30 Kasım 2011 Çarşamba

ŞEMS VE ADAK

Sultan Veled en doğru olarak şöyle anlatmıştır:

Mevlana Şemseddin Hazretleri, halinin başlangıcında daima celal sahibi (Büyüklük, ululuk sahibi) olan Tanrı’dan türlü yalvarıp yakarmalarla: 

“ Senin gizli velilerinden birini bana göster “ diye ricada bulunurdu.
Nihayet kendisine:
Mademki ısrar ve arzu ediyorsun, o halde Şükrane olarak ne vereceksin” diye ilham geldi.

Bunun üzerine o:
“ Başımı veririm” dedi.

Nihayet o güzel yüze kavuşunca hoşuna gitti ve inayete mazhar (İyilik ve yardıma kavuştu) oldu.

Bir gece Mevlana’nın hizmetinde halvette (İkisi baş başa oldukları yer ve zaman), oturmuştu.
Bir şahıs dışarıdan halvetten çıkması için yavaşça işaret etti.

Derhal kalkıp Mevlana Hazretlerine:
“ Beni öldürmeye çağırıyorlar” dedi.

Uzun bir duraklamadan sonra babam:
“ Halk ve emir onundur” (Araf suresi 53) ayetinde buyurulana uymak en doğru harekettir” dedi.

Derler ki yedi kıskanç, hayırsız ve alçak kişi elbirliği etmiş ve mülhitler gibi (Dinsiz, imansızlar gibi) pusuda durmuşlardı.

Fırsat bulur bulmaz Şemseddin’e bir bıçak sapladılar.
Bu sırada Mevlana Şemseddin öyle bir nara attı ki, o yedi kişi kendinden geçti.

Kendilerine geldikleri vakit birkaç damla kandan başka bir şey görmediler.
O gün sabahtan akşama kadar o mana sultanından bir iz elde edilmedi.

ŞİİR:
“ O oldu, bir daha kimse onu görmedi.
Peri gibi insanın gözünden kaybolup gitti.

Kendi hısım akrabasının ve halkın gözünden uzaklaşınca,
Anka gibi meşhur oldu.”
(Mesnevi Cilt 4 Sayfa 328/835,837)

Bu olayın haberini Mevlana Hazretlerinin mübarek kulağına ulaştırdıkları vakit:
“ Tanrı istediğini yapar ve arzu ettiği şeye hükmeder “
(AL’İ İMRAN 40, HAC 18, MAİDE 1) buyurdu.

ŞİİR:
“ Kan içici erkek aslanın pençesinde rıza ve teslimden başka çare yoktur”

Bizim bu işte ne dahlimiz (Tesirimiz, girmemiz, nüfus etmemiz) vardır?
O, orada sözleşmiş ve kararlaşmıştı.
O bizim sırrımızın şükranesi olarak başını rehin                 koymuştu.

Şüphesiz, Tanrı’nın takdiri, bir tedbir buyurdu ve Ceff-el-kalemini (Düşünmeksizin, birden bire) hikmetini zuhura (Kendini gösterdi) getirdi.

“ Bu, kitapta yazılmıştır”
( İSRA 58)

Şiir:
“ Eğer insan ahd-ın uhdesinde (Zamana bağlanmış) gelirse, o,
Senin yaptığın her methin (Övgünün) üstüne çıkar “

Bundan sonra Mevlana çok heyecanlar gösterdi.
Dostlar ağladılar, vecde (Kendini kaybedercesine ilahi aşka dalma) geldiler.

Mevlana da Sema’ya ve mersiye gazelleri söylemeye başladı.
Onlardan biri şudur:

“ Eğer, benim kaderim kadar, gözüm ağlasaydı,
Gece ve gündüz seher vaktine kadar ağlardı.

Şems-i Tebrizi gitti, o beşerin kendisiyle övündüğü Tanrı erine ağlayacak kimse nerede?

Eğer bu dünyanın işitme ve görme duygusundan başka bir görme ve işitme duygusu olsaydı ağlardı ilah ..”

Kaderin sırrının esiri olan ve böyle bir kötülüğü meydana getiren o imtihan etmek isteyen alçakların bir kısmı az zamanda öldürüldü, bir kısmı felç oldu ve birkaçı da düştü, bazısı da mesh illetine (Şekli değişerek çirkin bir hale gelmek) tutuldu.

“ Kâfirlerin küfrü ancak kayıplarını artırır”
(FATIR suresi 36)

“ Tanrı, ey Nuh!
O senin ehlinden (Ailenden) değildir, dedi”
(HUD Suresi 46) ayetiyle damgalanan Alâeddin (Mevlana’nın oğlu) ise, kendisinde baş gösteren ateşli bir sıtma ve acayip bir illet neticesinde o günlerde öldü.

Mevlana Hazretleri kızgınlığından bağlar tarafına gitti.
Onun cenazesinde bulunmadı.
(Velilerin kahır (Yok edici) ve şiddetinden Tanrı’ya sığınırız)

Şemseddin’in kaybolup gizlendiği tarih 645/ 1247 senesinin Perşembe günüdür.
                                     ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Neler öğrendik:
1.    Tanrıdan bir şey istenip dileğimiz yerine gelince ŞÜKRANE olarak bir şeyler yapılması gerektiğini öğrendik.
2.    Bir şeyin varacağı yere vardırması için emir Tanrı’nın olduğunu, buna uymak, razı olmak olduğunu öğrendik.
3.    Şems Hazretleri halkın gözünden kaybolup gittiğini öğrendik.
4.    Kıyamet gününden önce her şeyin ölüm ile karşılaşacağını öğrendik.
5.    Tanrı’nın zamana bağlamış kader hükmünün gelmesi her türlü övgünün üstünde olduğunu öğrendik.
6.    Tanrı erine yapılan bir kötülüğü yapan, yardım eden veya onay verenin bir şekilde Tanrı tarafından cezalandırıldığını öğrendik.
7.    Allah’a ve dine ait şeylere inanmayıp inananlara kötülük edenler için, öldürülmeden karşılaşacakları cehennem ateşi ile cezalandırılacaklarını öğrendik.
8.    Velilerin kahır (Yok edici) ve şiddetinden Tanrı’ya sığınmamız gerektiğini öğrendik.

ADAK

Dinen zorunlu olmadığı halde, kişinin farz veya vacip türünden bir ibadeti yapacağına dair Allah’a söz vermesine denir.

Arzuya kavuşmak, korktuğundan sakınmak hususunda Allah’ın yardım ve desteğini sağlamak amacıyla, kendinden birtakım dini mükellefler altına girmesidir.

Bir adağın dinen geçerli olması için, adakta bulunan sahsın akıllı, buluğ çağına erişmiş ve Müslüman olması gerekir.

Ayrıca adanan şeyin, gerçekte mümkün, dinen de makbul ve meşru olması, namaz, oruç, hac, kurban, sadaka gibi farz veya vacip ibadetler cinsinden olması gerekir.

Türbelere mum yakma, bez bağlama, horoz kesme, şeker ve helva dağıtma şeklinde yapılan adaklar geçersizdir.

Şartlarına uygun olarak yapılan adağın yerine getirmesi vaciptir (yapılması gereklidir).

Adaklarda, belli bir mekânı, malı veya fakiri söylemek bağlayıcı değildir.

Asıl olan ibadetin yerine getirilmesidir.
                                    *
Adağın yerine getirilmesi güzeldir.
Bu güzelliği daha saygılı ve sevgi dolu olarak yapılması değerini artırır.

                                     *
RAVLİ

Popüler Yayınlar