(Mevlana
Hazretleri aşkı anlatıyor)
4190.
Dilerim, her şey, sana veresiye (Allah önce versin,
sonra alsın) olsun;
Ancak
ölüm veresiye olmasın (Allah ömür versin ölüm olmasın).
Mademki
suçu, peşin olarak işliyor, tövbeyi veresiyeye bırakıyorsun;
Bu
gece elbette sana, bir veresiye berat (Yetki belgesi)
verir.
Can,
beden bineğinden inmiş (Can bedeni terk etmiş)
bir basit bir âleme, yaya olarak gelmiş.
Sel
geldi de canı kaptı-götürdü;
Hem
de o sel, denizlerden de artık (Daha fazla) bir
sel.
Can,
iki gözünü de açtı da kendini, lâtif (Yumuşak, hoş, ince bir güzelliği olan) bir su gördü.
Bu
su, şeker gibi kendiliğinden tatlıydı;
Şarap
gibi kendiliğinden coşup köpürüyordu.
Halk,
cana göz dikmiş, bakmadaydı;
Cansa
kendisine göz dikmişti.
Ne
secde eden (Saygı gösteren) vardı, ne secde edilen
(Saygı gösterilen) yer, ne de seccade;
İşte
böyle bir halde can, kendisine secde etmedeydi.
A
can neşesi, a neşeli can diye dudağını, kendi dudağına koymuş, öpüp duruyordu.
Her
şey, birbirinden doğar;
A can,
sen hiç kimseden doğmadın.
***
DİVAN-I
KEBİR 5 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan:
Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR
BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
***
Neler
öğrendik;
1. Canımızın yukarı âlemden geldiğini, Allah’ın emriyle
vücut bulup belirli bir zamana kadar dünyada kalacağını, canın insana lazım
olacak donanımlarla dolu olarak kişinin kullanım iradesine verildiğini, canın
dünyadaki görevi bitince veya uygun kullanılmadığı zaman geldiği yere geri
gideceğini öğrendik.
2. Canın yukarı âleme tekrar geri döneceğini
bilmeyenlerin veya bilseler bile önemsemeyenlerin suç işleyeceğini, ölümle
işinin biteceğini sandıklarını öğrendik.
3. Canın çok değerli olduğunu bilenin cana çok saygı
göstereceğini, canı verene şükredeceklerini öğrendik.
4. Can kendisinin değerini bilmeyende Allah’ın emriyle
kaldığı zaman kişi ile sevişmediğini, kendi kendine sevişerek takdir edilen göç
zamanını beklediğini öğrendik.
5. Canın değerini bilene canın neşe verdiğini, neşenin
candan doğduğunu öğrendik.
*
İşte
böyle yaren;
Vücudun
birbirinden etki ve doğuş sırası olduğunu, canın ise böyle bir sırası
olmadığını, kullanıcısına göre yöneldiğini, işler yaptığını, kişiye alınmak
üzere verildiğini öğrendik, anladık.
*
RAVLİ