Uzun boylu, ay yüzlü bir
delikanlı vardı.
Onun sevgisiyle bütün âlem,
yolunu yitirmişti.
Sanat olarak bez yıkamayı
seçmişti kendine; işi gücü de dilberlikti.
Zırha benzeyen halka, halka
saçların dağıttı mı, bez yıkarken bir kumandan kesilirdi.
İş önlüğünü beline bağladı
mı, su içinden ateş salardı âleme.
Kumaşı su içinde taşa saldı
mı, âşıklar libaslarını (elbiselerini)
yırtarlardı.
Bütün âşıklar, onun havasına
kapılmıştı:
Hepsi de bir uğurdan onun bez
yıkadığı taşın altına döşenmişlerdi sanki.
Bir ihtiyar da âşık oldu ona;
aşkından pergel gibi başı dönmeye başladı.
O gence öylesine tutuldu ki
tecrübeli, pir aklı, deliliğin ta kendisi kesildi.
Yüzünün aşkıyla beli iki kat
oldu; gönlü, bela denizinin girdabı haline geldi.
Sonunda kendisini ona
vakfetti; her işi onun için, onun adına, hem de iyice yapmadaydı; işi gücü oydu
artık.
Bir gün yüzünü görmese
gönlünün ateşiyle takati kalmazdı.
Her gün ücretle iş yapar,
kazancını tutar, ona teslim ederdi.
Eline ne geçerse o gümüş
bedenliye götürür, sarhoşça ona verirdi.
Günün birinde genç, o
ihtiyara dedi ki:
Her an yanışın biraz daha
artmada.
Fakat bu suretle işin düzene
girmez; ben çok altın isterim.
Seninse fazla altın bulmana
imkân yok.
Bu yüzden gönlüm paramparça
olmada.
İhtiyar ağzını açıp dedi ki:
Sevgili, bir avuç ilikten,
deriden başka elimde bir şeyim yok benim.
Beni sat, elde ettiğin altını
al git; sen hoş ol da bu bir şeyden haberi olmayan çaresizi düşünme.
Genç, o ihtiyarı derhal
Mısır’a götürdü.
Orada çarşıya bir kürsü
kurmuşlardı.
Adetti, orada satıcının,
üstüne oturması için bir kürsü koyarlardı.
Delikanlı o kürsüye oturdu;
ihtiyar da orada ayakta durdu.
O âşık ihtiyar, ne tuhaf şey
ki o anda duyduğum lezzeti asla unutmam dedi.
Bir adam gelip gence, şu
ayakta duran ihtiyar senin kulun mu dedi.
Genç kürsüden cevap verdi;
evet dedi, o benim kulumdur, ne diye soruyorsun?
Bundan daha ileri hangi nimet vardır, hangi nimeti daha üstün tutabilirsin ki Tanrın, sana kulum desin.
Sen yüzlerce canla Tanrı’ya
kul olursan, o zaman Tanrı aşkıyla gönlün dirilir.
Meğer Mısır’da bir adam
ölmüş; oğlu da babasının öldüğü gün.
Mezarının üstünde bir köle
azat etmeyi ahdetmişti; o ihtiyarı satın alıp parasını gence verdi.
Onu babasının mezarına
götürüp azat etti; birçok da altın vererek gönlünü şad (sevinçli) eyledi.
Dilersen dedi, burada kal;
burada malın da eksilmez.
Yok, istemezsen, o eski efendini
arzularsan var git; çünkü hem hürsün, hem kendi kendinin padişahısın artık.
İhtiyar, gencin bulunduğu
yere yönelip koştu; gene gönlünü alana gönlünü teslim
etti.
Bir an bile yanından
ayrılmadı; dünyayı onun yüzüyle apaydın gördü.
Aşktaki doğrulukla ün aldı.
O, muradına erdikçe kendisi
de bütün muradına ermekteydi.
***
Âşıklıkta doğru olmazsan
ancak kendine âşık olmuş olursun.Sevgilinin aşkındaki kemal(Olgunluk), öyle olmalı ki bütün ömrümce inciler saçsan.
Gene sevgiline ait sırrı,
ancak halin söylemeli,
Kendini her an yeni baştan
aşka başlamış, yeni baştan âşık olmuş sanmalısın.
***
İlahiname Ferideddin-i Attar
M.E. B. Şark-İslam klasikleri
*
Yaren,
Anlatılan hikâye üstünden;
ihtiyarı kendin, anlatılan genci Tanrı olarak düşünürsen bu hikâyeden sana
verilen mesajı anlarsın.
Tanrı nurunun gözüktüğü genç
Tanrı tapısının kapısıdır.
Âşıklıkla (Sevgiyle hizmete bağlanmak) o kapıdan esas sevgiliye
ulaşırsın.
Sevgiliden bir hediye
aldıktan sonra ulaştım, tamam diye vazgeçmeye kalkma.
Âşıklık yolu ilk önce Tanrıya
kadardır.
Sonra Tanrı ile beraber
yolculuktur.
Söz ile saz ile âşıklığı
insanlar kabul eder.
Tanrı niyetine ve
yaptıklarına göre kabul eder.
*
RAVLİ