Mum gibi baştanbaşa yanıp
yakılan Şibli, günün birinde çöle gitmişti.
Çölde bir genç gördü.
Adeta
meclisteki muma benziyor, güzelliğiyle etrafını aydınlatıyordu.
Eline birkaç dal nergis
almıştı.
Başına bir ipek kumaş örtmüş,
ayaklarına nalınlar giymiş, âlemi bezeyen ağır bir elbiseyle salınmadaydı.
Şibli, sevgisiyle onun yanına
gitti, dedi ki:
Ey yüzü müşteri yıldızına
benzeyen genç!
Güzellikle, nazla, doğan
kuşundan emin bir keklik gibi yürüyorsun adeta.
Böyle hararetle, böyle
neşeyle nerden geliyorsun? Ay yüzlü genç!
Genç dedi:
Bağdat’tan, Oradan seher çağı
çıktım. Şimdi önümde sarp bir yol var.
Malının, mülkünün bulunduğu
yerden ayrılalı iki saat olmuştu henüz. Beş gün sonra bir daha göründü.
Sözün kısası, Şibli, Kâbe’ye
varınca orada birisini gördü.
Yol üstüne, kendisinden
geçmiş bir halde yıkılmıştı.
Hasta bir hale gelmiş,
zayıflamış, kuvveti kalmamış, gönlü elden gitmişti; hatta ölümünden
korkulabilirdi.
Şibli dostlarına şöyle
anlattı:
O, beni görünce yavaş ve
adeta inler bir halde.
Kâbe’nin yanından seslendi.
Ey Ebubekr dedi, beni tanıdın
mı?
Ben, filan yerde gördüğün o
nazlı, nazenin delikanlıyım.
Beni yüz binlerce nazü naimle
(incelikle) tapısına çağırdı, kapıyı açtı.
Her an bana bir başka hazine
verdi.
Her an ne arıyor, ne
istiyorsam, ondan artık ihsanda bulundu.
Şimdi bütün varlığımla geldim
ya, tuttu bütün musibetleri (bela, sıkıntı, felaket)
pergel gibi tepemde döndürmeye başladı.
Gönlümü kan etti, içime ateş
saldı.
Beni gül bahçesinden aldı,
küllerin içine fırlattı attı.
Hastalığa kırdırdı,
yoksulluğa uğrattı.
Bir an içinde beni dünyadan
ayırdı.
Ne gönlüm kaldı, ne dünyam,
ne dinim.
Bugün gördüğün gibiyim işte.
Şibli, ona, A cömert adam!
Sana öyle emrediyor da
sonradan iş, böyle tersine mi dönüyor diye sordu.
Delikanlı şöyle cevap verdi:
Ey eşiz şeyh!
Bu düzen, ebedi olarak kime
kalır ki?
*Kendimde değilim, bu
anlaşılmaz işi bilmiyorum.
Bana ya tamamıyla sen
kalacaksın, ya tamamıyla biz, demekte.
O yüzden yanıp yakılmada,
eriyip gitmedeyim. Ne yapayım?
Bu birliğe bir kıl bile
sığmıyor.
Sen, kendi gözünün önünde
oturdun kaldın.
Gözünün önünden kalk ta
kurtul.
Seni buraya bir kar elde
edesin diye yolladılar.
Burada, yok olmandan başka
bir kar yok, göremiyorum ben.
Her şeyden elde edeceğin pay,
bir hiçten ibarettir.
Bunca didinip uğraşmadan
kazanacağın şey, beyhude bir didinme, boş bir kıvranmadır.
Yola düşsen de ömrünce yanıp
yakılsan yine rızkın bir hiçten ibaret olacaktır.
***
İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR M.E. B. YAY. 392
*
Bu günkü iyi durumun devam
edecek sanma. Gençlik kuvveti bitecek yaşlılığın dermansızlığı gelecek.
Sağlık bitecek hastalıklar
gelecek.
Yani her şey değişecek.
Tutunduğun, güvendiğin,
övündüğün her şey yok olup hiç olacak.
Sonunda nereye varacağını
biliyorsan, yaşantını şimdiden dikkati olarak düzenlemen gerekiyor.
Anlamsız bakmaktan,
yaşamaktan vazgeç.
Ebedi yaşamak fırsatı var ve
bu yolu biliyorsan neden bu konuda bir şeyler yapmıyorsun.Seni yoldan alıkoyacak oyuncaklarla oyalanmaktan vazgeçmelisin.
Senin olmayacak, öbür dünyaya götüremeyeceğin şeyleri biriktirmek için neden bu kadar yoruluyorsun.
Tanrı ile arana mal, mülk,
para, makam gibi sevgi vererek oluşturduğun engelleri kaldırmalısın.
Yani sevmemelisin.
Sevgi, sadece Tanrıya
götüreceğin armağandır.
*
RAVLİ