Hikâye ederler; bunu böyle
duydum:
İbrahim Peygamber öyle bir kişiydi ki.
Kırk bin kölesi vardı; her kölenin de buyruğuna uyan bir köpeği vardı.
Her köpeğin tasması altındı;
koyunlarına gelince baktılar da şüpheye düştüler.
O dediler, bu kadar koyunla
uğraşıp duruyor; Tanrıysa ona tertemizdir o, kadri yücedir buyuruyor.
O yüce Tanrı’nın aşkına
dalmışsa, Tanrı dostuysa dostluğu bırakmamalı.
Tanrı, Cebrail-i Emin’e kalk
dedi; onun yanına var da adımızı yüksek sesle söyle.
Gör bakalım, bizim yolumuzda
ne haldedir; bizim tapımızda nasıl; ondan ne göreceksin?
Rûhul- Kudus (Cebrail), bir adam şekline girdi; gidip güzel bir
sesle Tanrı adını andı.
Halilullah (Allah dostu), o kadri yüce peygamber, bu sesi duyunca
elden, ayaktan kaldı.
Ona koyunlarının üçte birini
bağışladı; dedi ki:
Ey dertlilerin dermanı,
Sevgilimin adını bir kere
daha söyle; çünkü boyuna derdime derman olan, onun adıdır.
Rûhul- Kudüs, bir kere daha
Tanrı adını andı; Halil, bir kere daha özlemle yoldan kaldı.
O yüce kişilerin baş tacı,
koyunların geri kalanının yarısını da bağışladı.
Sonra, Tanrı adını bir kere
daha söyle dedi; çünkü bundan daha iyi, daha güzel bir iş olamaz.
Cebrail, yüce sesle bir kere
daha Tanrı adını andı; Halil bir kere kendisinden geçti.
Bütün koyunları ona
bağışladı; bir tek koyunu bile kalmadı.
Cebrail, bu sefer, ey temiz
er dedi; ben Rûhul –Kudüs’üm, şu toprak âlemde.
Bana bu koyunların lüzumu
yok; ey tertemiz peygamber, bunların hepsi senin olsun.
Çünkü Cibril-i Emin, hiçbir
suretle kebap istemez.
Halil ona dedi ki:
Sen şunu biliyor musun?Ben birisine verdiğim şeyi tekrar geri almam.
Cebrail, ben dedi, çobanlık
edemem ki; şimdi gidiyorum; artık sen bilirsin.
Halil de ona, sen bunları
pervasızca bıraktın ya; ben de bıraktım, azat ettim gitti dedi.
Tanrı’dan meleklere hitap
geldi:
Bakın da görün; mal mülk
sahibi İbrahim nasıl bir ermiş.Cebrail, adımızı anar anmaz nesi var, nesi yoksa hepsini feda etti.
İyice Anladınız ya; o ancak
kuldur (Sevgiyle bağlanmış); bizimle diri olan, malla diri olamaz.
Melekler tekrar, Tanrımız
dediler; belki gönlü oğluna bağlıdır.
Bunun üzerine Tanrı’dan Tanrı
yolunda oğlunu kesmesine dair hitap geldi.
Halil, oğlunu kurban etmeye
götürünce yeryüzünü bile gökyüzü gibi dönmeye başladı.
Meleklerden o maldan da
hürdür, oğuldan da;
Ama olabilir ya, belki
kendisine bağlıdır; belki yaşayışı, onca her şeyden de üstündür diye bir feryat
koptu.
Gaybı bilenden böyle takdir
edildi; ateşle sınanması mukadder oldu.
Sonunda ateşe atılırken
Cebrail, sırlar âleminin en yücesinden erişti.
Ne dileğin varsa dile dedi;
Halil, dileğim var ama senden değil, sana söyleyemem; çünkü sen benim dostum
değilsin dedi;
Başkasından hacet (İhtiyaç, istek) dilersem bu tapının yabancıları
arasına katılırım.
Benim gamım yok; sözümü iyi dinle; ne diliyorsa Allah bilir, onun dileği olur.
Melekler, onun makamını anlayınca, gerçekliğini bilince coştular;
Tanrımız dediler; teni de temizmiş, canı da; gerektiğinden de üstün bir tarzda denedim onu.
Gördük, senin hükmüne karşı o kadar yumuşadı ki, ateş bile onun
hararetli aşkı yüzünden söndü gitti.
Gönlünün yüzünden cehennem,
cennet kesildi; elde ettiği dostluk, ne de güzel bir dostlukmuş.
Halil’im (Dostum) dersen ona yaraşır; ona bundan daha üstün bir
vasıf (övgü bildirimi) da versen yeridir.
***
Senin de Halil dininden bir
kılavuzun yoksa Azerlik (Ateş) yolundan başka
bir yol yoktur sana.
Onun musun buna?
Nemrut, öyle bir hale
gelmişti ki göğe çıkıp Tanrı ile savaşa kalkıştı.
İşin ters gidiverirse işte o
gün, gönlün, yolun Nemrut'u kesilir.
Gözün öyle kızarır, öylesine
bir öfkelenir, kinlenirsin, göğsün öyle bir kabarır ki Nemrut un binip göğe
çıkmak istediği taht’a döner de adeta göğe değer.
Senin hem akbaban var, hem
tahtın; âlemde Nemrutluğuna delil olarak bu yeter.
Her solukta, şu dönüp duran pergele (dün kainat döngüsüne), şu büyük evren döndürücüsüne (Feleğe) Nemrut gibi yüzlerce inkâr (ret etme) oku atıyorsun.
Demek ki giriştiğin işte, sen
kendinin Nemrut’usun; sen de ancak kendi ziyanına, kendi faydana kapılmışsın.
Sen mal, mülk çoğaltma
gayretinde kalmışsın; meleklerse Tanrı aşkına dalmışlardır.
Ömrün geçip gidince ne
yapacaksın?
Oturmuş, altınını çoğaltmaya
koyulmuşsun.
Dostum, bütün ömrün ziyan
oldu gitti; altınının bir arpası bile fayda etti mi sana?
Erlik makamında himmet (çalışma, çabalama, gayret), kırık bir altın parçasını
bile vermektir; bundan daha azı istihazaya ( Öfkeye)
tutulan kadınlarda da olur.
Peygamber, zengine ölü dedi;
altını gümüşü olan kişi ölmüş, leş kesilmiş gitmiştir.
Köpek gibi sarılma şu âleme;
köpeğe bile bir kemik parçası yetmekte.
Şu nefsin, ateşe tapan
Zerdüşt’tür; sonunda da ansızın ayağının altında ezip gebertecektir seni.
Onu bir işle oyalamıyorsan
bil ki onun elindesin, işten güçten kalırsın sen.
ŞARK İSLAM KLASİKLERİ
*
Yaren,
Malın ne olursa olsun Tanrı ile dostluğu bırakma.
Malın azalması veya çoğalması dostluğu engellememelidir.
Allah’a sevgi ile bağlan.
Mal ile bağlanma.
Allah adını doğru kişi
anıyorsa, malından hediye et.
Ödünç verdiğin dışındaki bir
şeyi asla geri isteme, alma.
Seni dünyaya bağlayan
1. Malındır.
2. Oğlundur.3. Kendi canındır.
4. Yaşayış tarzındır.
İhtiyacını yalnız Allah’a
bildir.
Allah ne dilerse o olur.
Gönlündeki aşk harareti yüzünden her yer cennet olur.
Nemrut deyince şunu
anla:
1. Allah'ın verdiğini kendim
kazandım demek.
2. Satın alma gücüyle kendini
Tanrıyla savaşacak güçte olduğunu sanmak.
3. Temeli çürük şeylere
güvenmek.
Ey Yaren!
Akbaba’ya iyi bak.
Yükseklerde uçtuğuna bakıp
hayran olursun ama yere indiğinde yediği leşi görmemezlikten gelme.
Zenginin nerden zengin
olduğuna iyi incele.
İmandan sonra gelen zenginlik
iyidir.
*
RAVLİ