Me’mun halifenin bir kölesi
vardı; hiçbir gizli şey yoktu ki bilmesin.
Güzellikte güneşe benzerdi;
bütün halk onunla buluşmayı dilerdi.
Saçlarının büklümleri, amberden
tuzaklardı; Bütün Hindistan, o büklüm, büklüm saçların buyruğu altındaydı.
Evet; saçlarındaki o
büklümler olmasaydı, adı sanı, güzelliği, misk gibi âleme yayılmazdı.
Yaya benzeyen kaşlarını nasıl
anlatayım?
Gönül alan saçları sanki bir
fitneydi.
Lal dudaklarının aşkıyla
incinin bile gönlü, binlerce defa delinmişti.
O hokkaya (ağzı) nelik,
nitelik bile sığmaz; darlığından soluğu bile çıkmazdı sanki.
Uzun zamandır Me’mun, o
kölenin gönlünde ne var; bilmek istiyordu.
Padişahın sevgisine karşı o
peri yüzlü güzel, nasıl davranıyor; bunu anlamaya kurmuştu.
Gönlü Me’mun’a bağlı mı,
yoksa sevgisinde, sözünde durmayan bunu sınamak niyetindeydi.
Sevilmedeydi ama bu aşka
bağlılığı var mıydı; gerçekten bu sevgiye layık mıydı?
Derken bir gün Basra’dan,
yürekleri dertle dolu, yana yakıla bir bölük halk Bağdada geldi.
Müminler emiri bizim
feryadımıza erişsin; Basra valisinden şikâyetçiyiz.
Ondan görüp çektiğimiz zulmü
hiçbir kimseden ne gördük, ne işittik.
Bizim öcümüzü ondan almazsa
ahımız yerde kalmaz; kendisi de feryadımıza hedef olur diyorlardı.
Me’mun, o topluluğa gizlice
haber gönderdi; bu kölemizin vali olmasını ister misiniz?
Valiliği kabul ederse bundan
böyle size yardım eder; elinizden tutar dedi.
O topluluk kabul etti bunu;
bu kölen dediler bize vali olursa.
Hepimiz de onun hükmüne
sevinerek, gönül hoşluğu ile uyarız; öbürünün de zulmünden kurtuluruz.
Me’mun o sırada kölesine
baktı; sevgisi, bağlılığı gerçek mi anlamak istiyordu.
O gümüş bedenli köleye, bu valiliğe ne diyorsun dedi.
Bineğini o yana sürmek istiyorsan hemen valilik fermanını yazayım.
Köle o sırada susuyordu; ama
gönlü Basra valiliğinin aleviyle yanmaktaydı.
Me’mun o zaman anladı ki o ay
yüzlü, padişahın sevgisine aldırış bile etmiyor.
Gönlü köleden soğudu; o
güzelden vazgeçti.
Ona beslediği sevgiden pişman
oldu; ona meylinden dolayı perişan bir hale geldi.
Gönlünden, meğer dedi, benim sevgim yersizmiş; ne bileyim ki sevgili, bana yar değilmiş.
Kimsenin bulunmadığı bir
yerde Basra valisine şöyle bir ferman yazdı:
Kölem oraya varınca, kendi
valiliğine dair fermanımı getirince.
Şehri, çarşıyı, pazarı, bütün
Basra’yı donatın.
Gül şerbeti sunun
ona; ama içine zehir katın, İçirin; sonra yolunu kesin.
Her yanda tellallar
bağırsınlar; atını da koşturun.
Tellallar, kim padişahı bırakır da valiliği seçerse layığı
bundan da yüz binlerce beterdir desinler.
Senin haberin yok ama senin bir an bile başka bir şey ile uğraşmamanı diler.
Görünüşte seni, kendi başına
bıraksa bile gene işin iştir; gizlice yüküne bir ölçektir koyar.
(Yusuf’un
kardeşini yanında ala koymak için yapılan hile)
Neden bu gitmek ağır geliyor
sana; kim diyor cihanın sahibi sana?
Eğer benim kapıma yürüyerek
gelirsen, ben koşarak karşılarım seni diyor.
Tanrı seni çağırıyor; sense
uykuya dalmışsın; a şaşkın, ne diye duruyorsun?
Ey Tanrı kapısının eri,
deveden de aşağı değilsin ya; deve bile sırtında yük ile yavaş, yavaş yol
almada.
***
İLAHİNAME II FERİDEDDİN-İ
ATTAR M.E. B.
ŞARK İSLAM KLASİKLERİ
*
Me’mun, Sultan Harun Reşidin
oğludur.
*
Yaren,Kendini sahipsiz sanma, yaptıkların bilinmiyor sanma.
Sevildiğin yere, seni iyi karşılayacak yere git.
Sen akıllı ol da seni seveni
sev.
Kendi kafana göre seveceğini
seçmeye kalkma.
İnsanların üstünde egemenlik
kurmak, tanınan, bilinen olmak, paraca zengin olmak çok önemli bir iş mi
sanıyorsun?
Arkandan bir Fatiha okuyacak
çocuk bırak, iyi adını devam ettirecek evlatlar yetiştir ki öbür âlemde garip
kalma.
*
RAVLİ