18 Haziran 2013 Salı

RUHUN BİLGİ İLE DİRİ OLSUN

Süfyan-ı Servi’nin hikâyesi 194

Süfyan-ı Servi’nin, gençken beli yay gibi bükülmüştü.
Birisi, ey o âlemin imamı dedi; neden gençlikte belin büküldü?

Görünüşte, belinin bükülecek zamanı değil; senin belini böyle bükülmüş görmek layık değil hanı.

Başına ne geldi?
Halini söyle; bir belirti göster; bir haber ver bize.

Süfyan-ı Servi dedi ki:
Bir üstadımız vardı; daima yol iz belletirdi bize.

Ölüm çağı gelince yatağının yanına vardım; onu ağlıyor gördüm.
Gönlünde pek büyük bir elem vardı; bir kan deryası gibi coşup durmadaydı.

Canı, gönlü tamamıyla elemle dolmuştu; tek, tek her kirpiğinde yüzlerce gözyaşı tanesi vardı.

Yorganın altında hazan yaprağı gibi titremedeydi; ölümün kapısında, gönlünde bir ümit vardı sanki.

Ona, şeyhim dedim; bu ne hal?
Dile geldi de dedi ki:
İman vebal (sorumluluk) içinde…

Elli yıldır kan içindeymişim meğer şimdi ölüm kılıcıyla kanıma bulandım.

Hitap (Allah’tan) geldi de bana dendi ki:
Sen bizim kapımızdan kovulmuşsun, bu kapıdan uzaklaş; bize layık değilsin sen.

Hatiften (Allah’tan söz getiren melek) bu sözü duyunca öldüm; belime bir sancıdır yapıştı.

Onun gibi bir erin, böyle bir vakitte sözü bu olunca benim de belim böylesine büküldü işte.

Üstadımın nasibi bu olduktan sonra öğrencilikten elimi çektim.
Yol yel olunca mum, bilmem ki söndürülmeden nasıl götürülebilir?

                                          ***
Can mumun ansızın söndü mü, ne o yana yol bulabilirsin, ne ondan bir koku almaya, ona ulaşmaya ümidin kalır.

Sönmüş mumu yakmayı ne kadar arayıp aktarsan hiçbir yerde bulamazsın; ne kadar koşup dolaşsan bir çare elde edemezsin.

Sönmüş mumun yasını tutma; şunun bunun sözüne bakma; yazıktır yazık.
Ne mutlu o köpeğe ki öldü de gamdan kurtuldu; fakat şu insanoğlu çaresizdir.

Ölümden sonra bir daha dirilmek olmasaydı, ölünden kimse gamlanmazdı.
Şu susup duranların, şu ölüp gidenlerin vardıkları ovadan haber almaya bak; haber alınca da ibret (ders) al onlardan.

Artık bilgiyle diril; a gönlü ölmüş kişi, ağyardan (hakikati bilmeyenden, yabancı olandan) öl, ayrıl artık onlardan.

İşi düşünce Yahudi bile, Mustafa’nın (Peygamberin) sofrasına yol buldu.
Sana da bir iş düşerse tez yürü; bu işte Yahudi’den aşağı değilsin ya.

                                 ***          
 İLAHİNAME II FERİDEDDİN-İ ATTAR M.E. B.                              
                    ŞARK İSLAM KLASİKLERİ                                                 

                                              *

Yaren, 

Kendini kurtaramamış, hakikate varamamış, Allah’ın sevgi ve beğenisini alamamış bir kişi, toplama bilgileri bir araya getirip manasını anlamamış kişi hocayım, şeyhim diye çevresine insanları toplamışsa o kişi Tanrı kapısından kovulur.

Ve kendine ne unvan vermişse o unvan üzerinden hesaba çekilir.

Senden az bilgili olanların içinde sakın bu hataya düşme.
Hocam diye eline sarılanlara sakın kendini bırakma.

Günlük hayatın akışında aydınlanamazsın.
Sakin bir yerde aydınlanabilirsin.                                                                                      (Mum, aydınlanmayı anlatmak için söz edilir)

Anlatılanlardan ders almıyorsan kalıcı bir şey öğrenemezsin.
Hakikati bilenleri ara.

Boş ve bu konuları yabancılardan uzak kal.

En az karın temiz kalmandır.
Zehirlenmekten kurtulmuş olursun.

İşin Peygamber sofrasından gıdalaşmak olsun.
Yani oradan bilgi almaya bakmalısın

                                         *
RAVLİ

Popüler Yayınlar