( Haris: İstekli, açgözlü, bir şeyi çok fazla isteyen kişidir.)
Harisin biri sarhoşlukla
ayıklık arasında bir hayli çalıştı, didindi.
Gece gündüz, fazlasıyla
uğraştı; kârını arttıra, arttıra üç yüz bin dinarı (Bir dinar: Çeyrek altın değerinde altın para) oldu.
Mülkü yüz bini aştı.
Yere gömülü altını da yüz
bini geçti.
Bulunduğu ülkede halkın
bildiği malı, mülkü yüz bini aşınca,
Malını yeter bulunca,
sarayını, malını seyredipKendi kendine, artık otur dedi;
Bütün yıl güzelce ye;
Bakalım;
Bundan sonra ne olacak?
İki günceğiz müddet ver bana;
Bu mal, yememe, giymeme
yeter;
Fazlasına gerek olursa o zaman çalışırım.
Bunu gönlünden geçirip
rahatça altınlarını yemek, neşeyle nefsini beslemek niyetine düştü.
Kendi kendine bunu düşünürken
hemencecik can alıcı Azrail çıkageldi.
Adam, Azrail’i yanında
görünce dünya gözünde karardı.
Dile gelip yalvarmaya
koyuldu;
Ömrümü çalışıp çabalamayla harcadım dedi;
Şimdicik oturdum, çalışmamın
mükâfatını göreyim diyordum;
Bir fayda elde etmeden ölmemi uygun görür müsün?
Azrail nerede ondan
vazgeçecek, imkân var mı var buna?
Canını almaya koyuldu.
Adam ağlaya inleye, mademki
dedi, iş böyle:
Çaresiz canıma kastedeceksin;
Üç yüz bin dinarım var;
Kabul
edersen yüz binini sana vereyim;
Azrail nerede dinleyecek bu
sözü mum gibi onu eritmeye başladı.
Adam tekrar, sana söz vereyim
dedi;
Paranın iki yüz bini senin olsun.
Kolay bir iş bu dedi ama Azrail gene mühlet vermedi.
Neticede bir gün karşılığı üç
yüz binini de vermeye razı oldu.
Ağlayıp inleyerek birçok
sözler söyledi, yalvardı yakardı.
Fakat mühlet alamadı,
maksadına eremedi.
En sonunda, bari dedi, bir
sözceğiz yazayım; O kadar müddet ver bana.
Azrail o kadarcık aman verdi.
Adam gözlerinden akan kanla
şu yaslı, karalı sözleri yazdı:
Ey halk, bilin ki bütün
ömrümce çalışıp kazandığım üç yüz bin dinarı
Bir an için ömrümü satın
almaya karşılık verdim;
Ağladım, sızladım, fakat muradımı elde edemedim.
Gücünüz yeterse ömrünüzü aziz
(Muhterem, sayın, sevgili) tutun;
Kadrini
kıymetini bilin.
Çünkü yaydan ok fırlar gibi
fırlayıp gitti mi, ne bir daha satarlar size, ne bir daha elinize geçer.
Böyle aziz bir ömre sahipken
onu ziyan eden, tatlı ömrünü gafletle (Dikkatsiz,
dalgın, tedbirsiz, ihmalkâr, endişesiz, boş bulunma) saçıp gitti
demektir.
**
İlahiname Ferideddin-i Attar M.E. B.
Şark-İslam klasikleri.
*
Yaren,
Hayatının tamamını dine adamış rahmetli babam
müftü Hasan Fehmi BAYRAŞA’nın verdiği öğüdü sizle paylaşacağım.
Dedi ki:
Allah kazanç verdiği zaman bu
kazanca görev ve sorumluluk da yükler, öyle verir.
Yakın aile çevrenin
ihtiyaçlarını gider.
Fakirlere, yoksullara,
gariplere, din yolunda olanlara pay ayır. Sadakanı, fitreni, zekâtını ver.
Çünkü söylenmese de hal bellidir.
Bunları da gönül hoşluğu ile
ver.
İstenmesini bekleme. Çünkü söylenmese de hal bellidir.
Allah’ın, senin elinle
kullarının ihtiyaçlarını giderdiği için sevinç duy.
Ben kazandım, Allah bana
verdi gibi bencillik eder de bu hizmeti yapmazsan, bir rüzgâr eser bakarsın ki
elinde bir şeyin kalmamış.
Ömrün gitmiş paranı kullanamayacağın durumda
olmuştur.
Allah helal kazanana ve
yükümlülüklerini yerine getirene yaşlandığında kazancını yedirmeyi Allah nasip
eder, dedi
*
RAVLİ AZRAİL yazarak blogtan okumalısın.
*
RAVLİ