30 Mayıs 2013 Perşembe

CEM KADEHİ

Keyhusrev ve Cem’in kadehi 114   

Keyhusrev, Cemsizcesine oturmuş (Süleyman peygamber gibi), güneşe karşı da Cem’in kadehini koymuş.

Onda yedi iklim sırlarını seyretmede, yedi yıldızın hareketlerini o kadehten takip etmedeydi.

Cem kadehinde iyiye, kötüye ait olup ta ona görünmeyen, onca gizli olan hiçbir şey yoktu.

Cem’in kadehini de görmek, bütün âlemi bir anda bir uğurdan seyretmek istedi.

Bütün âlemi görüp duruyordu ama kadehte Cem’in kadehini göremiyordu.

O sırrı anlamak için bir hayli didindi, uğraştı ama bir türlü gözünün önündeki perde açılmadı.

*Nihayet kadehte bir yazı belirdi:
Diyordu ki:

Bizde bizi nasıl görebilirsin sen.

*Biz kendimizden tamamen fani olduk.
Artık bizim suretimizi toprak âleminde kim görebilir.

Bizden beden de geçti, can da.
Ne adımız kaldı, ne sanımız.

Ne görürsen sensin, biz değiliz.
Çünkü biz, artık bir kere daha görünmeyiz.

 Suretimiz, suretsizliğe döndü, ezelle birleşti.
Artık nakşımızı, suretimizi ne ararsın?

Her şeyi bizimle görebilirsin ama arada bizi görmenin imkânı yoktur.

Varlığımız bir zerre olsaydı o zerre henüz kendi varlığına güvenir, onunla ululanır, aldanırdı.

Fakat kimsecikler ebediyen varlığımızdan bir zerre bile göremezler. Güneş, zerreden birazcık olsun ayrılmaz ki.

Kendinden haber almayı istiyorsan varlığından geç, kendinden geçip öl, kendine bakma.

Gözbebekleri küçüktür ama onlar, senden önce ölmüşler, varlıklarından geçmişlerdir.

Onun için bir zerre miktarı olsun kendi yüzlerini göremezler.
Var oldukça ölümlerini seçmişler, kabullenmişlerdir.

Bu yüzden, ululanıp kendilerini görmezler.
Ölüler de kendilerini asla göremezler ya.

Ölümde hayat istiyorsan hayat hayalini ölüm bilmelisin.

Ebedi bir surete nail olmak istiyorsan öyle bir suret, ancak suretsizlikte bulunabilir.

Bizim gibi olmak istersen bize benzemelisin.
Varlığını terk et, kendinde yok ol.

Bu alemde insana yokluktan bir kale gerek, yoksa her yandan yaralanırsın.
Keyhusrev, bu sırrı anlayınca saltanatının elinden çıktığını gördü.

Saltanat yurdunun, yokluktan başka bir yer olmadığını, dünyada kalıcılığın da olmadığını iyice anladı.

Varlık ovasının, kendisi için aşılmaz bir set olduğunu anladı, yokluk kaftanını sırtına geçirdi.

Erler gibi kalıcı olmayan dünyayı terk etti.
Şahadet getirip yokluk dayanağında uyudu gitti.

Lohrasp oradaydı.
Onu huzuruna çağırıp yerine geçirdi, padişah yaptı.

Kendisi de bir mağaraya girdi, kadehi de beraber götürdü.
Karlar altında gömülü kaldı, bir daha namı nişanı belirmedi.

Batan kişinin eseri olmaz.
Kıyıda oturanların ondan haberleri bile yoktur.

Sen de bir girdabın ta içindesin.
Uykudasın da uyuduğundan haberin yok.

Sen, bize oranla güneşin karşısında bir buz parçası yahut suyun üstünde bir avuç toprak gibisin.

Gemisiz olarak denize atıldın mı deniz, neysen sana onu söyler.

                                          ***
 İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR M.E. B. YAY. 392

                                              *
Cem’in (sihirli) kadehi:

Dördüncü İran Şahı Cemşid’in şarabı bulan kişi olduğunu, bir adı da Cam-ı Keyhusrev, Cam-ı Cemşid olan üstü yedi satır yazıyla süslü kadehine bakıp geleceği görebildiğini anlatır.

 
Firdevs’inin Şehname’sinde, eski Avesta’da bu konudaki inanışlar öyküleştirilmiş, yedi yüzyıl hükümdarlık yapan Cemşid’in (cem), serüveni yazılmıştır.

Divan şiirimizde Cam-ı Cem dünyanın gerçeklerini gösteren, gizlerini (Varlığı ya da kimi yönleri açığa vurulmak istenmeyen şey, sır) açığa çıkaran bir güç simgesi övülmüş, ölçülü ve kafiyeli olarak şiirleştirilmiştir.

Lohrasp, Keyhüsrev’in veziriymiş.

Keyhüsrevin oğlu olmadığı için padişahlığı buna bırakmış.

                                           *
Yaren;

Kâinatın sırlarını seyredebilirsin, bütün hareketleri görebilirsin, padişah olup hükmedebilirsin.

Ama Yaratanı göremezsin.
Nuh Aleyhisselâm Tanrı’yı görmek istedi ama göremedi.

Yalnız peygamberimize Miraç’ta izin verildi ve yaratanı olduğu gibi gördü.

Peygamberimize yaradan Miraç’ta ne ister ve dilersen vereyim dediğinde, peygamberimiz bana verdiklerini ümmetime (Muhammed peygambere inananların tümü) de ver dedi.

Yaradan vereceğim dedi.
Peygamberimiz bu yolu ‘’ Ölmeden önce ölünüz’’ hükmünce bu yolu gösterdi.

Kendinden yok olmalısın.
Adından, şanından geçmelisin.

Canını, kalbini, gönlünü yaratana vermelisin.
Yaratanda kendini yok etmelisin..

Bir zerre bile varlık olmamalıdır.
Bir zerre bile varsa, önem taşırsa, büyüklenme olur.

Büyüklenen kendini göremez.
Ebedi suret istiyorsan, suretsizlikte bulabilirsin.

                                       *
Dünya kalıcı değildir.
Varlık senin yolunu kapatan duvardır.

Büyüğüm dersin ama bir tane, bir damla olduğunu anlamalısın.    

                                        *
 RAVLİ  

Popüler Yayınlar