26 Haziran 2013 Çarşamba

SARHOŞ GENÇ NE YAPAR

Şehzadeyle gelin 215

Güneş gibi parlak bir şehzade vardı; babasının iki gözüydü, gözlerinin ışığıydı.

Padişah, şehzadeye, güzelliği âleme yayılmış bir kızı almak istedi.
O kız, güzellikte örnek olarak bütün âlemde söylenirdi; ezel ressamının meydana getirdiği güzellerin başıydı o.

Padişah bir saray hazırlattı; saray değildi de o ay yüzlü için bir cennetti adeta.

Öyle bir saraydı ki içi, baştanbaşa hurilerle doluydu; nice güneş vardı, nice ay; nur mu nurdu orası.

Nice amberle yoğrulmuş mum yaktırdı; kıldan kıla apaydınlık olmuştu o gece.

Şiir seslerine, nağme seslerine, her solukta denizin, derenin coşması, o coşkunluğun sesi de karışmadaydı.

Yedi renkle bezenmiş çarşısından yedi kat gök bile utanıyordu.
Böylesine bir gelin, bu çeşit bir düğün; öyle bir topluluk ki o toplulukta bulunanların her biri ayrı güzel, ayrı tarzda gönül çekmede.

Hurilerle dolu bir cennet, şehzade, o düğüne ne vakit gelecek diye oturmuş, bekliyordu.

Şehzadenin neşesiyle oturmuşlar, dostlarla şarap içmeye koyulmuşlardı.
*Şehzadeyse o gece neşesinden o kadar şarap içmişti ki adeta kendisinden geçmişti, kendisini kaybetmişti.

Derken başı göğsüne düşerek gelinin hayaliyle kalktı; düşe kalka yola çıktı.
Sarhoş bir halde ata bindi, atını bir kapıya doğru sürdü.

Ama önünde ne yol görünmedeydi, ne iz; ne yanında bir dostu vardı, ne bir arkadaşı.

Derken uzaktan yüksek bir yapı göründü; çevresi mumlarda ışıklanmıştı.
O kendinden geçmiş sarhoş, orasını uzaktan görüp gelinin köşkü sandı.

Oysaki orası, Mecusilerin mezarlığıydı; oraya her yandan nice ölü getirilip koymuşlardı.

Mezarlık olan o mağarada birkaç da mum yanmada, ateşe tapanların gönüllerini ışıtmadaydı.

Mağaraya bir taht konmuştu; tahtın üstünde de bir bahtı kara, düşmüş yatıyordu.

Yatan, kefene sarılmış bir kadındı; şehzade uzaktan o kadını görünce,
Şarabın verdiği sarhoşlukla, kendisinin gelini sandı.

Sarhoşluktan başından ayağını fark edemiyor, dama çıkan yolla kapıya giden yolu ayırt edemiyordu.

O yeni ölmüş kadının kefenini yüzünden açtı; belinden de kefeni araladı.
Ona sarıldı; ağzını da onun ağzına verdi.

Bir gece, ta sabaha dek onunla kaldı; dudağı dudağında, geceyi sabahladı.
Bütün gece, yüzlerce ay bedenli güzel, şehzade ne vakit kapıyı açıp gelecek diye bekliyordu.

O kudreti yüce şehzade gelmeyince babasına bu hali haber verdiler.
Babası kalktı, atına bindi; atlı bir bölükle kararsızlar gibi ovaya yürüdü.

Bütün devlet erkânı da yola düşmüştü; derken uzaktan şehzadenin atını gördüler.

 Babası, hemen atından indi; atın bulunduğu yere yöneldi.
Yapıya girince oğlunu, taht üstünde, o ölü kadını sımsıkı kucaklamış bir halde gördü.

Askerle onu, o halde görünce gönlünden bir ateştir alevlendi sanki.
Şehzade birazcık kendisine gelince padişah, askerle ona doğru gitti.

Sarhoşluktan gözünü açınca o halvet yurdunu gördü.
Bir ölüye sımsıkı sarıldığını, babasıyla askerlerin de başucunda durduklarını görünce,

Ne hale düşmüş olduğunu anladı; o anda ölümünü istiyordu.

Gerçekten de pek uğursuz bir hale gelmiş, acayip bir hale düşmüştü; utancından bütün bedenine bir titremedir düştü.

Gönlü, gerçekten de yerin yarılmasını, kendisinin de yerin dibine geçmesini istiyordu.

Ama ne fayda ki iş işten geçmiş, bu kerteye (duruma) gelmişti; utanmaktan acıklanmaktan başka yapacak bir şeyi yoktu.

                                          ***
Ben de sabretmedeyim ey gamlar yiyen kişi; beklemekteyim; bakalım, senin yatağının başına, yastığının yanına da ne vakit asker gelecek?

Geldi mi, o anda anlarsın, görürsün, kiminle düşüp kalkmaktasın?
Din yolunda İbrahim gibi put kır; Azer’in putlarının yolunu kes.

Çünkü İbrahim bu işe girişince âlemin sahibi Tanrı, onu sınadı.
Ama seni sınarlarsa, dünyanın baş aşağı giden kişisi olur gidersin.

                                     *** 
İLAHİNAME II FERİDEDDİN-İ ATTAR M.E. B.                              
             ŞARK İSLAM KLASİKLERİ                                                

                                      *
Yaren,
Er, din yolunda doğrulukla gidene denir.
Kadın dünyaya bağlı kalana denir.

Yani kullanılan erkek ve kadın tabiri cinsellikle değil, dünyadaki davranış biçimine göre yaptıklarındır.

Dünyada kadın olarak yaşamışsan tabi’i ki ahret âleminde en güzel olduğun yaşta ve güzellikte, nurlarla kaplanmış elbiseler içinde sediklerinle beraber olacaksın.  

Eşi ile arkadaş olanın ahret âleminde de beraber olacağı müjdesini öğrendik..

Ahret âleminde kıskançlık yoktur.

                                              *
Sana hazırlanan nurlar içindeki aydınlık cennetteki köşk.
Bu köşkte sana hizmet edecekler huriler, cennet uşakları gılmanlar hizmet edecekler.

Sen ölümlü dünyaya şaşırır da taze gelin gibi sarılırsan ahret âleminde kendine geldiğinde ne hale geleceğin hikâye edilerek anlatılmıştır.

Cennette; bakanlara hoş görünen, içenlere zevk veren nehirler ve sular, süzme baldan ırmaklar.
 (Muhammed, 47/15)

Tatlı su pınarları
 (İnsan, 76/18)

Sarhoş etmeyen, içenlere zevk veren ve ben beyaz bir kaynaktan çıkan içkiler
 (Saffat, 37/45-56-47)

Çeşitli meyveler, hurmalar, nar ağaçları
 (Rahman, 55/60)

Bağlar
(Nebe. 78/32)

Sedir ağaçları ve salkımlı muz ağaçları
(Vakı’a, 56/28-29)

İnce ve kalın ipekliler
(Kehf, 18/31)

Altın süsler
(Kehf, 18/21)

Güzel meskenler, hiçbir yorgunluk ve zahmet vermeyen
(Hicr, 15/47)

Boş ve yalan söz işitilmeyen sonsuz nimet ve güzellikler 
(Nebe, 78/15)

Dereceleri farklı birçok cennetlerin bulunduğu Kur’an bildirilmektedir.

Ey yaren, çocuk gibi sevgini dünyaya verip aldanma.
Sevginin sahibi Allah’tır.

Önce Allah’ı sev sonra da onun sevdiklerini sonra sev.
Sonrada yarattıklarını sev.

Sevgi yolu budur.
Tersinden gitmeye kalkışırsan şaşırırsın.

                                             *
RAVLİ

Popüler Yayınlar