13 Haziran 2013 Perşembe

BİZDEN HESAP SORACAKLAR

Behlül’le Harun 181

Günlerden bir gün Harun gezinirken meczup Behlül’ün bulunduğu yere vardı.

Behlül, ey dertli Harun diye seslendi.
Harun birden adamakıllı kızdı.

Askerlerine, kimdir bu başsız ayaksız adam ki böyle bir yerde bana adımla
sesleniyor dedi.

Padişahım dediler, Behlül bu.
Harun hemen yanına gitti.

Bana saygı göstermeyi bilmiyor musun ki beni bu çeşit adımla çağırıyorsun?

A deli herif, beni bilmiyor musun ki şimdi senin kanını toprağa dökerim dedi.

O manalar dolu er, biliyorum dedi; buna kudretin var; fakat bunu da biliyorum ki;

Doğuda bir ihtiyarın ayağına taş dokunsa.
Yahut bir yerde kırık bir köprü olsa da bir keçinin ayağı kırılsa

Sen de batıda olsan senden korkmazlar ama bu işi de senden sorarlar a birader; sen bundan kork.

Harun bu sözü duyunca bir hayli ağladı.
Borcun varsa dedi,

Söyle hepsini vereyim.
İşi gücü iyi Behlül şöyle cevap verdi:

Sen borcu borçla ödeyebilirsin; çünkü bir arpacık malın bile yoktur.
Malın Müslümanların malıysa şimdi elinde olsa bile senin malın değildir ki.

Yürü, Müslümanların mallarını geri ver.
Birisinin malını al, öbürüne ver diye kim teklif etti sana?

Harun Behlül’den nasihat istedi.
Meczup Behlül, o zaman Harun’a;

Ey dünyada dimdik duran dedi:
Sende cehennemliklerin nişanesi görünmede.

Yüzünden o nişaneyi gider; yoksa söylemesi bendendi, söyledim gitti; ötesini sen bilirsin.

Harun, cehenneme gideceksem, ibadetlerim ne olacak dedi.
Behlül hele bak dedi; her ay, her yıl tıpkı cehennemliklerin hali var sende.

Harun abes (gereksiz, lüzumsuz, yersiz) işlerim var, var ama peygamber soyundanım dedi.

Behlül, Kuran’ı duydun da ‘’Soylarına itibar edilmez’’ ayetini nasıl görmedin dedi.

Harun a bilgisiz dedi; şefaatten ümidimi kesmem ben.

Behlül, ‘’Tanrı izni olmadıkça peygamber şefaat etmez’’ ne umarsın şefaatten dedi.

Harun askerlerine, savun (Uzaklaştırın) şunu dedi; siz bilmiyorsunuz ama öldürdü beni bu adam.

                                            ***
Burada (dünyada) ne saltanat var, ne saltanat sahibi, ikisini de yok ettinse kurtuldun.

Bir taş bile durduğu yerde yüz binlerce yıl durur da sen durmazsın.
Bir yerde taş bile senden fazla durduktan sonra ne diye orda durmak ister, direnirsin?

Gönül, bu baş aşağı feleğe güvenme; ne yapacaksın bu kan denizini sen?
Ne de hoştur şu tatlı tuzlu, yağlı ballı yemek tenceresi; ama kapağını açtın mı ölümdür içindeki.

Bu kanlarla dolu tencereyi bırakıp gök kubbenin üstüne ayak basmak gerek.
Bu kaynayan tencere kanla doludur.

Parmağını banma; ört kapağını.
Şafak kandır; dönen felek boyuna o kan içinde bir baş keser durur.

Şu birbirine düşmüş halka bak; hepsi de toprak altına gitmek için doğmuş.
Yeryüzünün toprağı tamamıyla kara kandır.
Halkı Siyavuş gibi suçsuzdur.

Aklın varsa her zerrede yüzlerce Siyavuş’kanını görürsün.


                                          ***
İlahiname Ferideddin-i Attar M.E. B. Şark-İslam klasikleri   

                                            *

 SİYAVUŞ,

İran Padişahı Kavus’un oğlu.
Rüstem tarafından yetiştirildi.

Babasını gözdesi Sudabe, Siyavuş’a âşık olur.
Çeşitli oyunlar oynanır.
Savaşta esir olur.

                                   *
Şehname.3.cilt11195 sayfa 145 Firdevsi. Alıntı.

Gersuyuz, Geruy’a bir bakınca, zalim Geruy da döndü.,
Siyavuş’un yanına geldi ve işte o zaman, mertlik ve utanma denilen şeyler ortadan kayboldu.

Hemen elini atıp, padişahlar padişahının sakalını yakaladı.
Bu, ne büyük bir hayâsızlıktı!

Padişahı, sakalından hakaretle çekip, yere yuvarladı.
Bunun üzerine Siyavuş yüzünü Tanrısına çevirerek:

‘’Ey, dünyalardan, göklerden yüce Tanrı!
‘’Benden sonra ve benim tohumumdan, bütün insanlar arasında güneş gibi parlayacak olan bir dal yetiştir de,

‘’Şu düşmanlarımdan intikamımı alsın ve yeryüzünde benim adetlerimi yeniden diriltsin!

Hünerler ve mertlikler göstererek, bütün dünyayı canlandırıp ayaklandırsın!’’ diye yalvardı.

O böyle yalvarırken, bilsem de, gözleri kanla ve yüreği de dertle dolu olarak, arkasında duruyordu.

Siyavuş, ona: ‘’Allaha ısmarladık!
Dünya bir atkı, den de onun ebedi bir çözgüsü ol!

‘’Piran’a selamlarımı götür ve ona, dünyanın tersine döndüğünü söyle!
‘’Piran’dan bunu ummazdım.

Onun öğütleri rüzgârsa, ben de bir söğüt ağacı gibiydim.
O bana, belki yüz bin defa:

Zırhını giy ve atına bin!
‘’Talihin tersine döndüğün gün, ben senin dostun ve otlama zamanında da senin otlağınım’’ demişti.

İşte bugün, şu Gersiyuz’un önünde, böyle yerde düşkün bir halde bulunuyorum ve

11210. ‘’ Yanında da, halime acıyacak hiçbir dostum ve yardımcın yok!’’ dedi.

Bundan sonra Siyavuş’u, şehrin ve ordunun arasından sürükleyerek, elleri ve ayakları bağlı, ovaya götürdüler.

Zirih oğlu Geruy, Siyavuş’un kanını dökmek için, Gersiyuz, un elindeki su renkli hançeri aldı.

Siyavuş’u, saçlarından tutarak, ovadaki ok nişangâhının bulunduğu yere kadar sürükledi.

Aslanları bile tutan gersiyuz ile Siyavuş, talim gününde, burada ok atmışlardı.

Nişangâhın yanına gelince, o kötü huylu Zirih oğlu Geruy, hiç çekinmeden ve utanmadan, azgın bir fili andıran Siyavuş’u yere doğru itti ve

Önüne bir leğen koyarak, koyunları keserken çevirdikleri gibi, onun boynuna da çevirdi.

Arkasından da, Siyavuş’un bir gümüş selviye benzeyen, vücudundan başını ayırınca, leğenin içine kanlar akmaya başladı.

Padişahın güneş gibi olan başı, selviye benzeyen vücudundan ayrılır ayrılmaz, uykuya dalıverdi.

Fakat bu ne uykudur ki, arada bunca zamanlar geçtiği halde, hala ne uyandı, ne de kımıldandı!

11220. Bundan sonra Zirih oğlu Geruy, leğeni emredilen yere götürüp dökünce,  Leğenlerdeki kanların döküldüğü yerde, hemen bir ot bitti.

Şimdi, sana o otun adını söyleyeyim: ona ‘’KARDEŞ KANI’’ derler.

Bu ot biter bitmez, hemen arkasından da, kara tozlarla karışık öyle bir rüzgâr çıktı ki ayla güneş bile örtüldü.

Göz gözü görmez olmuş, herkes Geruy’a lanet okumaya başlamıştı.

Bakıyorsun, biri hep kötülük yapıyor, buna karşılık iyilik görüyor; yeryüzü, onun kölesiymiş gibi, kendisine boyun eğiyor; talihi de hep kendisine yar.

Beri yanda ise, bir başkası, iyilik yapmaktan hiç geri durmadığı halde, karşılık olarak felaketten başka bir şey göremiyor!

Onun için, tutup da şu dünya ile o kadar ilgilenme, ona gönlünü kaptırma!
Çünkü o gelip geçicidir ve işlerinde hiçbir düzen yoktur.

Bu, her zaman böyle idi, bundan sonra da yine böyle olacaktır!
Devam edip gitmediğine göre; ha sevinmişsin, ha üzülmüşsün, hepsi bir……

M.E.B. yay. Şehname Firdevsi. 4 cilt

                                      *
RAVLİ

 

Popüler Yayınlar