Hasan, Basra’da âlemin
üstadıydı.
Zayıf, halsiz bir Mecusi
komşusu vardı.
Seksen yıl ateşe tapmış,
âleme eziyet etmeye, sarhoşluğu adet edinmişti.
Halk, onu Şem un (Mum) diye
çağırırdı.
Mum gibi daima başı, ateş
önündeydi.
Hastalığı artınca Hasan’ın
gönlündeki dert çoğaldı.
Kendi kendine bugün dedi,
gidip o hastalık halinde bir hal hatır sormak gerek.
Mecusi’nin din sermayesi yok
ama nihayet komşularımızdan.
Hâsılı Hasan Şem un’un yanına
vardı.
Onu toprak üstünde kanlara
batmış, uyumakta gördü,
Taptığı ateşin dumanı, yüzünü
kararmıştı. Ne üstünde temiz bir elbise kalmıştı, ne yüzünde temiz bir kıl.
Şeyh dedi ki:
Ey pir!
Niceye bir günah
işleyip duracaksın, Tanrıdan kork artık.
Bütün ömrümce hevesine uydun,
ömrünü yele verdin.
Ateşle duman arasına düşüp
kaldın.
Tanrını incittin; canını da
cehenneme rehin ettin, tenini de.
Ateşten bir fayda göreceğim
sandın.
Bilmez misin ki ateşten ancak
duman elde edersin sen.
A uykuya dalan; etme, etme de
kurtul. Aslan bile olsan Tanrıya üstün gelemezsin.
Neden ateşle gönlünü yakmada,
parlatmadasın?
Seni bir kaptı mıydı derhal
yakar o.
Ateşte bir zerrecik vefa
yokken ondan bir kıl ucu kadar vefa ummak yersiz bir iştir.
Ateşte biraz vefa olsaydı sana bir an için olsun aman verirdi.
Bir ömürdür ateşe tapmadasın, sonunda yine seni yakar yandırır. Acayip bir iştir bu doğrusu.
Fakat ben canla, gönülle
Tanrıya tapmadayım.
Elimi ateşe sokuyorum işte
bir bak şimdi.
Bak ta anla ey günahkâr!
Âlemde Tanrıdan başka bir
koruyan yoktur.
Bu sözü söyleyip elini ateşe
soktu.
Bir kılına bile hata gelmedi.
O bunak Mecusi, Şeyhin elini
yanmadığını görünce şaşırdı kaldı.
Perde ardından aşinalık
sabahı parladı.
Şem’ un, bir mum gibi
aydınlanmaya başladı.
Hasan’a dedi ki: Şeyhim, bu ne hal?
Bugüne bugün yetmiş yıldır,
Ateşe tapar dururum da bak,
şimdicik Tanrıdan korkmaya başladım.
Canım dudağıma geldi.
Bu halde karanlık gönlümde
sabah ışıdı.
Ne yapayım?
Çarem nedir, sen bilirsin. Ömrüm pek o kadar kalmadı.
Şeyh, ey pir dedi, Müslüman
ol, çaresi bu.
Şem’un, Tanrıyı sözlerimle
pek incittim ey işi iyi ve temiz er dedi.
Sen şimdi bana dostlukta
bulunacaksan imanımın kabul edildiğine dair bir senet ver bana.
Hakkın beni incitmeden
affedeceğini, bana cennette buluşacağımı nasip edeceğini yaz.
Yaz da ben de iman edip yola
gireyim.
Ancak senedi ver, ondan sonra
iman edeceğim.
Hasan, bir senet yaptı,
güzelce yazdı, onun imanının kabul edileceğini kaydetti.
Hâsılı o, ne istediyse yerine
getirdi.
Mecusi, tekrar dedi ki:
Ey dindar şeyh! Basra’nın adalet sahibi kişileri de hep birden.
Bu senede şahit olup imza koysunlar.
Çünkü ben Tanrının kahrından
korkmaktayım.
Hasan, o eski Mecusi’nin
sözünü tuttu. Uluları şahit getirdi.
Yazıyı imzalatıp Şem un’a
verdi.
Hayır dileyen Şem’ un da
Müslüman oldu.
Senedi alıp Hasan’a ey pir
dedi, Tanrının takdir ettiği ölüm, canımı kapınca,
Beni güzelce yıkar, kefenler,
elceğizinle eski toprağa korsun.
Bu sözden sonra pak canı,
Hakka teslim oldu.
Âlem dolusu halk, mezarın
başına geldi. Onu gömdüler.
Hasan o gece düşünceye daldı,
uyumadı.
Bütün gece namaz kıldı,
zikretti.
Kendi kendisine, akıllı bir
üstadım ama bilmeden senet verdim.
Bir yiğitliktir ettim. Hâlbuki bu, bilgisizliğimdendi.
Bu iş, güç müdür, kolay mı?
Bilmiyorum ki.
Ben batıp öleceğimden
korkarken nasıl olur da batmış bir adamın elinden tutabilirim?
Su ve toprak âlemin
saltanatından bile mahrumken Tanrı mülkünü nasıl oldu da onun adına tescil
ettim, diyordu.
Seher çağına kadar bu
düşüncedeydi.
Nihayet uyudu, rüyasında
Tanrıdan bir elçi erişti.
O iman ışığı, rüyasında Şem’
unu cennette salınır gördü.
Padişahlık yüceliğiyle başına
bir taç urunmuş, Tanrı iltifatlarıyla sırtına bir cennet elbisesi giyinmişti.
Dudakları gülümsemede, yüzü
güneş gibi parlamadaydı.
Ebediyet mülkünü elde etmişti
o.
Hasan, yahu dedi, burada
nasılsın?
Mecusi, ne soruyorsun dedi,
görüyorsun ya.
Tanrı, beni ebedi cennete
aldı.
Lütfederek bana buluşma ihsan
etti.
Şimdi sen verdiğin senetten
kurtuldun.
Düşünme, korkma, al senedini.
Hasan dedi ki:
Uykudan uyanıp kendime
gelince bir de baktım ki senet elimde duruyor.Eğer bir derde derman edeceksen böyle et.
İman kabul edeceksen bu çeşit kabul et.
***
İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR
M.E. B. YAY. 392
*
Yaren,
Allah dostlarına yakın
olmaya, dost olmaya, hizmet etmeye, komşu olmaya çalışmalısın.
Sen bilmesen de, farkına
varmasan da, anlamasan da, yine onlardan iyilik görürsün.
İmana yönlendirdiğin kişiye
ahret için kefil olursan korkma, Tanrı seni yalancı çıkarmaz.
*
RAVLİ