28 Kasım 2011 Pazartesi

ŞEMS VE RİYAZET

Arkadaşların arifleri, Hüdeavendigar Hazretlerinden (Mevlana) şöyle naklettiler ki:

Mevlana Şemseddin Hazretleri Halep şehrinde medresenin bir hücresine girip ondört ay riyazet ve mücahede ile o derecede meşgul oldu ki, hiçbir gün hücresinden (Odasından) dışarı çıkmadı.

Hücrenin duvarından:
“ Şüphesiz, senin nefsinin, senin üzerinde hakkı vardır” diye ses geldi.

Onun nefsi o kadar tecessüm (Görünme, belirme, cisimlenme)  etti ki, madenin bile bundan fazla sabır ve tahammülü yoktu.

Acıyarak gülümsedi ve bir köşeye çekilmeyi bırakıp Şam tarafına hareket etti.

                                     ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
RİYAZET

Terbiye etmek, eğitmek, ıslah etmek, boyun eğdirmek, idman anlamına gelir.

Tasavvufta, nefsin çekici ancak zararlı olan isteklerinden uzak kalmaya, faydalı ama zor olan şeyleri yapmaya kişinin kendisini alıştırması demektir.

Sufiler, az yemeye, az konuşmaya, az uyumaya, yalnız kalmaya, sürekli zikir ve tefekkür etmeye alışan nefsin kurtuluşa ereceğine inanırlar.

Nefsi terbiye için bazen onu ağır ve zor işlere koşarlar.

Nefis, ancak mücadele ve riyazetten sonra arınır.

“Nefsini eğiten kurtulur, kirlerden hüsrana uğrar”
(Şems91/9) ayeti bu hususa işaret etmektedir.

Çile çekmek, erbain çıkarmak (dervişlerin çile çıkarmak için kapandıkları 40 gün), inzivaya çekilmek (yalnızlığa), sefere çıkmak riyazet şekilleridir.

Riyazet yapanlara EHL-İ RİYAZET denilir.

Kişi riyazet yoluyla içindeki kibir ve kendini beğenme duygusunu kaldırıp atar, halkı hakir görmeyi onulmaz bir illet olarak görür, nefse uymayanın Allah’a giden yolda en büyük engel olduğu bilincine ulaşır.

Riyazet sayesinde kul nefsine hâkim olur, bayağı arzularını dizginler, aşırılıkları bertaraf ederek kendisini disiplin altına sokar.

Riyazetten maksat güzel ahlaka sahip olmaktır.

 (Dr. Mehmet CANBULAT. D.İ.B. Dini Kavramlar sözlüğü. Alıntı)

1. AVAMIN RİYAZETİ:
 (Avam: Herkes, kaba ve cahil halk, ayak takımı)

İlimle ahlakı, ihlâs ile ameli süsleyip Hak ile halk ile iyi geçinmek,
Hakk’a da halka da karşı vazifesini yapmak.

           2.  HAVASS’IN RİYAZATI:
(Saygın olanlar, muhterem olanlar)

Batını tefrikayı kesmek,
Kendi içindeki boğuşmaları barışa çevirmek,
Hakk’a ibadete huzur-ı kalple yönelmek,
Ulaştığı makamların iltifatını bırakmak,
Daha yüksek makamlara ulaşmak için gayret sarf etmek.

           3. HASLARIN HASLARININ RİYAZETİ:
(Allah’ı mutlak bir varlık olarak kabul eden ‘Vahdet-i vücut’a inanan )

Gören, görülen ikiliğinden kurtulmak,
Yalnız onu görmek,.
Canının istediği şeyi yapmaması,
Nefsi ile savaşa girmesidir.
                                     *
MÜCAHEDE
Savaş etmek demektir.

Harici düşmanlarla, kâfir, sapık ve münafıkla yapılan yerine göre farzı ayın (Allah’ın teker-teker her Müslüman’ın yerine getirmesi lazım gelen emri),

Ekseriyetle de farzı kifaye (Allah’ın bir kısım Müslüman’ın yerine getirmesiyle diğerlerinin üzerinden yapma mecburiyeti düşen emirleri) olan harp etmek demektir.

Farzı ayın ve farzı kifayeye küçük savaş denir.
Nefisle yapılan savaşa büyük savaş denir.

Büyük savaşı Abdurrahman-i Camii (Tanrı rahmet eylesin) bir temsille şöyle anlatmıştır:

RUHU SULTANİ, insan bedeninde tahtında oturan bir hükümdar gibidir.

Bu hükümdarın iman ve amel (İyi düşünce ve yaptıkları) cevherlerinden olan hazinesi ŞERİAT (Dini kuralların koruması) hisarı ile çevrilip TARİKAT (Yol) kalesi ile sağlamlaştırılan KALPTE gizlenmiştir. 

Fakat hırsız ve düşman olan NEFS-Ü HEVA ile ŞEYTAN ve DÜNYA bu hisar ve kalenin duvarlarında bulunan KİBİR (Büyüklenme), UCUP (Kendini beğenmişlik), RİYA (İki yüzlülük), HASED (Kıskançlık) ve GAZAP (Öfke ve kızgınlık) gibi kötü ahlaklardan ibaret olan deliklerden girerek hazineyi almak, talan etmek isterler.

O sırada, hükümdar tarafından tayin edilen göz, kulak, burun, ağız ve el nöbetçileri, iç karakollarına benzeyen iç nöbetçileri tarafından AKIL vezirine, vezir de RUHU SULTANA bildirir.

O zaman, Ruh hükümdarı ile manevi düşmanlar arasında Cihadı Ekber (Büyük savaş) ilan edilir.
Kıyasıya yapılan bu harbe mücahede denilmiştir.

Tanrı yolunda din düşmanı ile savaş manasına gelen bu kelime ile sofiler, kendi nefislerindeki istek ve hevese karşı yaptıkları savaşı kastederler.

Sofilerce bu ikinci savaş birincisinden daha makbuldür.
Bu bakımdan birincisine yani din yolunda yapılan savaşa CİHADI-ASGAR;
İkincisine ise CİHADI EKBER  (Büyük cihat) derler.
                                                *
Neler öğrendik:
1.    Şems Hazretlerinin taşın bile dayamayacağı kuvvetle ve sabırla nefsi ile savaş yaptığını öğrendik.
2.    Hiçbir şey yemeden içmeden günlerce kaldığını öğrendik.
3.    Böyle olağan üstü, aklımızın kabul edemeyeceği davranışları yaptığını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Bizi kontrolü altına alan güçlü isteklerimizi nasıl tesirsiz hale getirmemiz gerektiğini öğrendik.

Eğer bir insanla konuşurken sözlerinden onun istekleri belli oluyorsa o kişi nefsi hâkimiyetindedir ki ondan sözünde durmasını bekleyemezsin.

İsteklerini gizliyor fakat sana söylettirmeye uğraşıyorsa ikiyüzlüdür.

Er olduğun zaman istemeği, istememe durumuna gelince ulaşırız.

Bu çok zor ve ileri aşamalarda olacak bir durum olduğunu öğrendik, anladık.
                                                 *
RAVLİ

Popüler Yayınlar