26 Haziran 2013 Çarşamba

HALİL TANRI DOSTU OLMAK

İbrahim aleyhisselam’ın hikâyesi 216

Hikâye ederler; bunu böyle duydum:

İbrahim Peygamber öyle bir kişiydi ki.
Kırk bin kölesi vardı; her kölenin de buyruğuna uyan bir köpeği vardı.

Her köpeğin tasması altındı; koyunlarına gelince baktılar da şüpheye düştüler.

O dediler, bu kadar koyunla uğraşıp duruyor; Tanrıysa ona tertemizdir o, kadri yücedir buyuruyor.

O yüce Tanrı’nın aşkına dalmışsa, Tanrı dostuysa dostluğu bırakmamalı.
Tanrı, Cebrail-i Emin’e kalk dedi; onun yanına var da adımızı yüksek sesle söyle.

Gör bakalım, bizim yolumuzda ne haldedir; bizim tapımızda nasıl; ondan ne göreceksin?

Rûhul- Kudus (Cebrail), bir adam şekline girdi; gidip güzel bir sesle Tanrı adını andı.

Halilullah (Allah dostu), o kadri yüce peygamber, bu sesi duyunca elden, ayaktan kaldı.

Ona koyunlarının üçte birini bağışladı; dedi ki:
Ey dertlilerin dermanı,

Sevgilimin adını bir kere daha söyle; çünkü boyuna derdime derman olan, onun adıdır.

Rûhul- Kudüs, bir kere daha Tanrı adını andı; Halil, bir kere daha özlemle yoldan kaldı.

O yüce kişilerin baş tacı, koyunların geri kalanının yarısını da bağışladı.
Sonra, Tanrı adını bir kere daha söyle dedi; çünkü bundan daha iyi, daha güzel bir iş olamaz.

Cebrail, yüce sesle bir kere daha Tanrı adını andı; Halil bir kere kendisinden geçti.

Bütün koyunları ona bağışladı; bir tek koyunu bile kalmadı.

Cebrail, bu sefer, ey temiz er dedi; ben Rûhul –Kudüs’üm, şu toprak âlemde.

Bana bu koyunların lüzumu yok; ey tertemiz peygamber, bunların hepsi senin olsun.

Çünkü Cibril-i Emin, hiçbir suretle kebap istemez.

Halil ona dedi ki:
Sen şunu biliyor musun?
Ben birisine verdiğim şeyi tekrar geri almam.

Cebrail, ben dedi, çobanlık edemem ki; şimdi gidiyorum; artık sen bilirsin.
Halil de ona, sen bunları pervasızca bıraktın ya; ben de bıraktım, azat ettim gitti dedi. 

Tanrı’dan meleklere hitap geldi:
Bakın da görün; mal mülk sahibi İbrahim nasıl bir ermiş.
Cebrail, adımızı anar anmaz nesi var, nesi yoksa hepsini feda etti.

İyice Anladınız ya; o ancak kuldur (Sevgiyle bağlanmış); bizimle diri olan, malla diri olamaz.

Melekler tekrar, Tanrımız dediler; belki gönlü oğluna bağlıdır.
Bunun üzerine Tanrı’dan Tanrı yolunda oğlunu kesmesine dair hitap geldi.

Halil, oğlunu kurban etmeye götürünce yeryüzünü bile gökyüzü gibi dönmeye başladı.

Meleklerden o maldan da hürdür, oğuldan da;
Ama olabilir ya, belki kendisine bağlıdır; belki yaşayışı, onca her şeyden de üstündür diye bir feryat koptu.

Gaybı bilenden böyle takdir edildi; ateşle sınanması mukadder oldu.
Sonunda ateşe atılırken Cebrail, sırlar âleminin en yücesinden erişti.

Ne dileğin varsa dile dedi; Halil, dileğim var ama senden değil, sana söyleyemem; çünkü sen benim dostum değilsin dedi;

Başkasından hacet (İhtiyaç, istek) dilersem bu tapının yabancıları arasına katılırım.

Benim gamım yok; sözümü iyi dinle; ne diliyorsa Allah bilir, onun dileği olur.

Melekler, onun makamını anlayınca, gerçekliğini bilince coştular;
Tanrımız dediler; teni de temizmiş, canı da; gerektiğinden de üstün bir tarzda denedim onu.

Gördük, senin hükmüne karşı o kadar yumuşadı ki, ateş bile onun hararetli aşkı yüzünden söndü gitti.

Gönlünün yüzünden cehennem, cennet kesildi; elde ettiği dostluk, ne de güzel bir dostlukmuş.

Halil’im (Dostum) dersen ona yaraşır; ona bundan daha üstün bir vasıf (övgü bildirimi) da versen yeridir.

                                         ***
Senin de Halil dininden bir kılavuzun yoksa Azerlik (Ateş) yolundan başka bir yol yoktur sana.

Onun musun buna?
Nemrut, öyle bir hale gelmişti ki göğe çıkıp Tanrı ile savaşa kalkıştı.

İşin ters gidiverirse işte o gün, gönlün, yolun Nemrut'u kesilir.

Gözün öyle kızarır, öylesine bir öfkelenir, kinlenirsin, göğsün öyle bir kabarır ki Nemrut un binip göğe çıkmak istediği taht’a döner de adeta göğe değer.

Senin hem akbaban var, hem tahtın; âlemde Nemrutluğuna delil olarak bu yeter.

Her solukta, şu dönüp duran pergele (dün kainat döngüsüne), şu büyük evren döndürücüsüne (Feleğe) Nemrut gibi yüzlerce inkâr (ret etme) oku atıyorsun.

Demek ki giriştiğin işte, sen kendinin Nemrut’usun; sen de ancak kendi ziyanına, kendi faydana kapılmışsın.

Sen mal, mülk çoğaltma gayretinde kalmışsın; meleklerse Tanrı aşkına dalmışlardır.

Ömrün geçip gidince ne yapacaksın?
Oturmuş, altınını çoğaltmaya koyulmuşsun.

Dostum, bütün ömrün ziyan oldu gitti; altınının bir arpası bile fayda etti mi sana?

Erlik makamında himmet (çalışma, çabalama, gayret), kırık bir altın parçasını bile vermektir; bundan daha azı istihazaya ( Öfkeye) tutulan kadınlarda da olur.

Peygamber, zengine ölü dedi; altını gümüşü olan kişi ölmüş, leş kesilmiş gitmiştir.

Köpek gibi sarılma şu âleme; köpeğe bile bir kemik parçası yetmekte.
Şu nefsin, ateşe tapan Zerdüşt’tür; sonunda da ansızın ayağının altında ezip gebertecektir seni.

Onu bir işle oyalamıyorsan bil ki onun elindesin, işten güçten kalırsın sen.

                                     *** 
İLAHİNAME II FERİDEDDİN-İ ATTAR M.E. B.                              
             ŞARK İSLAM KLASİKLERİ                                                
                                      *
Yaren,
Malın ne olursa olsun Tanrı ile dostluğu bırakma.
Malın azalması veya çoğalması dostluğu engellememelidir.

Allah’a sevgi ile bağlan.
Mal ile bağlanma.

Allah adını doğru kişi anıyorsa, malından hediye et.
Ödünç verdiğin dışındaki bir şeyi asla geri isteme, alma.

 Seni dünyaya bağlayan

   1. Malındır.
   2. Oğlundur.
   3. Kendi canındır.
   4. Yaşayış tarzındır.

İhtiyacını yalnız Allah’a bildir.
Allah ne dilerse o olur.

Gönlündeki aşk harareti yüzünden her yer cennet olur.

Nemrut deyince şunu anla:

1. Allah'ın verdiğini kendim kazandım demek.

2. Satın alma gücüyle kendini Tanrıyla savaşacak güçte olduğunu sanmak.

3. Temeli çürük şeylere güvenmek.

Ey Yaren!

Akbaba’ya iyi bak.
Yükseklerde uçtuğuna bakıp hayran olursun ama yere indiğinde yediği leşi görmemezlikten gelme.

Zenginin nerden zengin olduğuna iyi incele.
İmandan sonra gelen zenginlik iyidir.

                                             *
RAVLİ

Popüler Yayınlar