17 Kasım 2011 Perşembe

ŞEMS VE KENDİNİ BİL Kİ BAŞKASINI TARİF ET

Peygamberler (Selam üzerlerine olsun) de böyle birbirlerinin tarif edeni idiler.

İsa Yahudi’ye:
“ Sen, Musa’yı adamakıllı tanımadın.
Musa’yı anlamak için gel beni gör”.

Muhammed’de, bir Hıristiyan ve Yahudi’ye siz Musa ve İsa’yı iyi tanımadınız, onları tanıyabilmek için gelip beni görünüz “ dedi.

Peygamberler, birbirlerinin tarif edenleridirler ve onların sözleri birbirinin sözlerini açıklayıcısı ve şerh edicisidir.

Bundan sonra Eshab Peygambere:
“ Ey Tanrı’nın elçisi!
Her peygamber, kendinden önce gelen peygamberlerin tarif edeni idi.

Sen, peygamberlerin sonuncususun, senin tarif edenin kim olacak?” diye sordular.

O da:
“ Nefsini bilen Tanrı’sını da bilir” yani nefsimi bilen, Tanrı’mı da bilmiş sayılır diye cevap verdi.

Yani Muhammed’in “Hal” ve “Kal” ini tarif edenlerdir.
Bir kimse ne kadar fazılsa (Üstün donanımlı), o kadar maksattan uzaktır.
Onun fikri ne kadar ince olsa o kadar uzak olur.

ŞİİR:
“ Onun kapısının toprağına,
Kalbinin başını koymak suretiyle secde et.

Bu kalp işidir,
Alın işi değildir”

Tanrım, seni tenzih (Eksik ve noksandan uzak) ederim, ne sırdır?

Her şey insanoğluna feda, insanoğlu da kendi nefsine feda olmuştur.

Tanrı hiçbir zaman da:
“ Ben gökleri ve arşı terkim (Ululamadım) etmedim” buyurmamıştır.
Eğer arşa çıksan hiç faydası olmaz.
Gönül kapısının açık olması lazımdır.

Peygamberlerin, velilerin, sofilerin çalışıp canlarını çıkarmaları, hep bunun içindi ve hep bunu aradılar.

Bunların hepsi bir insandır.
Kendini bilince her şeyi de bilir.

Niyaz da, kahır sıfatı da sendedir.

“ Yarabbi sen benim kavmimi hidayete ulaştır,
Çünkü onlar bilmiyorlar “ ayetindeki kavimden maksat, benim kavmim yani cüzülerimi (Parçalarımı) hidayete (Doğru yola kılavuzla) ulaştır demektir.

Cüziler, bu kâfirlerdi, fakat onun cüzileri idiler.

ŞİİR:
“ İyi kötü herkes dervişin cüzüdür.
Eğer böyle olmazsa, derviş olmaz.”

Eğer cüz (Parça) olmasaydı, o ayrı, müstakil (Kendi başına) kalırdı.
Kül (Bütün) nasıl olurdu.

Tanrı “ Külliyatı (Bütünü) bilir, fakat cüzziyatı  (Değersiz, önemsiz, ufak) değil” sözünde mademki külliyat denilmiştir, o halde hangi cüz küllün dışında kalabilir (Parça bütünün dışında kalamaz).

Tanrı gerçeği, herkesten daha iyi bilir.

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Neler öğrendik:
1.    Gönül kapısını açık bulundurmamız gerektiğini öğrendik.
2.    Nefsimizi bildiğimiz kadar bilincimizin ve bilgimizin, görüşümüzün olacağını öğrendik.
3.    Her şeyin tek ve bütün olduğunu öğrendik.
4.    Her parçanın bütünün bir parçası olduğunu öğrendik.
5.    Fazla uğraşıya dalarsak esas maksattan uzaklaşacağımızı öğrendik.

İşte böyle yaren,
Herkes kendi bilgisine göre başkasını tanır ve tarif eder.

Birini anlamak için önce kendimizi tanımamız, kendimizi maksatsız, ikiyüzlü olmadan tarif edebilecek duruma gelmemiz gerekir.

Kendimizi tanımıyorsak başkasını anlatmak yanlış, eksik ve kusurlu olur ki bizi ve bize inananları yanlışa yönlendirir.

Tanrı yolunun yolcuları öncelikle kendini bilmekle hakikati bilebileceklerini, Tanrı huzuruna çıkabileceklerini bilmelidirler.

Yaren bu bilgileri alırken bir taraftan da ruh bilimiyle ilgili bilgileri almalısın.

Söz güvercini gelir, iyi bakar, besler, gönlünde yer verir, diğer söz güvercinleriyle birleştirirsen gönlünü yuva bilir ve kalır.

Gelen söz güvercinine önem verip bakmazsan bir müddet kaldıktan sonra uçar onu sahiplenecek yere veya geldiği yere gider.

Sözün hakikatini ve faydasını anlarsan sende kalır ve üretirsin.
                                           *
RAVLİ





Popüler Yayınlar