7 Haziran 2013 Cuma

TANRI İLE BERABERLİKTEN AYRILAN PİŞMAN OLUR.

Kâtip Metisti ile Sultan Sencer 159

Kâtip Mehisti, o mayası temiz kadın, Sultan Sencer’in yakınlarındandı.
Ay gibi bir yüzü yoktu ama padişah, onu yanından ayırmazdı.

Padişah bir gece Radegan (Yer ismi) çadırındaydı.
Mehisti de, padişahlar padişahı Sencer’in huzurundaydı.

Gecenin bir kısmı geçince Sultan Sencer, uyumak üzere yatağının bulunduğu yere gitti.

Mehisti de huzurundan çıkarak kendi çadırına girdi.
Sencer’e sakilik eden bir köle vardı ki güzellikte hiçbir kusuru yoktu.

Güzelliği alımına eşti.
Padişah, güzelliğinden de murat alırdı, alımından da.

Yüzlerce gönülle ona vurulmuş, deli divane olmuştu.
Fakat o ay yüzlü güzel de Mehisti’ye meftundu (gönül vermiş).

Padişah uykudan uyandı; onu aradı; yanında olmadığını görünce o yakut dudaklının canına kastederek.

O gece yarısında sırtına yağmurluğunu attı.
Kinle, hiddetle Hint kılıcını kuşandı.

Öbür çadıra vardı.
Bir de gördü ki Mehisti, o ay yüzlü dilberle orada.

Sakiyi (İçki sunan, sarhoşluk veren güzel) kucaklamış; gönlünü o ay yüzlüye vermiş.

Aşkıyla ağlayıp inleyerek rud (Kemençe) çalmada; güzel, güzel şu nağmeyle şu sözleri söylemede:

‘’Bu gece iplik eğirenlerin iğlerindeki iplik gerekse bana, çayır çimen kıyısında seni alırım kucağıma; âşık ipliğini sana sararım.’’

Sencer, hali anlayınca bu beyti hemen ezberledi.
Kendi kendine, bu gece dedi, öfkeyle, belimde Hint kılıcı olduğu halde çadıra girersem.

İkisinin de ödü kopar; bu iki çaresizin de kanına girmiş olurum.
Biraz tereddütten sonra çadıra girmekten vazgeçti, kendi çadırına döndü.

Sabah olunca padişah, dünyayı bezeyen bir meclis kurdu.
 Mehisti, padişahın huzurunda çeng çalmada, yüce sesle bir şarkı okumadaydı.

Saki de elinde kadeh, gözleri yerde, huzurda ayakta duruyordu.
Padişah o gece Mehisti’den duyduğu beyti hatırında tutmuştu. Bilmezlikten gelerek o beyti söylemesini istedi.

Mehisti, padişahtan o beyti duyunca kucağından çeng düştü.
Bütün azası yaprak gibi titremeye başladı; aklı başından gitti; öylece tuzağa düştü kaldı.

Padişah başucuna gelip eliyle yüzüne gül suyu serpti.
Mehisti, kendine gelince Sencer’in korkusundan, evvelki gibi tekrar düşüp bayıldı.

Gene kendine geldi; geldi ama aklı başında değildi adeta.
Padişah, benden korkuyorsan a kendisine, kendi canına düşman olan dedi; emin ol canını bağışladım.

Mehisti ben bundan korkmuyorum dedi; fakat bu beyit, bir gece benim dersimdi.

Bütün gece dersimi tekrarlayıp durdum; gâh ikrar ettim, gâh inkâr.
O geceden bir belirti seziyorum da cihan başıma daralıyor.

Anlaşılıyor ki o gece, ben o haldeyken senin haberin vardı; gizlice beni gözetliyordun.

İster bağışla beni ister kov.
Gönlün razı olmaz; bilirim, gene beni çağırır, affedersin.

Ama beni bağışlamaz da öldürürsen, varlıktan kurtulur giderim.
Ancak bu kadar korkmam şundan:

Dünyaya rızık veren padişah, Tanrı her an benimle beraberken, bir bak, ben her solukta nasıl bir iş peşindeyim.

Tanrı tutar da yüz yıllık sırrımı yüzüme vurursa o zaman ben ne derim, ne ederim?

                                             ***
Tanrı, seni gece gündüz görüp duruyor ya; sen de muma dön; güzelce bir gül, yan yakıl.

Bir anın bile, ona gönülden şükretmeden geçmesin; onu anmaksızın, gafletle bir nefes bile alma.

Şükredersen dilediğini bulur, Tanrı cömertliğinden, dilediğin şeyi elde edersin.                                         

                                          ***
İlahiname Ferideddin-i Attar M.E. B. Şark-İslam klasikleri   

                                             *
Şükür, yapılan iyiliğin kuvvetini ve kıymetini bilip beğenildiğini dile getirmek, iyilik edeni övmek, demektir.

Nimeti, bilmek, sevinç duymak; gerekeni dil, beden ve kalp ile yapmaktır.

Esas şükür verilen nimetlerin yerli ve yerince kullanmaktır.

Şükür nimetin artmasına sebep olur.
(İbrahim, 14/7)

İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmemiş olur.                                     
 (Ebu Davut, edep)

                                                *
RAVLİ

Popüler Yayınlar