Şehirliler, şehri süslemeye koyuldular.
Herkes, nesi varsa şehri
bezemek için ortaya döktü.
Fakat zindandakilerin ipten,
zincirlerden başka bir şeycikleri yoktu.Bir de yanlarında birkaç kesik baş, birkaç yırtılmış, parçalanmış ciğer…
Bir iki kesilmiş el, ayak
vardı.
Zindanın önünü bunlarla
süslediler.
Padişah şehre girince bütün
şehri altınlarla, türlü-türlü ağır kumaşlarla alımlı bir güzel gibi süslenmiş
gördü.
Zindanın bulunduğu yere gelince
atından indi, yaya yürümeye başladı.
Zindandakilere iltifatlarda
bulundu, vaatler etti;
Onlara bir hayli altın ve
gümüş verdi.
Padişahın meraklı bir nedimi
(sohbet arkadaşı) vardı.
Dedi ki “ Padişahım, bunun
hikmetini (gizli neden) söyle bana!
Yüz binlerce, hatta daha da
fazla süsler, ziynetler gördün.
Şehrin yollarına, duvarlara
ipekli ve ağır kumaşlar, halılar yayılmış, asılmıştı.
Yerlere altınlar mücevherler
saçılmıştı.
Havayı misk ve amber kokuları
bürümüştü.
Bütün bunları gördün, aldırış
bile etmedin…
Hiç birine bir an bile
bakmayıp geçtin de
Neden zindan kapısında
durdun, kesik başları iyice seyre koyuldun?
Burada gönül açacak bir şey
yok ki.
Olan şey, ancak kesik baş,
kesik el, ayak!
Bunların hepsi, elleri
kesilmiş kanlı katil adamlar.
Neden bunların kapısında
durmalı ki?”
Padişah dedi ki:
“Başkalarının süsü püsü
oyuncuların oyununa, hilebazların hilesine benzer!Herkes, kendisine layık bir tarzda malik olduğu (sahip) şeyi göstermede, Onların hepsi de suçlu.
Burada ancak zindandakiler,
beni bana layık bir tarzda karşıladılar.
Eğer burada buyruğum
yürümeseydi nasıl olur da baş, bedenden, beden baştan ayrılırdı?
Buyruğumu, burada yürür
gördüm de onun için buraya dizgin çevirdim.
Bütün şehirliler, kendi
ateşlerine dalmışlar, yok olmuşlar, gururlarına kapılıp gitmişler, kendilerini
beğenmişler!
Yalnız perişan bir hale
düşen, yalnız hükmümün kahrına uğrayıp şaşıran zindandakiler!
Gâh ellerinden olmuşlar, gâh
başlarından…
Gâh yaştan geçmişler, gâh
kurudan.
Ne işleri var, ne güçleri!
Oturmuşlar, bu kuyuya
benzeyen zindandan darağacına gitmeyi bekliyorlar!(Ölümü)
Hülasa zindan, bana gül
bahçesi kesildi;
Bazen onlar benim
adamlarımdır, bazen ben onların adamıyım!”
Yolun inceliklerini
görenlerin işi;
Fermana uymak, buyruğa göre
yol yürümektir…
Hülasa padişahın zindana
gitmesi, yol inceliklerini bilmesindendir.
***
MANTIK AL- TAYR 2
Feridüddin-i ATTAR İslam klasikleri. M. E. B. 2172 Çeviren Abdulbaki GÖLPINARLI
( Bu kitabı temin edip evinde bulundurmanı önemle öneririm)
***
Yaren,Bu hikâyede Tanrı’nın halka ve dervişe bakışı anlayışımıza sunulmuştur.
Tanrı halka verir halk da dünyayı süslemekle uğraşır.
Zindan bu dünya, zindandakiler
de Tanrı buyruğuna boyun eymiş inananlar.
Kaderinin hükmü olan ölümü
bekleyen Tanrı huzuruna alınmayı bekleyen dervişler.
Dikkatini şu cümleye
çekiyorum:
(Bazen
onlar benim adamlarımdır, bazen ben onların adamıyım)Yaren bunun ne demek olduğunu iyice düşün.
Dervişi miskin, kendini
hapsetmiş, dünya nimetlerinden elini eteğini çekmiş sanma, o gizli iş yapandır,
gizli nimetler içindedir.
Bu nimetleri nerden aldığını
dikkat çektiğim cümle ile anlamalısın.
Yaren sen Tanrı’ya sevgi ile
bağlanıp çalış da, Tanrı da senin istediklerine kavuştursun.
Yaren insan gördüğünü ister.
Derviş öyle şeyler ister ki,
halkın görmediği kendi gördüğü şeyleri ister.
Derviş Tanrı’nın imkânlarını
değil bizzat kendisini ister.
Kendisiyle konuşur.
Emir alır.
Emri tereddütsüz yapar.
Yol uzun yaren, gördüğün
rüyaları yaz.
Parlak gördüğün renkler nurla
aydınlatılmış yukarı âlemden sana iletilen mesajlardır.
Pembe sevgidir.
Kırmızı aşktır.
Sarı hazırlığını tamamla
demektir.
Duman rengi seni ayrılıkla
arındırıp huzura alacağız demektir.
Siyah sırlar diyarına ulaştın
demektir.
Renkler desenlerle beraber
görürsen, verilenler işlenerek güzel kullanılıyor demektir.
Beyaz (parlak) Tanrı rengine
boyandın demektir.
Not: İsteklerinden oluşan
veya problemlerinden oluşan rüyalar ışığın koyu veya açık olması ile oluşan
şekillerle olur.
Parlaklık yoktur.
Rüya tabirleri kitabından
anlayabilirsin.
***
RAVLİ