Sultan Mahmut, çölü, ovayı
dolduran, bir ucu ta feleğe dayanan bir orduyla gitmede,
Çölde bir av bulayım diye her
yana koşturmadaydı.
Dertli, beli bükülmüş,
yalınayak, başıkabak, yüzü gözü toz toprak içinde bir ihtiyar gördü.
Soluyup duruyor.
AH! Ediyordu; dikenler arasından kendine yol açıp,
gidiyordu.
Padişah yanına gelip ey ulu
er dedi, dile gel, söyle adın ne senin?
Adam, adım Mahmut dedi; senin
adaşınım ya, bu yeter bana.
Padişah, şüpheye düştüm, şaşırdım
dedi; bu nasıl iş?
Bir Mahmut sensin, Mahmut da
ben.
Sen bir Mahmut, ben bir
Mahmut.
Fakat ikimiz nasıl olur da
aynı oluruz?
İhtiyar, padişahım diye cevap
verdi; ikimiz de ortadan kalkar,
Şu yeryüzünden iki arşın
aşağıya gidersek Mahmut' luğumuz denk ve eşit olur.
*Şimdilik ben aşağılık, küçük
adamım; eşit değilim ama ölünce seninle aynı olurum.
Sen taht üstünde nazlanadur;
bir gün bu gök kubbe, tahtının tahtalarından vakıf tabut düzer.
Bir an bile istirahat etmene
imkân yokken dünyada ne diye saltanat istersin?
Ne yapayalnız bir yere
gidebilirsin, ne ordusuz bir işin düzene girer.
Törensiz su bile içemezsin.
Gece, koruyucu olmadıkça
uyumana imkân yok.
Saltanat derdine öyle bir
dalmışsın ki rahatça ekmek yemen mümkün değil.
Key’lerden (Büyük) abanoz bir taht’a varis (Mirasçı) olsan, başındaki taç, Nuşirevan’ın (Adil lakabıyla anılan İran Sasani şahı) tacı olsa,
gene o tahttan, o taçtan nasibin bir avuç topraktan başka bir şey değil.
Ne biçim saltanat bu, nasıl
padişahsın sen.
Ecel beyine bile karşı
duramıyorsun.
*Her gün, bir yufka ekmeği
elde ettin mi, ikincisini diler, ararsan, haramdır.
***
İlahiname Ferideddin-i Attar
M.E. B. Şark-İslam klasikleri
*
Ecel beyi, melekü’l-mevt (ölüm meleği), Allah’ın elçisi, dört melekten birisi Azrail’dir.
‘’ De ki: Size vekil kılınan
(bu konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı
alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz’’
(Secde suresi, 32/ 11)
‘’Nihayet birinize ölüm geldi
mi elçilerimiz (görevli melekler) onun canını
alırlar.
Onlar vazifede kusur
işlemezler.’’(En’am suresi 6/61; Araf 7/37)
*
Allah tarafından her canlı
için önceden takdir edilen hayat süresi ve bu sürenin sonu olan ölüm vaktine
ecel diyoruz.
*
Peygamber efendimiz (S.A.S)
buyurmuşlardır.Müminin kalbine, iman nuru doğunca sevinir.
Onun alameti de ahrete
göçeceğini bilmek ve ona göre yol hazırlığı yapmaktır.
Ölümü ibretle anlayan dünyaya
önem vermez.
Ölümü düşünenlerin nefsi
temiz, kalbi uyanık olur.
Dünyadan veliler tiksinti
duyarlar.
Allah’ın hak yoluna, doğru
yola kılavuzlaması, ölümü anlayana, akıl yorana ulaşır. Halkın akıllısı, ölümü düşünen ve ahret tedariki yapandır.
Ey ümmetim, emellerinizi azaltarak ölümü düşünün.
Mümin ölümden korkmasın, bir
evden diğer bir eve taşındığını bilsin.
Ölüleri hayırla anın,
kötülemeyin.
Ölüm, müminin rahatı ve
sevincidir.
Ölüm, müminin, mutlu
bayramıdır ve Allah’a kavuşmadır.
Dünya, müminin zindanı, ölüm
o zindandan kurtuluştur.
Hiçbir mümin yoktur ki ölüm,
onun için hayırlı olmasın.
Dostlarından gelen iyi haber,
ölüm haberleridir.
Allah’a kavuşmak ölümle
olduğundan kendime ve dostlarıma isterim.
Allah’a kavuşmak
isteyen mümin ölümünü ister.
Sanma ki ölüm yokluktur.
Ruhun bedenden ayrılışı ve
ebedi yaşamasıdır.
Müminin ölümü, halktan uzak,
Allah’a yakın olmaktır.
Ölüm dünya dertlerinden kurtulma,
Allah sevgisine kavuşmadır.
Siz yok olmak için değil, bir
evden öbür eve taşınmak için yaratılmışsınız.
Nefsin 4 evi vardır:
Ana rahmi, dünya, berzah(ruhlar) âlemi, ahret
âlemi. Her birinin hikmeti (sebebi), yaşayışı ayrıdır.
Çocuk, ana rahminden dünyaya
gelmek istemediği gibi, mümin de dünyadan gitmek istemez.
Çocuk, ana sütünden lezzet
aldıkça eski yerine gitmek istemediği gibi. Mümin de ölümle Allah’a kavuşunca
dünyaya dönmek istemez ve dünyayı unutur gider.
Müminin ruhu, hamurdan bir kıl
çeker gibi bedenden çıkar.
Azrail o ruhu, şefkatle alır
gider.
Ölüm esnasında müminin ruhu,
meleğin güzelliği ile meşgul olduğu için elem ( Ağrı,
acı, sızı, sancı ıstırap) duymaz.
Ölüm esnasında
Allah kulunun yardımcısıdır.
Ölümle ruh, bedenin ağırlığından,
külfetinden (zahmet, sıkıntı, zorluk, yorgunluk)
üzüntüsünden kurtulur, rahat ve selamete kavuşur.
Ölüm, ruhun hapis olduğu
kafesten kurtulmasıdır.
Müminin ruhu, cennet
bahçelerinde cıvıldaşan dostlar topluluğuna kavuşur.
*
Hayvani ruhu, kalbine hâkim
ve galip gelen insan, ölümden korkar ve kaçar.Nefsine bağlı olan insan, dünya hayatını sever, mal ve servet toplar.
Allah’ın yardımıyla insan ruhu, hayvani ruha
galip gelince kâmil (olgun) olur ve ölümden
korkmaz, sevinçli olarak onu karşılar.
Çünkü insan ruhu, melekler
âlemindendir.
Asli vatanına meyillidir.
Ona dönmek ister.
O ebedi hayatı sever, ona
isteklidir.
Ahretin ebedi saadetine ermek
ister.
Dünyanın zahmet ve eleminden
korkulu ve kaçkındır.
Kamil (olgun) ruh, ebedi âlemde Allah’a yakın ve onun sevgisi
ile kendinden zevkle geçmiş olur.
Hz. Ali dedi ki:
‘’Uzun ömür ruha
azaptır. Ölümse, ruha rahat ve sevinçtir’’ buyurmuştur.
Birisi kâmil bir zata, rüyada
bir yıl sonra öleceğini gördüm deyince kâmil zat ağlamış.
Hani sen dünyayı seviyordun,
ölümü duyunca ağlamaya başladın, deyince de ben her an ölümü beklemekle
seviniyordum.
Eğer rüyan doğru çıkarsa bir
daha bu dünyanın dert ve zorluklarını çekeceğime anladım, demiş.
Erzurumlu İbrahim Hakkı
MARİFETNAME cilt 1, sayfa 59-60)
*
RAVLİ