Mayamız
(Yaradılış, öz nitelik etkimiz ile),
lâl (Kırmızı değerli taşın)
renkli arı-duru (Saf, tertemiz) şarapla
(İnsan ele değmeden oluşmuş, cennette
sunulacak olan helal Tanrı şarabıyla) yoğruldu
(Özellikleri, nitelikleri birbirine karıştı);Sağrağımız
(Büyük kadehimiz), bizim elimizden
feryada geldi (Yüksek sesle haykırdı).
Nice
zamandır alt-alta (Birbirinin altında
olarak), üst-üsteyiz (Birbirinin
üstüne konulmuş olarak);
Bir-biri
üstüne (Ara vermeden) şarap (Tanrı
şarabı) içiyoruz;
Biz
şarabın başına çıktık (Tanrı şarabından
daha üstün olduğumuzu gösterdik), şarap bizim başımıza
çıktı (Tanrı şarabı da üstün olduğunu
gösterdi).
*
ÇEVİREN
VE HAZIRLAYAN: Abdulbaki GÖLPINARLI
Ajans-TÜRK
MATBAACILIK SANAİ ANKARA-1982
*
Neler
öğrendik;
Tanrı
şarabının helal şarap olduğunu, saf ve tertemiz olduğunu, zevk
ve heyecan verdiğini, Mevlana Hazretleri ve dostlarının bu zevkle
mayalandıklarını, özlerinin güzelleştiğini ve bu kültürü
içte aralıksız yaşadıklarını öğrendik.
Tanrı
şarabı içmek nasip olan gurubun altta veya üstte olması
önemsenmeden aklı başında, aynı durumda olarak sarhoşluğun
zevkine vardıklarını öğrendik.
*
Ravli 8
Aralık 2012 Cumartesi
MEVLANA
VE TANRI ŞARABI
Bir
gün zamanın ariflerinden (Çok anlayışlı
ve sezgili kişilerden) bir gurup Mevlana Hazretlerine
ziyarete gelmişlerdi.
Onlardan biri:
“ Tanrı’nın
bir şarabı vardır ki, Tanrı onu veliler için hazırlamıştır.
Veliler
onu içince sarhoş olur, sarhoş olunca hoş bir hal alırlar.
Hoş
hal olunca da kendilerinden geçerler İLAH…)
Hadisinin
sırrını sordu ve:
“ O
nasıl şaraptır ?“
dedi.
Mevlana
Hazretleri buyurdu ki “Muhammed Hazretleri (Tanrının
selat ve selamı onun üzerine olsun)(Araları
iki yay kadar veya daha yakındı)(Necm
suresi 9)
ayetindeki yakınlıkla hususi olarak şereflendi ve hakikat
şerefelerine (Hakikatin
en yüksek yerine)
baktı.
Tanrı
birliğinin Celal ve Cemalini basiret gözü ile müşahade buyurdu.
(Tanrının
bir olduğunu, büyüklüğünü gerçeklik yüzünü, hakikati
görmeye yarayan kuvvetli idrak gözüyle, doğruyu olduğu gibi
gördü)
İlahi
latifelerin (Güzel söz ve hikayelerin)
keşfinden ve rabbani (Allah'la ilgili)
hazinelerin remizlerini (İşaretlerini)
takipten sonra aziz (Sevgide üstün tutulmuş)
olan Tanrı tarafından nurdan dünyayı gösteren iki kadeh geldi.
Birisi
halis (Katışıksız,
saf)
şarap, diğeri ise içimi kolay bir süt ile dolu idi.
Bu
iki kadehten birini seçmesi için Peygambere işaret edildi.
Peygamber
Hazretleri “ Sütü kendim için tercih
ettim, şarabı da ümmetimin hayırlı insanları için sakladım “
dedi.
Çünkü
bu devir, şeriat kanunları hükümlerinin başlangıcı ve tarikat
emirlerinin ve amelinin (Düşünce
ve uygulamaların)
kuvvetleştiği bir devirdi.
Peygamber,
hakikat dünyasını gösteren kadehi kendi ümmetinin arifleri (Çok
anlayışlı ve sezgili kişilerine) ve dininin hasları
(İyi nitelikleri kendinde toplamışlar)
için sakladı.
O
şarabın güzel kokusuyladır ki kâmil (Yetkin,
erişkin, eksiksiz, ağırbaşlı, mükemmel, olgun) velilerin
(Ermişlerin)
bir kısmı kendilerinden geçerler ve sırları (Aklın
erişemediği, açıklanamayan ve çözülemeyen gizemleri)
keşfederler.
Nitekim
demiştir.
Şiir:
“ Ethem’in
oğlu hangi şaraptan içti de sarhoş olup kendi saltanat ve
memleketinden nefret etti.
O
nasıl bir sarhoşluktu ki, (Onun
tesiri ile)
kimi “ Benim
şanım ne kadar da büyük oldu “
dedi (İbrahim
ethem).
"Kimi
de ben Tanrı’yım deyip darağacına gitti.”(Hallacı
Mansur)
Bunun
üzerine orada bulunanların hepsi söz birliğiyle aferinler deyip
mürit oldular.
Mevlana
Hazretleri de öyle hoş ve içimi güzel şarabın vasfında ne
kadar çok söz söylemişlerdir.
Şiir:
“ Eğer
insanların akılları üzerine bundan (bu şaraptan) bir damla
damlarsa, ne dünya, ne bilgin, ne mecburiyet ve ne de serbestlik
kalır.”
Yine
bir gazelinde buyuruyor:
Şiir:
“ Benim
riyazet sahibi zahidimin (Gündüz
oruç, gece namaz kılan)
Başı
ve ayağından haberi olmayacak bir hale gelmesi için güzel yüzlü
can sakisi ona testi-testi şarap veriyor.
Tanrı
benim hem hâkimim, hem kethüdam (İşlerimi
gerçekleştiren) olsun diye
ihtiyarımı (Karar vererek seçme) bırakıp
şarap küpünün dibine oturmuşum.”
Ondan
sonra “ Vecit
nedir?”
diye sordular.
O
“ Şevkin galebesini (Neşe
ve sevincin zapt edilemeyecek dereceye gelmesi)
yüklenmekten ruhun huzursuzluğudur” dedi.
***
ARİFLERİN
MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B.
YAYINLARI 489
***
Neler
öğrendik:
Velilere
hazırlanmış Tanrı şarabı olduğunu öğrendik.
Tanrı
şarabının insanı sarhoş ettiğini, hoş bir hale getirdiğini ve
kendini kaybettirdiğini öğrendik.
Bu
şarabın Peygamberimize ikram edildiğini, Peygamberimiz de
ümmetinden hayırlı insanlarına ayırdığını öğrendik.
Şarabın
tesiriyle kendinden geçiş ve sonra keşifler yapıldığını
öğrendik.
Şarabın
bir damlasını içende kişide ne dünya, ne bilgin, ne mecburiyet
ve ne de serbestlik kalmayacağı öğrendik.
İbrahim
Ethem hazretlerinin sultanlığı bırakıp fakir bir hayat
sürmesinin sebebinin o şaraptan içtiği için olduğunu öğrendik.
Hallac-ı
Mansur’un Tanrı şarabından içtiğini öğrendik.
Mevlana
Hazretleri o şaraptan bolca içtiğini öğrendik.
Hiç
şüphe yok ki sarhoşa aman vermek gerek.
Sen
şimdi gönüller okşayan sevgilinin aşkıyla sarhoşsun; kimi
zaman kendinden geçmedesin, kimi zaman başın yücelmede.
Onun
has mahmurlarının şarabı gerek ki seni, varlığından tamamen
kurtarsın.
Seni
varlığından uzaklaştıran şaraptır.
İçeceğin
şarap, üzüm şarabı değil, helal şarap olup insan eli demeden
yapılmış cennette sunulan şaraptır
Tam
sarhoş olan kişi, her ne varsa hepsinden de geçer.
Sarhoş
olup da yokluğa ulaştın mı?
Kendinden
geçtin demektir;
Yokluktan
baş çekip yücelmeye kalkışma artık.
*
Allah
ikisine de rahmet etsin Şeyh Yahya bin Muaz’la
Beyazıd 202
Muazoğlu Yahya’dan, o İslam
mumundan Beyazıt-ı Bistami pirine
bir mektup geldi.
Diyordu
ki:
Kutlu,
tertemiz şarap içen kişi hakkında din şeyhi ne buyurur?
Otuz
yıldır gece gündüz mahmurluğa düşmüş olan baş ne hale
gelir?
Beyazıd’dan
ona şöyle cevap geldi:
Burada
öyle şarap içen var ki
Bir
solukta denizi de, arşı da, Kürsiyi de içip sömürdü;
Artık
ne soruyorsun ona?
İçti
de daha da var mı diye bağırıyor;
O
kişiyi bilmiyorsan bil;
Beyazıd’dır
(Bistami) o.
Şarap
içmeden ne diye elden çıktın?
Aklı
başında geldin, sarhoş olup gidiyorsun.
Eli
boş görünüp durmadasın;
Boş
kadehle sarhoşluk satmadasın.
Bu
âlemde has canların içmesi için baştanbaşa dolup coşmuş
binlerce sır denizi var.
Bir
kadeh şarapla sarhoş olduktan sonra denizi nasıl içebilirsin?
Sen
gönülleri aydınlatan sevgilinin aşkıyla sarhoşsan, onun
buyruğuyla yanar gidersin.
Böyle
yapamazsan, varlık, benlik şarabınla sarhoşsun;
Hani
şu sarhoşlar gibi;
Sarhoşlar
nerden yola düşecekler de nerden menzil alacaklar?
Bir
makama sahipsen buyruğu uy da yürü;
Ama
sarhoşsan, bir adım bile atamazsın.
Buyruğa
uymayan aşıkın derdi olsa bile dermanı yoktur.
***
Yaren;
Şarap:
İçerken
ağzında burukluk tadı vererek yüzünü ekşitir, yutunca
sarhoşluk verir.
Sofi
anlatımlarında bunun etkisini anlatmak için kullanılır.
Bahse
konu olan üzümden yapılan şarap değildir.
Yani
seni eleştiren bir sözü duyunca yüzün buruşur, bu söz doğru
ise yutarsın, sonra bu sözün faydasını görür zevklenirsin.
Yani
ilahi âlemden bir bilgi, bir anlayış, bir görüş bir buyruk
gönlüne düşüp ağzına geldiği zaman bunu başkasına
söylemeyip yutarsın ya o şarap içmedir.
Peygambere
ait bir öyküyü ballandırarak anlatmak boş kadehle sarhoş gibi
davranmaktır.
Peygambere
ait öykünün manasını anladıysan kendinden geçersin, yani
sarhoş olursun.
Sarhoşçasına
anlatırsın ki bu anlatımın gönüllere olur, kulaklara değil.
Kulağına
bir günde binlerce anlatım gelir ki ilahi olanı bile
değersizlerinin arasında kaybolur gider.
İlahi
memeden süt emenler doymazlar.
Ağızlarını
o memeden çekmezler.
Layık
olmayan bu memeden emmesin diye şeriat’tan geçinen adamlara şarap
diye bahsederler.
Onlar
da haram diye yanaşmazlar.
Ey
yaren, bu şarap sevgiliden söz kadehiyle sunulan şaraptır, insan
eli deymeden oluşmuş şaraptır..
Âşık
olanlara sunulan şaraptır.
Her
din yolundaki bilmez bu şarabı, bu aşk şarabıdır sunan da
sevgilidir.
Benlikten,
varlıklı olmaktan sarhoş oluyorsan Tanrı’ya gidiş yolunda bir
adım dahi atamazsın.
Sevgili,
seni senden geçirdikten sonra kucağına
alır.
*
RAVLİ