10 Haziran 2013 Pazartesi

ÖLÜM KÖTÜ DEĞİLDİR

Sultan Mahmud’la adaşı 171

Sultan Mahmut, çölü, ovayı dolduran, bir ucu ta feleğe dayanan bir orduyla gitmede,

Çölde bir av bulayım diye her yana koşturmadaydı.
Dertli, beli bükülmüş, yalınayak, başıkabak, yüzü gözü toz toprak içinde bir ihtiyar gördü.

Soluyup duruyor.
AH! Ediyordu; dikenler arasından kendine yol açıp, gidiyordu.

Padişah yanına gelip ey ulu er dedi, dile gel, söyle adın ne senin?
Adam, adım Mahmut dedi; senin adaşınım ya, bu yeter bana.

Padişah, şüpheye düştüm, şaşırdım dedi; bu nasıl iş?
Bir Mahmut sensin, Mahmut da ben.

Sen bir Mahmut, ben bir Mahmut.
Fakat ikimiz nasıl olur da aynı oluruz?

İhtiyar, padişahım diye cevap verdi; ikimiz de ortadan kalkar,
Şu yeryüzünden iki arşın aşağıya gidersek Mahmut' luğumuz denk ve eşit olur.

*Şimdilik ben aşağılık, küçük adamım; eşit değilim ama ölünce seninle aynı olurum.

Sen taht üstünde nazlanadur; bir gün bu gök kubbe, tahtının tahtalarından vakıf tabut düzer.

Bir an bile istirahat etmene imkân yokken dünyada ne diye saltanat istersin?
Ne yapayalnız bir yere gidebilirsin, ne ordusuz bir işin düzene girer.

Törensiz su bile içemezsin.
Gece, koruyucu olmadıkça uyumana imkân yok.

Saltanat derdine öyle bir dalmışsın ki rahatça ekmek yemen mümkün değil.

Key’lerden (Büyük) abanoz bir taht’a varis (Mirasçı) olsan, başındaki taç, Nuşirevan’ın (Adil lakabıyla anılan İran Sasani şahı) tacı olsa, gene o tahttan, o taçtan nasibin bir avuç topraktan başka bir şey değil.

Ne biçim saltanat bu, nasıl padişahsın sen.
Ecel beyine bile karşı duramıyorsun.

*Her gün, bir yufka ekmeği elde ettin mi, ikincisini diler, ararsan, haramdır.

                                     ***
İlahiname Ferideddin-i Attar M.E. B. Şark-İslam klasikleri   

                                             *
Ecel beyi, melekü’l-mevt (ölüm meleği), Allah’ın elçisi, dört melekten birisi Azrail’dir.

‘’ De ki: Size vekil kılınan (bu konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz’’ 
(Secde suresi, 32/ 11)             

‘’Nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz (görevli melekler) onun canını alırlar.
Onlar vazifede kusur işlemezler.’’
(En’am suresi 6/61; Araf 7/37)

                                        *
Allah tarafından her canlı için önceden takdir edilen hayat süresi ve bu sürenin sonu olan ölüm vaktine ecel diyoruz.  

                                        *
Peygamber efendimiz (S.A.S) buyurmuşlardır.
Müminin kalbine, iman nuru doğunca sevinir.

Onun alameti de ahrete göçeceğini bilmek ve ona göre yol hazırlığı yapmaktır.

Ölümü ibretle anlayan dünyaya önem vermez.
Ölümü düşünenlerin nefsi temiz, kalbi uyanık olur.

Dünyadan veliler tiksinti duyarlar.
Allah’ın hak yoluna, doğru yola kılavuzlaması, ölümü anlayana, akıl yorana ulaşır.

Halkın akıllısı, ölümü düşünen ve ahret tedariki yapandır.
Ey ümmetim, emellerinizi azaltarak ölümü düşünün.

Mümin ölümden korkmasın, bir evden diğer bir eve taşındığını bilsin.
Ölüleri hayırla anın, kötülemeyin.

Ölüm, müminin rahatı ve sevincidir.
Ölüm, müminin, mutlu bayramıdır ve Allah’a kavuşmadır.

Dünya, müminin zindanı, ölüm o zindandan kurtuluştur.
Hiçbir mümin yoktur ki ölüm, onun için hayırlı olmasın.

Dostlarından gelen iyi haber, ölüm haberleridir.
Allah’a kavuşmak ölümle olduğundan kendime ve dostlarıma isterim.

Allah’a kavuşmak isteyen mümin ölümünü ister.

Sanma ki ölüm yokluktur.
Ruhun bedenden ayrılışı ve ebedi yaşamasıdır.

Müminin ölümü, halktan uzak, Allah’a yakın olmaktır.
Ölüm dünya dertlerinden kurtulma, Allah sevgisine kavuşmadır.

Siz yok olmak için değil, bir evden öbür eve taşınmak için yaratılmışsınız.

Nefsin 4 evi vardır:
Ana rahmi, dünya, berzah(ruhlar) âlemi, ahret âlemi.
Her birinin hikmeti (sebebi), yaşayışı ayrıdır.

Çocuk, ana rahminden dünyaya gelmek istemediği gibi, mümin de dünyadan gitmek istemez.

Çocuk, ana sütünden lezzet aldıkça eski yerine gitmek istemediği gibi. Mümin de ölümle Allah’a kavuşunca dünyaya dönmek istemez ve dünyayı unutur gider.

Müminin ruhu, hamurdan bir kıl çeker gibi bedenden çıkar.
Azrail o ruhu, şefkatle alır gider.

Ölüm esnasında müminin ruhu, meleğin güzelliği ile meşgul olduğu için elem ( Ağrı, acı, sızı, sancı ıstırap) duymaz.

Ölüm esnasında Allah kulunun yardımcısıdır.

Ölümle ruh, bedenin ağırlığından, külfetinden (zahmet, sıkıntı, zorluk, yorgunluk) üzüntüsünden kurtulur, rahat ve selamete kavuşur.

Ölüm, ruhun hapis olduğu kafesten kurtulmasıdır.
Müminin ruhu, cennet bahçelerinde cıvıldaşan dostlar topluluğuna kavuşur.

                                    *
Hayvani ruhu, kalbine hâkim ve galip gelen insan, ölümden korkar ve kaçar.
Nefsine bağlı olan insan, dünya hayatını sever, mal ve servet toplar.

Allah’ın yardımıyla insan ruhu, hayvani ruha galip gelince kâmil (olgun) olur ve ölümden korkmaz, sevinçli olarak onu karşılar.

Çünkü insan ruhu, melekler âlemindendir.
Asli vatanına meyillidir.

Ona dönmek ister.
O ebedi hayatı sever, ona isteklidir.

Ahretin ebedi saadetine ermek ister.
Dünyanın zahmet ve eleminden korkulu ve kaçkındır.

Kamil (olgun) ruh, ebedi âlemde Allah’a yakın ve onun sevgisi ile kendinden zevkle geçmiş olur.

Hz. Ali dedi ki:
 ’Uzun ömür ruha azaptır.
Ölümse, ruha rahat ve sevinçtir’’ buyurmuştur.

Birisi kâmil bir zata, rüyada bir yıl sonra öleceğini gördüm deyince kâmil zat ağlamış.

Hani sen dünyayı seviyordun, ölümü duyunca ağlamaya başladın, deyince de ben her an ölümü beklemekle seviniyordum.

Eğer rüyan doğru çıkarsa bir daha bu dünyanın dert ve zorluklarını çekeceğime anladım, demiş.

Erzurumlu İbrahim Hakkı MARİFETNAME cilt 1, sayfa 59-60)

                                         *
RAVLİ

Popüler Yayınlar