Birisi Mecnun’a nasılsın; pek
çaresiz, pek zebun (Zavallı) bir haldesin, bu ne
hal diye sordu.
Mecnun dedi ki:
Kocamış bir merkebim ben;
bana nefes aldırmayan yük altında sırtım delinmiş.
Bedenim zayıf, kuvvetsiz;
bütün gün ağır yükler altındayım.
Fakat yüzlerce dertten,
mihnetten (Zahmet, eziyet, gam, keder, sıkıntı, bela
musibet) sonra o eşeği rahatlaştırırlar, üstündeki çulu bir an alıp
kaldırılırsa.
Yüzlerce at sineği üşüşür;
yarasına hortumunu sokar, ısırır.
Keşki dersin, şu çaresiz
eşek, bu istirahatı hiç görmeseydi.İşe düşkünlüğün son dereceye varmamışsa bu hikâyeye gülersin.
Naz u naim (Refah ve bolluk) içinde oyalanıp durmadasın da işe
düşkünlük nedir, bilmiyorsun.
Bana bu işe girişmiş öyle bir
er gerekir ki bir günde yüz kere kendi yasına batmış olsun.
Tanrı ile diri, kendi
varlığından ölü olmalı o er; ölülerden arda kalanlardan değil.
Âşık olup
adamakıllı canınla oynadıkça bu işe sarılanların sırrını anlayamazsın.
Naz (Kendini
beğendirmek için takınılan yapmacık davranışlar, bir şeyi beğenmiyormuş gibi
gözükmek) içinde oyalanan kişi,
caniyle oynayan âşıklardan geri kalmış demektir.
*
Yaren;
Emekli olan bir kişi başka
bir işe girişmemişse, din örtüsünü üstüne geçirmemişse, geçmişteki acı veren
tüm olayları aklına gelerek kişi huzursuz olur ve çevresini de huzursuz eder.
(Eşek
ve at sineği açıklaması)
Âşıklık örtüsüne girersen ne
at sineği sokar, ne de yük altında kalırsın.
Ey yaren!
Semada seni bekleyen yerine
gitmek için hazırlık yap, kanatlarını güçlendir, at üstünden ağırlıkları. Hafifle.
Dünyadaki yükün için sızlanma, yüksüz yaşamak daha zordur.
Burnunu işin olmayan, yetkin olmayan, sorumluluğun olmayan, sonucunu bilmediğin işlere karışıp günaha girme.
Din yoluna girmeyen bile iş
kaygısı ile hiç olmazsa hizmet edip, temiz kalmaya çalışmak gerekir.
*
RAVLİ