3 Haziran 2013 Pazartesi

BİLGİ VE ÖNEMİ

İskender ve ölümü 144

İskender bir gün bir kitapta abıhayat adlı gönüller aydınlatan bir su olduğunu.

Ondan içenin güneşe döneceğini, ebedi bir ömre ulaşacağını, ölmeyeceğini,

Bir de davulla sürmeliğin bulunduğunu, her ikisinin de kendine göre hünerleri bulunduğunu okudu.

Ben müderris üstattan duydum, o sürmeyle davul, Hürmüs’e aitmiş.

Birisi şiddetli bir kulunca, bir sancıya tutuldu mu, o davula bir vurunca o illetten kurtulurmuş.

Sürmeyi gözüne çeken de balıktan arşa dek ne varsa görürmüş.
İskender, bu üçünü de elde etmek istedi; bunu pek arzuladı.

Bir bölük halkla dünyayı dönüp dolaştı; nihayet günün birinde bir dağa ulaştı.

Dağın bir nişanesi, bir alameti vardı; İskender oraya varınca yarıldı; İskender, dağa girdi, on gün on gece yol açtıktan sonra bir eve rastladı.

Kapısını açtı.
İçerde, orta yerde bir kemer vardı; davulla sürmelik de oradaydı.

Sürmeyi gözüne çekti.
Gözü öylesine aydınlandı ki derhal Arş (Gökyüzü), ferş (Yeryüzü), kendisine ayan (Görünür) oldu.

İskender’in önünde bir Emir duruyordu.
İskender, tam davula el atacaktı ki.

Emirden sesli bir yel çıkıverdi; Utancından, belli olmasın diye tuttu, o muammaya (Bilmeceye) benzer davulu yırttı.
(Gaz çıkma sesini gizlemek için)

İskender sustu ama o muammalı davul da yırtıldı gitti.
Hâsılı abıhayatı bulmak için Hindistan’a gitti; Zuhal yıldızı gibi karanlıklara daldı.

Ne diye bu hikâyeyi tekrar söyleyeyim sana?
Bunu yüzlerce kere duymuşsundur.

O karanlık yolda aciz bir hale düştü.
Asker de şaşırdı kaldı, padişah da.

Bu sırada yekpare bir yakut göründü.
Pek sağlamdı; pek ışıklıydı, padişah hayran oldu ona.

Her yanda binlerce karınca görüyordu.
Her biri bir yandan öbür yana gitmekteydi.

Padişah, o yakutun kendi aczi yüzünden meydana çıktığını, etrafı aydınlattığını sandı.

Derken, bu parlak mum, karıncalar için yanmada diye hitap geldi.
Yollarını yitiren karıncalar, onun ışığıyla nerde olduklarını anlasınlar diye yanmada dendi.

İskender, öyle bir mücevherin karıncalar için meydana gelmiş olduğunu anlayınca ümidini kesti.

Ciğeri kan olmuş bir halde karanlıktan çıktı.
Gönlü her an bir başka hale girmedeydi.

Bir konaklık yolu iki konakta alarak Babil toprağına vardı.
İskender bir vasiyetname yazmıştı, ölüm halinde onu alıp

Bir zırhı yastık olarak başının altına koymalarını, altına da bir demiri yatak olarak sermelerini,

Yatacağı yerin duvarlarının zümrütten, tavanının kızıl altından yapılmasını istiyordu.

Babil’e gelince kulunç illeti ( Bağırsak ağrısı, bağırsaklarda peyda olup omuz başlarına ve vücuda gelen bir ağrı) baş gösterdi; o dertle oraya konmak zorunda kaldı.

Öyle bir hastalandı ki kimsecikler, yola otağını kuracak vakit bulamadılar.
Altına değerli bir zırh yaydılar; başını dertle, elemle diz üstüne aldılar.

Bir bölük halk, hepsi de altınla bezenmiş kalkanlarını kollarına takıp etrafını çevirdiler.

İskender, kendisini bu halde görüp o illetten öleceğini anlayınca
Bir hayli ağladı ama ne fayda?

Ürkmeyen ölüm, arkada durup duruyordu.
Eflatun’un şakirtlerinden (öğrencisi) olup Zül-Karneyn’e (Büyük İskender) nedim (sohbet arkadaşı) olan bir hâkim,

Oturup cihan padişahına dedi ki:
Hürmüs’ün yaptığı o davulu

*Ehli olmayanların eline teslim ettin de bu illete uğradın.
Onu kimseye göstermeseydin bu illete uğrar mıydın sen?

O davulu sana bulduran talih, bir daha nerden doğacak?
O nimetin kadrini bilmedin; onu gözünden uzaklaştırdın.

Onu can gibi aziz tutsaydın, abıhayat kaynağını da bulur, o sudan içerdin elbet.

Ama gam yeme; iki söz söyleyeyim dinle.
O sözleri içersen abıhayattan da iyidir, güzeldir.

 Bunca mülk, bunca kahır ve kudret, pislikten doğan bir yele bağlı,
İçinde yaşadığın bunca saltanata bir bak şimdi; yapısı ne üstüne kurulmuş?

 Bunca saltanat yapısına ne lüzum var?
Yapısı yel üstüne kurulduktan sonra ha olmuş, ha olmamış; hepsi bir.

Gam yeme, elden çıkma, perişan olma.
Tut ki ardından bir yeldir çıkıp gidiyor!

Bir de arayıp bulamadığın, şimdi ondan elini yıkadığın (bulmaya ümidin olmayan) abıhayat yok mu?

*Düşün de mihnete (zahmete) düşme; Bu kadar kıvranma.
O, ancak İSABETLİ BİLGİDİR; ondan ötesi bir hiç.*

O bilgi sana göründü mü, bulunmayan, arı, duru abıhayattır o.
*Tanrı, sana bu bilgiyi çok, çok vermiş; bunu bildin, bu bilgiyi elde ettin ya; hür ve aklı başında öl.

İskender, üstadın bu sözünü duydu; gönlü kan kesildi; ama neşeyle de can verdi. 
                                           *
Oğul, sen de çok gam yeme.
O su (Abıhayat), BİLGİDİR, sırları açıklamadır.

Canını aydınlattı mı gönlün iki dünyayı da görür.

*Bilgi, görgü yolunu bilir, bulursan sana abıhayat, budur işte.
Fakat onun yolunu bilmezsen, o görgüde ancak şeytan kesilirsin.

Kerametlerin, yüceliklerin, sana şeytan işi görünür.
Bütün nurun kapkaranlık bir hale gelir.
         
                               ***
İlahiname Ferideddin-i Attar M.E. B. Şark-İslam klasikleri.

                                                *
Bilgi yolu:
Bir iş veya konu üzerinde bilinenleri bilmek, belli olanı öne çıkarmak, doğrusuna ulaşmak, kendi ve başkalarına için en yararlı biçimde kullanıma vermek yoludur.

Bilgi yolunda olan kendi dışında olan bilgileri toplayarak, kendi bilgi ve duygularını katarak bir eylem yapması veya öneriler sunması ile bir bilinç oluşturur.

Bilinç oluşturan, evreni ve olayları gerçeklere dayanarak geçerli ve verimli öneriler sunduğu zaman bilim olur.

Değeri belli olmayanları, bilinmeyenleri konu edinerek öğrenilecek ve anlaşılacak duruma getirmek bilgi yoludur.

Anlaşmazlığı çözümlemek için öğrenmiş, anlamış, yapmaya alışmış olmak gerekir.

Bilgi yolu Allah’ın istediği bir yoldur.
Hayallerden, sanılardan, faydasızlıktan, karsızlıktan kurtulma yoludur.

Bilgi yolu ile Allah’a yakın olan insan olursun.

                                              *
Görgü yolunda olan uyulması gereken saygı ve incelik kurallarını öğrenir ve uygular.

Olumlu etkisi çok çabuk olan, etkileme biçimidir.
                                               *
Bilgi ve görgü yolu görmek ile mümkündür.
Görmek için de doğru bakmak gerekir.

Gözle ve ışık ile algıladığımızı aklımızla değerlendirerek yargılarız, sonuçlar çıkarırız.

Gözün yerini çoğu zaman güvenilen bilgilerle, ışığı da güvendiğimiz bilgili kişinin önerileri ile algılamamızı yaparak, aklımızda değerlendirerek yargılar, sonuçlar çıkarırız.

Görünmeyen gizlenmiş olan âlemi aldığımız bilgilerle şekillendirerek algı alanımıza indiririz.

                                           *
Sana zor gününde kullanacağın bir imkân bulmuşsan onu o güne kadar kullanma.

Yani o lazım olacak önemli güne kadar güvenilir şekilde gizle.

Yani zor günlerin için, mesela; hastalık zamanında harcanmak üzere ayırdığın parayı gizlemezsen elinden almak için çeşitli oyunları en yakının oynarlar elinden alırlar.

Bir hatalarını kapatmak için.
O gün gelmeden harcarlar.

O gün gelince bir şey de söyleyemezsin acılar içinde ölür gidersin.
(davul, gaz çıkarma hikâyesinin açılımı)

                                             *  
Yaren,
Yaşantımızın her anını bilinçli yaşamak zorundayız.
Daha önce sunduğum farkında olmak, kontrol, başarı yazılarını bir daha okumanı öneririm.

Ey!
Yaren, piyangoda bana bir şey çıksın diye bekleme, sığındığın hayal dünyanda fazla kalma, başkasından ne alabilirim beklentisinden çık. Küçük emekle büyük kazanç sağlarım diye zaman kaybetme.

En büyük kazancın bilgidir.
Bilginin alıcısını bu dünyada alan olmazsa bile, bu uğraşının bedelini Tanrı verir.

Bilenle bilmeyen bir olur mu?
Hükmünü duymadın mı?

Sıradan biri olacağına sayılı biri olmak o kadar zor değildir.
Kim bana ne verir diye bekleme, ben ne yapabilirim diye kendine sor.

Kendi emeğinle yaptığın Tanrı tarafından kutsanmış, beğenilmiş ve ödüllendirilmiştir.

                                          *
RAVLİ

Popüler Yayınlar