Mübarekoğlu, bir sabah bir
yer gidiyordu.
Kar vardı, rüzgâr esmedeydi.
Yolda bir köle gördü.
Üstünde yalnız bir gömlek
vardı, soğuktan titreyip duruyordu.
Mübarek oğlu, köleye dedi ki:
Neden efendine söylemezsin? Sana bir elbise alsın.
Kölecik dedi ki:
Efendime ne söyleyeyim? O eksiğimi, fazlamı zaten görmede.
*O
beni açıkça gördükten sonra ben ne diyeyim?
O benim halimi
benden iyi bilmede, ne isteyeyim ondan?
Mübarek oğlu, bu sözü duyunca
can evinden bir ateştir çıktı, tepesinden fırladı.
Bir nara atıp kendinden
geçti, yerlere döşendi.
Öyle bir söz eri, suskunluk
içinde yerlere yıkıldı kaldı.
Kendine gelince dilini açtı
da dedi ki:
Bize bir kılavuz göründü.
Ey hakikat yolunu görenler!
Yolu bu Hintli köleden
öğrenin.
Kimin gönlünde ne var?
Kim bilir?
Bunca halk içinde kimin gönlü
dağlanmış?
Kim anlar?
*Onun dağında ağah (Uyanık) olan gönül, bir nefeste ona varacak yolu
kısaltır.
Hangi gönülde onun dağından
bir nişane varsa bir an içinde ayağını vurarak canlar saçar.
Hani o Habeşi gibi.
Dağından haberdar olunca bir
an içinde zayi (Boşa gitmiş) ömrünü elde etti.
***
İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR
M.E.B. YAY. 392
*
Yaren,
Açıkça olanı görüp,
tanımlayıp, gerekeni yapmayana kör denir. Karanlıkta kalmış denir.
Açıkça ihtiyacı olduğunu
görüp imkânlarını kullanmayana pinti denir ve lanetlenmiştir.
İmkânlarını paylaşmayıp,
kişileri dilenciliğe zorlayanlar alçak olarak görülür.
İhtiyaç içindeyken bile bir
şey istemeyen mümin kuldur.
Onun inancı bu davranışı
gerektirir.
Aynı inançtaysan ihtiyaç
içindekine borç olarak, ödeyecek durumu yoksa hediye olarak vermelisin.
Bu yaptığın o ihtiyaç
sahibine iyilik adına vermek olarak gözükse de aslında sen Tanrıya vermiş
olursun, karşılığını Tanrıdan alırsın.
Dilencilik yapmak
ayıplanmıştır ama dilenciyi boş çevirmek de ayıplanmıştır.
Tanrı gördüğü halde senin ne yapacağını
gözler.
Davranışına göre sana değer verir.
*
RAVLİ