1 Mayıs 2013 Çarşamba

EMRİ İSTENİLEN GİBİ YAPMAK

Osman oğlu Mekkeli Şeyh Amr’ı bu “Genç name” yi (Define bildiren kitap) haremde kaleme aldı.

O kitapta dedi ki:
“ Tanrı, bir balçıktan ibaret olan Âdem’in tenine o tertemiz canı üfürürken bütün meleklerin candan ne bir haber almasını istedi, ne bir eser görmesini!”

Buyurdu ki:
Ey gök melekleri, hemen Âdem’e secde edin!
Derhal hepsi de yeryüzüne inip secde ettiler.
İçlerinden hiçbiri o tertemiz sırrı görmedi.

İblis de geldi, kendine:
“ Benim secde ettiğimi hiç kimse göremez.
Tenimden başımı ayırsalar bile gam değil.

Mademki boynum var, feda olsun!
Ben biliyorum ki bu Âdem, topraktan ibaret değil, bunda bir sır var.

Sırrını göreyim de ondan sonra baş koyayım.
Ne olursa olsun, tasam bile değil” dedi.

İblis secde etmedi, başı yerde değildi, adeta pusudaydı.
Onun için Tanrı’nın, tam o secde anında Âdem’e ruhundan ruh üfürdüğünü gördü, bu sırra erdi.

Ulu Tanrı dedi ki:
“ Ey yol casusu, sen bu sırrı adeta çaldın, hırsızlama öğrendin.
Defineyi nereye koyduğumu gizlice gördün.
Bari seni öldüreyim de âleme yaymayasın.

Çünkü padişah, askerden gizli olarak bir yere hazinesini korken bunu birisi gözetler, görürse şüphe yok ki onu derhal öldürür, canından eder!

Mademki sen de bu sırra erdin, hazineyi, defineyi apaçık gördün, başının kesilmesine razı ol!

Başını bedeninden ayırmazsam bunu bütün âleme yayar, duyurursun!”

İblis:
“ Yarabbi bu kula mühlet ver, bu elden ayaktan düşmüşe bir çare bul” dedi.

Ulu Tanrı dedi ki:
“ Peki, sana mühlet verdim, fakat boynuna da lanet halkasını geçirdim.
Adını yalancı yazacağım.
Kıyamete kadar töhmet (Birine yüklenen, işlenildiği sanılan fakat henüz aydınlanmamış olan suç, suçlama) altında kal”

Bundan sonra iblis dedi ki:
“ O tertemiz nur, bana apaydın göründü ya, lanetinden ne korkum var?

Lanet de senin rahmet de.
Kul da senin, kısmet de!

Benim kısmetime lanet düştüyse ne gam.
Âlemde hep tiryak (Panzehir) olacak değil ya, zehir de lazım!

Halkı gördüm, hiç biri lanetimi istemiyor.
Ben, küstahlık ettim, lanetini kabullendim.

Laneti kabul eden kul yok.
Laneti kabul eden kul, yalnız benim.
Benim gibi düşkün bulunamaz!”

Eğer sen istekliysen istek, böyle olur işte.
Hâlbuki sen bir şey istemiyorsun.

Hakikatte galipsin, üstünlük isteğindesin sen!
Gece gündüz arayıp duruyor da bulamıyorsan o, kaybolmuş değil.

Senin isteğinde noksanlık var!
Başın yüceyse, ersen yola böyle ayak bas.

Çünkü bu çeşit canla başla oynamak, oyun değildir!

                                           ***
MANTIK AL-TAYR II
Feridüddin-i ATTAR
Çeviren Abdulbaki Gölpınarlı
M:E:B: İstanbul 2001

                                            ***
Neler öğrendik:

1.   Tanrı emrini kendimizi araya sokmadan olduğu gibi yapmamız gerektiğini öğrendik.

2.   Tanrı emrini kendimi kafamıza göre yorumlar iş yaparsak başımıza geleceklere razı olmamız gerektiğini öğrendik.

                                          *
RAVLİ

Popüler Yayınlar