Fitne, daima uyanıktı.
Çünkü onun yarı uykulu
gözleri sarhoştu.
Yanağı kâfur gibi bembeyazdı,
saçları misk gibi simsiyah.
Abıhayatın dudağı, onun
dudaklarına susamış, kupkuru bir hale gelmişti.
Güzelliğinin bir zerresi
görünse akıl bile akılsızlıktan rüsvay olur giderdi.
Şeker, dudağının lezzetini
bilseydi utanır, erir, kendisinden geçerdi.
Rastgele oradan bir yoksul
derviş geçiyordu.
Birdenbire gözü, o yoksul
zavallıya vermişti.
O ay yüzlü dilberin yüzünü
görünce elindeki bir dilim ekmek düşüverdi.
Kız yoksula bakıp güldü, ateş
gibi yürüdü, geçip gitti.
Kızın gülüşünü de görünce
yoksulun gözlerinden kan ırmakları boşandı!
Elinde yarım bir ekmek,
bedeninde yarım bir can vardı.
Bir anda bu iki yarımdan da
temizleniverdi!
Ne gece kararı vardı, ne
gündüz.
Ağlayıştan, yanıştan söz
söylemeye mecali kalmadı.
O padişahın gülümsemesini
andıkça, hatırladıkça, bulut gibi göz yaşları döküyordu.Hülasa yedi yıl bu aşkı çekti; kızın mahallesindeki köpeklerle düşüp kalktı.
Kızın hizmetçileri, tamamıyla bunu duydular, anladılar.
O sitemkârların hepsi de
yoksulun başını mum gibi kesmeye karar verdiler.
Kız gizlice yoksulu çağırıp:
“Senin gibi birisinin bana eş
olmasına imkân yok.
Sana kastediyorlar;
öldürecekler, kapımda durma, yürü kaç” dedi.
Yoksul dedi ki:
“ Ben, seni görüp sarhoş
olduğum günden itibaren canımdan el yudum.Benim gibi yüz binlerce kararsız aşıkın canı, senin cemaline her an feda olsun!
Mademki beni suçsuz olarak
öldürecekler, bir sorum var, lütfet de cevap ver.
Demek ucuzca başımı kestirecek, hiç acımayacaksın, peki ama o zaman bana niçin güldün?”
(Kız:)“Senin yüzünü görünce
adamın güleceği geliyor; gülünecek bir suratın var.
Ama yüzüne gülmek, sana yüz
vermek hatadır” dedi.
Ve bu sözleri söyler söylemez
yoksulun önünden bir duman gibi çekilip gitti.
Zaten ne olduysa bir hiçten
ibaret, aslı yok ki!”
***
RAVLİ HİÇ yaz Googleden hiç konusunu okuyup anlamalısın.
*
RAVLİ