18 Haziran 2013 Salı

DUA RIZA KANAAT

Bulkiya ve Affan 196

Süleyman saltanatını sağlayan yüzüğü bulmak için Bulkiya yola düştü; Affan da beraberindeydi.
Yedi denizin arasında bir mağara vardı ki oraya yol bulmak pek zordu.

Yılan şeklindeki bir peri göründü de Affan’a dedi ki:
Filan yerdeki dalın yaprağının suyunu toplar, bir hayli de mal verirsen
Tez yürüyüşlü bir adam gibi bu denizin üstünden yürür gidersin.

O iki yol arkadaşı, söylenen yere vardılar, o suya ayakları değdi.
İkisi de kuvvetle çekilen yaydan fırlayan ok gibi gidip o suyun başına vardılar.

Sonunda yedi denizin arasına ulaştılar.
O iki âşık, gönüllerinin muradını elde ettiler.

Orada öyle bir mağara belirdi ki heybette kılıçtan yapılma bir dağa benziyordu.

O iki yol arkadaşı dosttu, arkadaştı ama orada mağara dostu olamadılar.
Mağaranın önüne bir taht konmuştu; üstünde de bahtı yaver bir genç uyuyordu.

Parmağında öyle bir yüzük vardı ki değeri, müşterilerinden de artıktı.
Tahtın ayakucunda bir ejderha halkalanmış, yatıyordu; ne başı meydandaydı ne ayağı.

Onları görünce uyandı; bir soluk aldı verdi; ateşler yağdırmaya başladı.

Heybetinden Affan, öyle bir korkuya düştü ki, sabredilemeyecek bir dert peydahlandı onda.

Arkadaşına, yaklaşma, ileri gitme, canına kıyma sakın dedi:
Bir düşün.

Süleyman’ın mührünün gamıyla can verme:
Öldün mü saltanatı ne yapacaksın a Müslüman!

Öbürü buyruk dinlemedi; yürüdü; cihan padişahının tahtına yöneldi.
O yüzüğü almaya niyetlenince o ejderha kara bir kömüre döndü.    

Affan korkusundan sıçradı; derken bir düşündü; o sırrı anladı.
Kendisine iman kapısından ses geldi; dendi ki:

Sana Süleyman saltanatı gerekse Kanaat et.
Kanaat ebedi bir saltanattır; güneş değirmisi bile onun gölgesi altındadır.

Süleyman bile, o kadar saltanata sahipken kanata sığındı; onun gücüyle kuvvetlendi.

                                    ***          
İLAHİNAME II FERİDEDDİN-İ ATTAR M.E. B.                              
             ŞARK İSLAM KLASİKLERİ                                                

                                       *
KANAAT:
Sözlükte’ ’verilene razı olmak’’ anlamına gelir.

Dini kavram olarak kişinin elinde bulunanla yetinmesi, dünya isteklerinden kısmetine düşene razı olması demektir.

Kuran’da, insanlar dünya hayatının süs ve cazibesine aldanarak ahreti unutmamaları için uyarılmış ve ahret hayatının tercih edilmesi gerektiği sık, sık anlatılmıştır.
(Al-i İmran, 3/14; Ankebut, 29/64)

Hazreti Peygamber de bu gerçeği şöyle dile getirmiştir.’’Kanaatkâr ol ki insanların Allah’a en çok şükredeni olasın’’                              
(İbn Mace, Zühd, 24)

Diyanet İşleri Başkanlığı.
Dini Kavramlar sözlüğü. Dr. Mehmet Canbulat. Alıntı.


                                         *
RIZA:

Sözlükte’’hoşnut ve memnun olma, kabul etme, seçme’’anlamına gelir.
Tasavvufta, kaderin acı tecellileri karşısında kalbin huzur ve sükûn halinde bulunması demektir.

Genelde rıza hüküm ve kazaya itiraz da bulunmamayı ifade eder.
Temel ve dayanağı olmayana rıza göstermek gerekmez.

Yerinde olmayan davranışa rıza göstermek gerekmez.
Küfre razı olmak ta küfürdür.

Rıza göstermek bilgi ile olur, bilgi yoksa boyun eğmektir.
Bilgi birikimi ve kendi kendini terbiye etmekle olur.

Sevgiyle gönülden bağlananlara bilgi, uğraşmadan gönlüne indirilir.

Yaren, aslında sen de bilirsin ki yaratan seni yarattıysa bunun gereklerini de yerine getirir.

Sana düşen, Hakkın sana ayırdığı nimeti çalışma içinde arayıp bulmaktır.

Allah’ın sevgilim dediği Peygamberimiz; yaşayan hiç kimseye nasip olmayacak saltanat sahibi olmasına rağmen bu saltanatı kişiselleştirmedi, yakınlarının çıkarına kullanmadı.

Ey yaren!
Her birimiz bu dünyaya bir görevle geldik.
Görevimize sevgi çekiciliği verilerek istek oluşturuldu.

Bu istek peşinden koştuk, yorulduk.

Ey yaren!
Saltanat isteyip tanrıcılık oyunu oynamaya kalkma.
Kafana göre hükmetme isteğini kafandan at.

Şaşırır da Tanrı ile kavgaya bile kalkarsın.
Çalışmadan elde ediş yoktur.

Elde ettikten sonra nasıl kullandığının hesabını vermen gerekiyor.

Ey yaren! 
Allah’ın hazinesinden iste.
Hesap sorulmayan hazinesinden iste.

Yani ‘’Yarabbi hayırlısını ver’’ diye iste.

Duan ile Allah’ın rızası birleşsin ki hayırlı olsun.
Sonuçta verse de hoş, vermese de hoş diye karşıla.

                                            *
RAVLİ

 

Popüler Yayınlar