4 Haziran 2013 Salı

SEVEN KAZANCINI SEVDİĞİNE VERİR

Âşıkla genç bez yıkayıcı 151

Uzun boylu, ay yüzlü bir delikanlı vardı.
Onun sevgisiyle bütün âlem, yolunu yitirmişti.

Sanat olarak bez yıkamayı seçmişti kendine; işi gücü de dilberlikti.

Zırha benzeyen halka, halka saçların dağıttı mı, bez yıkarken bir kumandan kesilirdi.

İş önlüğünü beline bağladı mı, su içinden ateş salardı âleme.
Kumaşı su içinde taşa saldı mı, âşıklar libaslarını (elbiselerini) yırtarlardı.

Bütün âşıklar, onun havasına kapılmıştı:
Hepsi de bir uğurdan onun bez yıkadığı taşın altına döşenmişlerdi sanki.

Bir ihtiyar da âşık oldu ona; aşkından pergel gibi başı dönmeye başladı.
O gence öylesine tutuldu ki tecrübeli, pir aklı, deliliğin ta kendisi kesildi.

Yüzünün aşkıyla beli iki kat oldu; gönlü, bela denizinin girdabı haline geldi.

Sonunda kendisini ona vakfetti; her işi onun için, onun adına, hem de iyice yapmadaydı; işi gücü oydu artık.

Bir gün yüzünü görmese gönlünün ateşiyle takati kalmazdı.
Her gün ücretle iş yapar, kazancını tutar, ona teslim ederdi.

Eline ne geçerse o gümüş bedenliye götürür, sarhoşça ona verirdi.

Günün birinde genç, o ihtiyara dedi ki:
Her an yanışın biraz daha artmada.

Fakat bu suretle işin düzene girmez; ben çok altın isterim.
Seninse fazla altın bulmana imkân yok.

Bu yüzden gönlüm paramparça olmada.

İhtiyar ağzını açıp dedi ki:
Sevgili, bir avuç ilikten, deriden başka elimde bir şeyim yok benim.

Beni sat, elde ettiğin altını al git; sen hoş ol da bu bir şeyden haberi olmayan çaresizi düşünme.

Genç, o ihtiyarı derhal Mısır’a götürdü.
Orada çarşıya bir kürsü kurmuşlardı.

Adetti, orada satıcının, üstüne oturması için bir kürsü koyarlardı.
Delikanlı o kürsüye oturdu; ihtiyar da orada ayakta durdu.

O âşık ihtiyar, ne tuhaf şey ki o anda duyduğum lezzeti asla unutmam dedi.
Bir adam gelip gence, şu ayakta duran ihtiyar senin kulun mu dedi.

Genç kürsüden cevap verdi; evet dedi, o benim kulumdur, ne diye soruyorsun?

Bundan daha ileri hangi nimet vardır, hangi nimeti daha üstün tutabilirsin ki Tanrın, sana kulum desin.

Sen yüzlerce canla Tanrı’ya kul olursan, o zaman Tanrı aşkıyla gönlün dirilir.

Meğer Mısır’da bir adam ölmüş; oğlu da babasının öldüğü gün.

Mezarının üstünde bir köle azat etmeyi ahdetmişti; o ihtiyarı satın alıp parasını gence verdi.

Onu babasının mezarına götürüp azat etti; birçok da altın vererek gönlünü şad (sevinçli) eyledi.

Dilersen dedi, burada kal; burada malın da eksilmez.

Yok, istemezsen, o eski efendini arzularsan var git; çünkü hem hürsün, hem kendi kendinin padişahısın artık.

İhtiyar, gencin bulunduğu yere yönelip koştu; gene gönlünü alana gönlünü teslim etti.

Bir an bile yanından ayrılmadı; dünyayı onun yüzüyle apaydın gördü.
Aşktaki doğrulukla ün aldı.

O, muradına erdikçe kendisi de bütün muradına ermekteydi.

                                          ***
Âşıklıkta doğru olmazsan ancak kendine âşık olmuş olursun.
Sevgilinin aşkındaki kemal(Olgunluk), öyle olmalı ki bütün ömrümce inciler saçsan.

Gene sevgiline ait sırrı, ancak halin söylemeli,
Kendini her an yeni baştan aşka başlamış, yeni baştan âşık olmuş sanmalısın.

                                           ***
İlahiname Ferideddin-i Attar M.E. B. Şark-İslam klasikleri   

                                             *
Yaren,

Anlatılan hikâye üstünden; ihtiyarı kendin, anlatılan genci Tanrı olarak düşünürsen bu hikâyeden sana verilen mesajı anlarsın.

Tanrı nurunun gözüktüğü genç Tanrı tapısının kapısıdır.
Âşıklıkla (Sevgiyle hizmete bağlanmak) o kapıdan esas sevgiliye ulaşırsın.

Sevgiliden bir hediye aldıktan sonra ulaştım, tamam diye vazgeçmeye kalkma.

Âşıklık yolu ilk önce Tanrıya kadardır.
Sonra Tanrı ile beraber yolculuktur.

Söz ile saz ile âşıklığı insanlar kabul eder.
Tanrı niyetine ve yaptıklarına göre kabul eder.

                                     *
RAVLİ

Popüler Yayınlar