İsa oğlu Muhammed, Tab’ındaki
(Huyundaki) letafetle (Hoşluk,
güzellik, nezaket, yumuşaklık) halifenin nedimlerini(sohbet arkadaşlarını) geçmişti.
Eğeri, kolanı, yuları altınla
sırmayla bezenmiş güzel bir ata binmiş gidiyordu.
Bütün köleleri de atlara
binmişlerdi; Bağdat, hep onları seyre dalmıştı.
Her bucaktan birisi, bu
kimdir ki pek süslü püslü; geçimi pek yerinde demedeydi.
Kocakarının (Yaşlı kadın) biri, sopasını kakarak giderken, bu
müptela (fena şeylere tutkun) da kimdir ki,
Tanrı, onu huzurdan ayırmış,
mekr ederek (hile ile aldatarak) huzurundan
uzaklaştırmış.
Muhammed, aklı başında
birinden bu sözü duyunca hemen ağlaya, ağlaya atından indi.
Kendisinden ayırmasaydı hiç
bu boş yerlerde oyalandırır mıydı? Dedi.
Gerçekten de halim böyle,
kocakarının dediği gibi diye ikrar etti.
Bu sözü söyleyip tövbe etti; Gönlünden mal, mevki hırsını tamamen attı.
Baş aşağı geldiğini iyice
anladı da bir bucağa çekildi, din erlerinden oldu.***
Bir hayli ululandın; kendini zengin sandın, öyle gösterdin ama gizli bir yoksulsun sen.
Zenginlik satmayı da
bilmiyorsun.
Kendine bir arpacık buyruğun
geçmiyor da yoksula bir arpa bile veremiyorsun.
Kendine
hükmedemediğin halde nasıl başkasına hükmedebilirsin.
***
İlahiname Ferideddin-i Attar M.E. B. Şark-İslam klasikleri
*
Mekr:
Allah’ın emirlerini
dinlemeyen bir kuluna nimet üzerine nimet
vermesi, kusurlarına rağmen durumunu olduğu gibi bırakması ve olağan üstü
hususları başarmayı ona nasip etmesi demektir.
Bu durumda olana Tanrı
tarafından tuzak kurulmuştur ve derece, derece
yok oluşa götürür.
Yaren sende kerametler olursa Mekr-i ilahi olmasından kork.
*
RAVLİ