10 Kasım 2011 Perşembe

ŞEMS VE ÖĞRENDİĞİNLE YETİNME

Hikâye:
Yine dost ve arkadaşların ileri gelenleri (Ne mutlu onlara ve ne de güzel yerleri var) şöyle anlatmışlardır:

Bir gün Nasreddin vezirin hanikahında (Tekke) büyük bir posta oturma töreni vardı ve bir ulu kişiye şeyhlik rütbesini vereceklerdi.

Bütün bilginler, şeyhler, arifler, filozoflar, emirler ve ileri gelenler o toplantıda hazırdılar.

Her biri muhtelif ilim ve fenlerde sözler söylüyor ve tatlı mübahaselerde (Karşılıklı iddialı konuşma) bulunuyorlardı.

Mevlana Şemseddin de bir köşede, bir hazine gibi murakabeye (İç âlemine gitme) dalmıştı.

Birdenbire kalktı ve kıskançlığından onlara:
“ Ne zamana kadar şundan bundan rivayet edip övünecek ve atsız eyere binip erlerin meydanında koşacaksınız.

İçinizde:
“ Kalbim bana Rabbimden bu haberi veriyor, diyecek kimse yok mu ve ne zamana kadar başkalarının asasıyla ayakta yürüyeceksiniz?” dedi.

ŞİİR:
“ Delil isteyenlerin ayağı ağaçtan olur.
Ağaç ayak ise, çok çürük olur.”  (Mesnevi 1. cilt s 130/2128)

Ve “ Hadisten, tefsirden, hikmetten vs. den (Naklen) söylediğiniz sözler, o zamanda yaşayan ve her biri kendi asrında erlik makamında oturan erlerin sözleridir.

Onlar kendilerine gelen hallerden anlatırlardı.

Mademki bu asrın erleri sizsiniz, o halde sizin sırlarınız ve sözleriniz nerede? “ diye ilave etti.

Bunun üzerine hepsi sustu ve utandıklarından başlarını önlerine eğdiler.

Ondan sonra da:
“ Âdem zamanından beri Peygamberlerden ve velilerden başlangıcı olmayan yokluk âleminden varlık âlemine ayak basan her çocuğun ayrı bir mansıbı (Makam, mevki, derece) ve işi oldu.

Bazısı vahiy (Tanrıdan gelen fikir veya emir) yazıcısı, bazısı vahyin geldiği yer oldu.
Şimdi, bunların her ikisi yani hem vahiy kâtibi hem de vahyin indiği yer olmağa çalış “ dedi.

“ Şüphesiz ben de sizin gibi bir insanım”
(Kehf suresi 110-Fussilet suresi 6) ayetinin inmesinin sebebi, Mevlana Hazretlerine malumdur.

Şöyle ki:
Müminlerin emiri Ali (Tanrı ondan razı olsun), Aşura’nın on gününde Mustafa’ya uymuştu.,O gecelerde, Ali de (Peygamber gibi) hiç yemiyordu.

Mustafa Ali’ye baktı, onda zayıflık alameti gördü.
Bunun üzerine ona:
“ Ben, sizin biriniz gibi değilim” dedi.
Fakat Tanrı tarafından “ Ben de sizin gibi bir insanım “ dedi
(Kehf suresi 110-Fussilet suresi 6) ayeti geldi.

Arada şu kadar fark vardır ki, bana vahyolundu “ buyurdu.

ŞİİR:
“ Sen teninle hayvan, ruhunla meleksin.
Bunun için hem toprağa, hem de feleğe gidersin.”

“ Peygamber, zahirde sizin gibi bir insandı,
Fakat kalbi “ Ona vahyoldu” sırrı ile görür.
(Mesnevi 2.Cilt 460/2776-2777)

Peygambere Cebrail vasıtasıyla vahiy geldiği gibi kalbinin de vahyi vardı.
Veli de böyledir.

“ Benim öyle zamanlarım vardır ki o zamanda, benimle onun arasına Tanrı elçilerinden ve Tanrı’nın yakın meleklerinden biri sığmaz;
Tanrı Ömer’in ağzından konuşur” sözünün manası size yüzünü göstermemiştir.

Bu mananın yüz gösterdiği kimseye de insanlar teveccüh (sevgiyle yönelme) etmişlerdir “ dedi ve şu rubaiyi okudu:

“ Sen, öyle bir kimsesin ki, dünya tokları senin vuslatının açlarıdır.
Dünya kahramanları da senin firakından ( ayrılık) korkarlar.”

“ Senin gözünle ahular ne elde edebilirler.
Senin gözlerin, dünya aslanlarının ayağının bukağısıdır (Ayak bağı).”

Hemen Mevlana Hazretleri kendini kaldırıp hanikahın havuzuna attı.
O günü büyük bir sema oldu ve o kadar bilgin ve ulular mürit ve kul oldular ki yazılıp anlatılamaz.

                                        ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ Şark İslam Klasikleri 29
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Neler öğrendik:
1.    Ayetlerden, hadislerden bilgi edindikten sonra gevezelenmeden örnek aldığımız Peygamber ve velilerin yaptığı gibi kalbimizle Tanrı ile bağ kurmaya, bir olmaya çalışmamız gerektiğini öğrendik.
2.    Nakilcilikte fazla kalmayıp bizzat kaynak olmaya çalışmamız gerektiğini öğrendik.

Hatıra:
Afyon Karahisar Mevlevi tekkesinin aşçıbaşısı (Şeyhten sonra gelen, insan yetiştiren) olan Hacı Ali dedem İstanbul’da kutup olan bir azizi görmek için fırına gider.

Fırında ekmek pişiren kutupla göz göze gelirler, kutup işine devam eder dedem yoluna gider.

Kayıkla karşıya geçerken içinden o kutup gerçek kutup olsa sahile çıkınca karşıma çıkar diye geçirmiş.

Sahile çıkınca o kutup karşısına gelmiş.
“ Benim kutup olup olmamamla ilgilenme, sen kutup olmaya çalış” demiş ve kalabalığa karışıp izini kaybettirmiş.

İşte böyle yaren,
Olan olmuş, giden gitmiş.
Geride bizlere zorluk çekmeden gideceğimiz yolu ve yolda nasıl davranmamız gerektiğini açıkça göstermişler.

Bize düşen oyalanmadan, geri dönmeyen zamanda hızlı bir şekilde öğrendiklerimizi uygulayarak faydalanmalıyız ve sonrakilere faydalı eserler bırakmalıyız.

Lafla oyalanıp duracak ömrümüz yok.
Anlayıp, bu yolu bize gösterene gönülden bağlanıp uygulayacağız.

Bil ki bu yolda bağlandığın büyüğümüz sana yardımcı olacaktır.
Çünkü bu felsefe değildir.
Hakikat üzerine bir yoldur ve Tanrı’ya gidiştir.

Amacın temiz olduktan sonra korkma, çekinme, tereddütleri üstünden at, ben layık değilim diye geri durma.
Yolu öğren ve yolda hızlı hareket et.
                         *
RAVLİ

Popüler Yayınlar