15 Kasım 2011 Salı

ŞEMS VE HİKMET

Birisi hikmetten sordu:
Şems:
“ Hikmet üç türlüdür:

1.    Söz.
 (Söylerken sözü kontrol etmektir ki bilgi ile olur)

2.    İbadet.
 (Devamlı yapılarak sağlamlaştırmakla olur)


3.    Didar (Yüz).
 (Farklılıkların yüzde oluşturduğu işaretlerin değerlendirilmesi ile olur.

Söz hikmeti âlimlerin,
İbadet hikmeti ibadet edenlerin,
Didar hikmeti ise ariflerindir.

Hâkim (Bilginleri terbiye eden), kendisine muhalefet ve cefa edenlere kızmaz, kin beslemez.” Dedi.

Beyazid’e:
“ Sen, su üzerinde ve havada yürüyor musun? “ diye sordular.

O da:
“ Kuru çöp su üzerinde gidiyor;
Kuşlar da havada uçuyor,
Cadılar da bir gecede Kaftan Kafa gidiyor” dedi.

O halde erlerin işi yüce Tanrı’dan başka hiçbir şeye gönül bağlamamaktır.” Dedi.

                                         ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ Şark İslam Klasikleri 29
Ahmet Eflaki M.E. B. yay. 489
                                         ***

HİKMET

Bilerek, bilgi ile davranışlarını birleştiren kişinin davranışına denir.
İnsana yüksek bir özellik kazandırır.

Akıl ve aklın kabul edeceğini bulmak,
      Bilgi ile bilmek,
             Adalet duygusu olmak,
                 Zaman tanımadan oluşan yavaşlık huyu,
Zaman tanımadan oluşan yumuşak davranma huyu,
      Adaba,
           Ahlaka,
                Öğütlere,
                     Güzel sözlerle fıkralara da
Hikmet denir.

 Hikmet üç kısımdır.
1.    Hikmet-i ilahiye.
(Ancak Tanrı’nın bileceği iş)

2.    Şeriat ve tarikat ilimleridir.
         (Dini hükümler ve yollar)

3.    Aslından haber verilmeyen ve kaba ve cahil kimselere asla bahsedilmeyen hakikat ilmidir.

Peygamberimiz:” Hikmet müminin yitik malıdır, nerede bulursa alır” demiştir.

Hikmet sahibi durumu kontrol altına alır ve faydaya doğru yol açar.

Hikmet sahibi bilgi ile sözünü kontrol eder.

Hikmet sahibi işine ibadeti katarak birlikte davranır.

Hikmet sahibi yüze dikkatli bakarak farklılıkların değerlendirmesini yapar. 
                                     *
                                 HİKMET
Ey aziz Ellullah demişlerdir ki:

Hikmet Allah’ın yüksek bir ihsanıdır ki, tasvir ve vasıflandırma olunsa onunla güneş, kapkaranlık olur.

Hikmet, Ledün (gizli, ilahi sırları bildiren ilim) ilmidir ki o Allah’ın ilhamıdır.

Hikmet, zekâ ve anlayışın olgunluk seviyesine varmasıdır.

Hikmet gerçeği görebilmektir.

Hikmet gayb âlemini (görünmeyen âlemi) incelemektir.

Hikmet, bir nurdur ki, Allah’tan arifin kalbinde belirir ve onda fazla sevinç doğurur.

Hikmet, isabetli, yerinde bir konuşmadır ki, hakkı, hakikati, doğruyu konuşmak ve hakkı duyunca susmaktır.

Hikmet, konuşmada, fiil ve hareketlerde, emir ve dileklerde isabettir.

Hikmet, Allah’ın gayb (görünmeyen) hazinesidir ki, belirir ve velilerin kalplerini nurla doldurur.
                                   *

Ulu veliler, hikmetlerin örtüsüdür.

Kalbin karanlığı şehvettir.

Nur hikmetin ışığıdır.

Hikmetle şehvet bir gönülde birleşemez.

Hikmetlerin başı Allah’tan korkmak ve ona bağlanmaktır.

Hikmetin ziyneti, süsü, şehveti (nefse ait aşırı istekler) terk etmektir.

Gönülde hikmetler kuvvetlendikçe şehvet zayıflar ve nihayet söner, yok olur.

Gönül her türlü şehvetten ve makam sevgisinden uzaklaştıkça onda, hikmet nuru artar.

Hikmetin alameti, dünya şehvetlerini terk etmek ve Allah’ın huzurunu istemektir.

Hikmetin bir alameti de yeme, içme ve uykuyu azaltmak, ancak lüzumunda ve yerinde konuşup bunun dışında susmaktır ve gönlü ile Cenab-ı Hakk’a dönmektir.

Hikmetin diğer bir alameti de:
Hakk’a tevekkül
(Allah’a güvenmek),

Tafviz
(İşleri Allah’a havale etmek),

Teslim
( Boyun eğip, itiraz etmemek)

Rızadır
(Allah’ın kahrını da hoş, lütfünü da hoş karşılamak).

Halka güzel ahlakla, alçak gönülle, hilm (Yavaş, yumuşak, tatlı) ve şefkatle muamelede bulunmaktır.

Hikmet kendinden büyük insanlara teslim olmak, küçüklere şefkat ve merhamet göstermektir.

O özellikleri taşıyan arif, kâmil insandır.

Onun sözlerinin ve hareketlerinin faydası sonsuzdur.

Hikmet, ölü kalpleri diriltir, daralmış göğüsleri açar.

Hikmet hekimin sermayesidir.

Hikmeti sözle yok eden şey ve hikmetten alınan lezzetin gönülden gitmesi, hekimin sorulmadan onu söylemesidir.

Velilerin hikmetleri, ilmi bil-lah (Allah’ın ilham ettiği ilim) dir ki bu,
Gerçek ilimdir,
Hal ilmidir,
İrfan ilmidir,
Aşk ilmidir.

Ledün ilmi ( ilahi sırları bildiren ilim) sudur, göğüsler ilmidir ve kalplerin ilmidir.

Bu ilim, dertlerin bilinmesi, ayıpların örtülmesi, günahların ödenmesidir.

İlmi-bil-lah, hikmet adıyla bilinir ve Kuran’ı Kerim’de büyük hayırla vasıflandırılmıştır. 

Bunun isteklisi, açlık ve susuzluğa, uykusuzluğa katlanmalıdır.

Bedenle ruhun birbirinden ayrılmayışı gibi, ilimle hikmet birbirinden ayrılamaz.

İlim, öğretim yoluyla,
Hikmet, açlıkla elde edilir.

Hikmet dilden dile geçer.

Hikmet, gayb (görünmeyen) âleminden kalbe girer.

İlim, sözlerin kulak yoluyla zihne (Bilme, anlama, unutmama) varmasıdır.

Açık ilim (Zahir) dilin belirli işleyişinin mahsulüdür.
Dil ise mülk âleminin hazinesidir.

Batın ilmi, gönlün hallerindendir.
Gönül ise Melekût âleminin hazinesidir.

Açık ilim (zahir), dünya ilmi, kitaplarda yazılı ve halk içinde meşhurdur.

Batın ilmi ise Hak içindir ve göğüslerde mevcuttur, kapalıdır.

Halka bildirilemez.
Onlardan saklı ve yasak edilmiştir.

Batın ilmi vardır, inkâr olunmaz, belli edilse (açıklansa) herkes anlayamaz.

Velilerin hikmetlerini inkâr eden akılsız ve cahildir.

Böylelerinin sonuçları, en az hikmet zevkinden mahrum olmaktır.

İlim, öğretim yolu ile kazanıldığından sınırlıdır ve sonucu vardır.

Allah ilminin ne sınırı, ne de sonucu vardır.

İlim (düşünmek, fikir etmek) tefekkür,
Hikmet düşünmek yolu (tezekkür) ile kazanılır.

İlmi bil-lah, Allah’a varmanın en kısa yoludur.

Akli ilimlerde, müminle kâfir birleşir.

Marifet nurunu (bilerek usta olmak) bulmak için mümin olmak şarttır.

İlim, marifetten (bilerek usta olmak) daha geneldir.

Marifet (bilerek usta olmak) ise ilimden daha önemli ve özdür.

İlim nuru, kâinata bitişiktir, Marifet nuru ise Allah’a ulaşır.

Bunun için Kim nefsini bilirse, Allah’ını da bilir denilmiştir.

Marifet (bilerek usta olmak) ilimden daha çok beğenilir.

Çünkü ilim; isim ve sıfatlara,

Marifet ise, Allah’ın zatına mensuptur.

Cenab-ı Hak kullarından iki şey istemiştir:
1.    Din (ibadet)
2.    Marifet (Allah’ı bilme) ilmidir.

Bu ikisinin dışında kalan akli ilimler ki, hepsi de nefsi ilgilendiren, ona haz veren bilgiler ve gaflete daldıran fenlerdir.

Mümin hikmet, münafık şehvet ister.
Şehvete kapılan, hikmetten mahrumdur.

Hikmet kalplerin sevinci, nefislerin temizleyicisi, ruhların halâveti (zevk, tatlılık), sırların lezzetidir.

Zinnun-ı Mısri hazretleri müritlerinden biri, kendisine şu soruyu sormuştur:

Hikmette olan tatlılık nedendir ki, velilerin ağızlarından çıkınca,  dinleyiciler ondan büyük zevk ve lezzet duyar?

Cevap şu:
Hikmet ilham ilmidir ki, hekimin kalbine akıtılır.

Allah tarafından kalplere indirildikleri, akıtıldığı içindir ki, hikmetler bu kadar tatlı ve lezzetlidir.

Ve hekim-i ilahi, hikmetlerin, dinin bilgileri, inanışın esasları olduğunu ve hepsinin de ilahi ilhamın vericisi olduğunu bildirir.

Ebu Talip Mekki hazretleri demiştir ki:
Âlim-i bil-lah olan kâmilin üç türlü ameli vardır.

1.    Zahiri ilimdir ki halka açıkça anlatılır.

2.    Batın ilmidir ki, ancak ustasına, bilenine bildirilir.

3.    Ne zahirdir ne batındır.
         Gizli sırdır ki, Allah ile kâmil arasında gizli ve örtülüdür.
Bu ilim, ancak ona sahip olan kul ile Allah arasında olur.

(Marifet name, İbrahim Hakkı Hz. Cilt1 alıntı)

                                       *
RAVLİ

                             



Popüler Yayınlar