Süleyman saltanatını sağlayan
yüzüğü bulmak için Bulkiya yola düştü; Affan da beraberindeydi.
Yedi denizin arasında bir
mağara vardı ki oraya yol bulmak pek zordu.
Yılan şeklindeki bir peri
göründü de Affan’a dedi ki:
Filan yerdeki dalın
yaprağının suyunu toplar, bir hayli de mal verirsenTez yürüyüşlü bir adam gibi bu denizin üstünden yürür gidersin.
O iki yol arkadaşı, söylenen
yere vardılar, o suya ayakları değdi.
İkisi de kuvvetle çekilen
yaydan fırlayan ok gibi gidip o suyun başına vardılar.
Sonunda yedi denizin arasına
ulaştılar.
O iki âşık, gönüllerinin
muradını elde ettiler.
Orada öyle bir mağara belirdi
ki heybette kılıçtan yapılma bir dağa benziyordu.
O iki yol arkadaşı dosttu,
arkadaştı ama orada mağara dostu olamadılar.
Mağaranın önüne bir taht
konmuştu; üstünde de bahtı yaver bir genç uyuyordu.
Parmağında öyle bir yüzük
vardı ki değeri, müşterilerinden de artıktı.
Tahtın ayakucunda bir ejderha
halkalanmış, yatıyordu; ne başı meydandaydı ne ayağı.
Onları görünce uyandı; bir
soluk aldı verdi; ateşler yağdırmaya başladı.
Heybetinden Affan, öyle bir
korkuya düştü ki, sabredilemeyecek bir dert peydahlandı onda.
Arkadaşına, yaklaşma, ileri
gitme, canına kıyma sakın dedi:
Bir düşün.
Süleyman’ın mührünün gamıyla
can verme:
Öldün mü saltanatı ne
yapacaksın a Müslüman!
Öbürü buyruk dinlemedi;
yürüdü; cihan padişahının tahtına yöneldi.
O yüzüğü almaya niyetlenince
o ejderha kara bir kömüre döndü.
Affan korkusundan sıçradı;
derken bir düşündü; o sırrı anladı.
Kendisine iman kapısından ses
geldi; dendi ki:
Sana Süleyman saltanatı
gerekse Kanaat et.
Kanaat ebedi bir
saltanattır; güneş değirmisi bile onun gölgesi altındadır.
Süleyman bile, o kadar saltanata sahipken kanata sığındı; onun gücüyle kuvvetlendi.
***
İLAHİNAME II FERİDEDDİN-İ
ATTAR M.E. B.
ŞARK İSLAM KLASİKLERİ
*
KANAAT:Sözlükte’ ’verilene razı olmak’’ anlamına gelir.
Dini kavram olarak kişinin
elinde bulunanla yetinmesi, dünya isteklerinden kısmetine düşene razı olması
demektir.
Kuran’da, insanlar dünya
hayatının süs ve cazibesine aldanarak ahreti unutmamaları için uyarılmış ve
ahret hayatının tercih edilmesi gerektiği sık, sık anlatılmıştır.
(Al-i İmran, 3/14; Ankebut,
29/64)
Hazreti Peygamber de bu
gerçeği şöyle dile getirmiştir.’’Kanaatkâr ol ki insanların Allah’a en çok
şükredeni olasın’’
(İbn Mace, Zühd, 24)
Diyanet İşleri Başkanlığı.
Dini Kavramlar sözlüğü. Dr.
Mehmet Canbulat. Alıntı.
*
RIZA:
Sözlükte’’hoşnut ve memnun
olma, kabul etme, seçme’’anlamına gelir.
Tasavvufta, kaderin acı
tecellileri karşısında kalbin huzur ve sükûn halinde bulunması demektir.
Genelde rıza hüküm ve kazaya
itiraz da bulunmamayı ifade eder.
Temel ve dayanağı olmayana
rıza göstermek gerekmez.
Yerinde olmayan davranışa
rıza göstermek gerekmez.
Küfre razı olmak ta küfürdür.
Rıza göstermek bilgi ile
olur, bilgi yoksa boyun eğmektir.
Bilgi birikimi ve
kendi kendini terbiye etmekle olur.
Sevgiyle gönülden
bağlananlara bilgi, uğraşmadan gönlüne indirilir.
Yaren, aslında sen de
bilirsin ki yaratan seni yarattıysa bunun gereklerini de yerine getirir.
Sana düşen, Hakkın sana ayırdığı nimeti çalışma içinde arayıp bulmaktır.
Allah’ın sevgilim dediği
Peygamberimiz; yaşayan hiç kimseye nasip olmayacak saltanat sahibi olmasına
rağmen bu saltanatı kişiselleştirmedi, yakınlarının çıkarına kullanmadı.
Ey yaren!
Her birimiz bu dünyaya bir
görevle geldik. Görevimize sevgi çekiciliği verilerek istek oluşturuldu.
Bu istek peşinden koştuk,
yorulduk.
Ey yaren!
Saltanat isteyip tanrıcılık
oyunu oynamaya kalkma. Kafana göre hükmetme isteğini kafandan at.
Şaşırır da Tanrı ile kavgaya bile
kalkarsın.
Çalışmadan elde ediş yoktur.
Elde ettikten sonra nasıl
kullandığının hesabını vermen gerekiyor.
Ey yaren!
Allah’ın hazinesinden iste. Hesap sorulmayan hazinesinden iste.
Yani ‘’Yarabbi hayırlısını
ver’’ diye iste.
Duan ile Allah’ın
rızası birleşsin ki hayırlı olsun.
Sonuçta verse de hoş, vermese
de hoş diye karşıla.
*
RAVLİ