Sıkıntıya düşmüş bir adam,
bir iş için Rabi’oğlu Fadl’ın yanına geldi.
Utangaçlığından,
yoksulluğundan, aczinden, ihtiyarlığından adeta kendisinden geçmişti.
Sopasının ucunda sivri bir
demir vardı; dalgınlığından sopasını Fadl’ın ayağının üstüne dayadı.
Fadl’ın ayağı kan revan
içinde kaldı.
O yüce vezir kızardı, sarardı.
Fakat ihtiyar sözünü
bitirinceye dek hiç tınmadı bile; onun sözlerini bir hoşça dinledi, anladı.
İhtiyar, onun kapısından
gönlü hoş bir halde ayrıldı.
Adam, yanından ayrılınca Fadl
da yarasından perişan bir hale düştü.
Bir büyük adam, a efendim
dedi; neden bu hale razı oldun, ayağını yaralattın?
Bunağın biri, ayağını
incittiği halde sen ağzını bile açmadın, sesini bile çıkarmadan.
Sonunda da ayağından kanlar
aktı; adeta kendinden geçtin.
Fadl dedi ki:
İhtiyarın utanmasından, ürküp
perişan bir hale gelmesinden korktum.Yaptığı suçtan ürker de ihtiyacını arz edemez dedim.
Yokluk, yoksulluk yüküyle bu
kadar perişan bir hale gelmişken artık ona böyle bir şey yapmak yakışık almaz.
*
Ne de sevgidir, sevgide bağlılık,
tahammüldür bu; gözün varsa aç da vefa darlığı (sözünde,
sevgisinde duran) seyret.
Yüzlerce bahar mevsimine
değen böyle bir lütuf (Hoşluk, güzellik, iyi muamele,
iyilik), Rabi’oğlu Fadl’dan değil, Tanrı ihsanındandır (verileninden).
Sen adamsın, ama er değilsin.
Adamsan gece gündüz erlik
öğren, cömertlik belle.
A toprak, ateş gibi yücelik
isteme.
Değil mi ki topraksın, ateş
gibi sert ve yakıcı olma.
Eğer o huzura çabucak ermek
diliyorsan bu yola döşenmen, bu yolda toprak olman gerek.
***
İlahiname Ferideddin-i Attar
M.E. B. Şark-İslam klasikleri.
*
Yaren,Sıkıntıya düşmüş, sana müracaat edenin kişisel durumunu, verdiği sıkıntıya bakmadan yardım etmelisin.
Sıkıntılı insan terbiye
kurallarına uymaya dikkat edemeyeceğinden ve kelime haznesi yetmeyeceğinden
nasıl söylediğini değil de ne söylediğini değerlendirmeliyiz.
Bu yardımı Allah rızası için
yapmalısın.
Bu yardımı o garibe yaparsın
ama bu iyiliğini Allah satın alır.
***
RAVLİ