Serahsi, ihtiyar bir kişiydi;
adı da halo idi; Hızır’la bir nice zaman beraber bulunmuştu.
Pek hızlı giden bir yol eri vardı; gençti, yeni yola girmişti; canı da tezdi.
Hakikat nuruna dalmış bir gönlü vardı; huzurdan başka da hiçbir işi yoktu.
Hızır, o ihtiyar dervişe
giderken yolda, o genci de aldı; beraberce götürdü.
Genç varınca oturdu; ihtiyar
da dostluk göstererek ona, a genç dedi; ne iştesin ne güçtesin?
Genç dedi ki:
Genç dediğin de nerde; hangi
genç? Şimdi tam on yıla yakındır ki
Dost düşüncesine dalmışım; ne
aklımdan, fikrimden haberim var; ne canımdan, bedenimden.
İhtiyar, onun bu sözünü
duyunca ona, ey güçlü kuvvetli er dedi.
Benim onu düşünmeme imkân
yok; ancak şunu biliyorum ki altmış yıldır.
Boyuna kendi ayıbını görmedeyim; ayıbım, kusurum, bir soluk
olsun, gözümün önünden gitmiyor.
Kendimi tümden ayıp, tümden
kusur görmedeyim; böyle olduğu, pislik içinde bulunduğum halde nasıl olur da
gaybı görebilirim?
Bu hal benim için ister iyi
olsun, ister olmasın; kendi ayıbımı görmekten vaktim yok ki onun havasına
düşeyim.
Yerimi, yurdumu
pislikten temizlersem dostun gelip konması, ancak o vakit yerinde olur.
Ama bu çeşit pislik
içindeyken bu devlet, nasip olmaz bana.
Eğer arınır,
temizlenebilirsen tertemiz olursun; arınamazsan kanlar yutar, toz toprağa
bulanır kalırsın.
Bu başlığı, bu benliği ne
yapacaksın?
Pisliğe vuran, pisliği
aydınlatan güneşle ne işin var?
Önce arın, temizlen
de sonra işe koyul; bilgisizce gitme; kuyuyu gör, yola
dikkat et.
Pislik içinde misk arayan
kişi, deniz dibinde kuru toprak arayana benzer.
Bu söz, gencin gönlüne
öylesine bir tesir etti ki utancından ölüm haline geldi.
Titredi, coştu, yüzükoyun
yere düştü; o başı dönmüş genç kan kesildi.
Hızır, ey gönüller aydınlatan
ihtiyar dedi; ciğerleri parçalayan bu kılıcı vurma ona.Bu iş, dünyada uluların işidir; genç nazeninlerin işi değil.
Sen şimdi gönüller okşayan
sevgilinin aşkıyla sarhoşsun; kimi kendinden geçmedesin, kimi başın yücelmede.
Onun has mahmurlarının şarabı
gerek ki seni, varlığından tamamıyla kurtarsın.
Seni, varlığından
uzaklaştıran şaraptır içeceğin şarap; üzüm şarabı değil.
Tam sarhoş olan kişi, her ne
varsa hepsinden de geçer.
Sarhoş olup da yokluğa
ulaştın mı, kendinden geçtin demektir; yokluktan baş çekip yücelmeye kalkışma
artık.
*** İLAHİNAME II FERİDEDDİN-İ ATTAR M.E. B.
ŞARK İSLAM KLASİKLERİ
*
Yaren;
Öz eleştiri yapmak büyük insanların işidir.
Gençler kendine güven sağlama adına benliğe ve ben merkezli davranış bataklığına su birikintisi diye atlarlar.
Kırk yaşına geldiysen ve
geçtiysen, pir yaşındasın demektir.
Artık kendi ayıplarını görmek
zamanın gelmiş ve geçmiş durumda.
Eski yaptıklarınla hesaplaş.
Sıkıntı verir ama seni yiğit
eder.
Kendinden ve kendi
yaptıklarından, korkup kaçıyorsan, yani gerçek yüzüne kendin bakamıyorsan başka
birinin yüzüne bakmasını isteyemezsin.
Duymak
istediklerini sana söyleyen dostun değildir,
dost gözükendir.
Ayıp kelimesinin manası
utanılacak şey, kusur, lekedir.
Peygamberimiz:
’’Bütün insanlar
hata yapar, hata yapanların en hayırlısı ise hatasından dönendir’’ buyurmuştur.
Bir insanın ayıplarını
görmesi için, doğruyu olduğu gibi söyleyen bilge kişiden (Yaşlı pir) yardım almalı, ayıpları gören ve sana
söyleyen dostlar edinmeli, düşmanlarının tenkitlerinden yararlanmalı,
başkasında kınadığı ayıbın kendisinde olup olmadığına bakmalıdır.
Hazreti Mevlana:
‘’Yarabbi ayıplarımı
bana açıkça söyleyen dosttan mahrum eyleme’’ diye dua eder.
*
RAVLİ