18 Kasım 2011 Cuma

ŞEMS VE AYNI KABTAN YEMEK

Şems Hazretleri bir sohbetinde demiştir ki:
Peygamber, bir gün buyurdular ki:

Çoğunluğa uyun,
Yani olgun ve bilgin olan şeyhin hürmeti için ve

“ Köylerden uzak bulunun”
Yani nakıslarla (Alçak, adi, bayağı, daima başını öne eğen) sohbet (etmemek)  için.

ŞİİR:
Ey arkadaş!
Toprağa bulanacaksan yüksek bir tepenin toprağına bulan.”

“ Kim, mağfirete (Günahları bağışlanmış) mazhar olmuş bir kimse ile yemek yerse, o da mağfirete mazhar olur “ sözündeki yemekten maksat, ekmek yeme veya başka bir yemek-yemek değildir.

Bu yemek, haklarında “ Ferah (Bol geniş, açık) ve fahur (kendini öven) Tanrı’nın rızkıyla rızklanırlar” (Al-i İmran 164) ayetiyle buyrulan boğazları kesilmiş şehitler için hazırlanmış olan öteki dünyanın gıdasını yemektir.

Nefsi emare (Emrederek, istek oluşturan) kahredildiği vakit, o da bu dünyada şehit ve gazi olmuş sayılır.

Kim bu mağfirete mazhar olanla birlikte bu gıdadan yerse, o da mağfirete mazhar olur, yoksa binlerce münafık (İnanmadığı halde inanmış gibi gözüken) ve Yahudi de Mustafa ile yemek yediler;

Fakat onların, Peygamberin mağfirete mazhar olduğuna dair itikatları yoktu.

Ben:
aynı kabtan yemekle olur.

İşte itikadın mükâfatı ve doğru itikadın alameti budur.

Müslümanlık heva ve hevese muhalefet,
Kâfirlik de heva ve hevese uymaktır.

Şu biri,  iman getirdi denildiği vakit, bunun manası, o adam:
“ ben heva ve hevese muhalefet edeceğime ahdettim “ demektir.

Şu öteki ise:
“ Ben bunu yapamam, haraç veririm ve öyle yaşarım” dediği vakit Peygamber buna razı olup kabul etmiş ve:

“Kim bir haraç veren kâfire eziyet ederse, bana ve ahdi içinde buluna ahit sahibine eziyet etmiş gibidir “ diye ona berat vermiştir.

Fakat bir başkası:
Heva ve hevesten bizar olmadığı halde:
Ben heva ve hevesten bizar oldum, kara olduğu halde “ Beyazım “, karga olduğu halde “ Doğanım “ der.

Mümine kâfir olmadığı için, kâfire de münafık olmadığı için şükretmek vaciptir (Zorunlu).           
Münafık kâfirden beterdir.

“ Münafıklar Cehennemin en alt tabakasındadırlar “ (Nisa suresi 144) derim.

Şöyle garip bir rivayet vardır:
Bu, o kadar meşhur olmamıştır.
Cehennem ve Cehennemin tabakaları, cehennemliklerden boşaltıldığında bir kavmi temaşa için gelirler.

Cehennemin tabakalarına yaklaştıkları vakit, bu tabakalarda bulunan kapıların biri birine vurduğunu ve harap, boş bir evin kapısı gibi açılıp kapandığını görür ve münafıkların seslerini işitirler.

Onlar:
“ Siz kimlersiniz?
Cehennem, cehennemlikten boşaldığı halde, siz hala burada bulunuyorsunuz? Diye sorarlar.

Onlar da:
“ Biz münafık (Başkalarını aldatmak için kendimizi başka gösterdik, ara açtık, bozgunculuk yaptık) tayfasıyız.
Bizim için buradan kurtuluş yoktur “ dediler.

Bu sözü Şam Kadısı Şemseddin-i Cuveyni (veya Huyi) umuma verdiği derste nakletmiştir.
Fakat meşhur olmamıştır.
Bu sözün manasını kim anlarsa bundan kendisine bir hisse çıkarır.

Şimdi nifak (İki yüzlülük) nedir?
Gizli (Kendi kendimize yaptığımız, farkında olmadığımız iki yüzlülük) ve açık nifak (Başkalarına yapılan) bizden ve dostlarımızdan ırak olsun.

Yüce Tanrı’nın yardımı ile gizli nifakın insan mizacından gitmesi için cehit (Çalışıp, çabalama, gayret) sarf etmek lazımdır.

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Yaren,
Şemsi Tebrizi Hazretleri Hâkim olduğundan yani âlimlere ders verdiği, terbiye ettiği için anlatımı âlimlerin anlayabileceği şekilde olduğundan, anlaşılmaz gibi gözükmektedir.

Mümkün olduğu kadar açmaya çalışıyorum.
Anlamasan da oku, bir müddet sonra hepsini anlayacaksın.
Anlatım kavramlar üzerinden ve “Remz” dediğimiz işaretlerle anlatıldığından (Halk buna kuşdili de der) biraz zor ama kopmamanı öneririm.

Neler öğrendik:
1.    “ Çoğunluğa uyun “ buyrulması kuru kalabalığa değil, kendini Tanrı bilgileriyle donatmış, çok âlemden haberi olan, doğru yolu gösteren kişi olduğunu öğrendik.
2.    “ Köy “ tabirinin bilginin ve kültürün çok az girdiği, bunlardan yoksun kalmış, sadece kendi topluluğunun çıkarlarını düşünen kişilerin topluluğu olduğunu öğrendik.
3.    “ Köylü” Alçak, adi, bayağı, daima başını öne eğen kişilere tabir edildiğini öğrendik.
4.    “ Şehir “ Bilgi ve düşüncenin giriş ve çıkışların çok olduğu yere dendiğini öğrendik.
5.    “ Aynı sofradan yemek, yemek “ aynı duyuş, düşünüş, farklılıkların bir arada birleştiği sofra olduğunu öğrendik.
6.    “ Aynı sofraya oturmak “ Tanrı’dan gelen önerileri, emirleri, yasakları, öğütleri gönül rızasıyla ve doğru kabul ederek içselleştirmişlerin bir araya gelmesi olduğunu öğrendik.
7.    Tanrı’nın günahlarını bağışladığı, Tanrı’dan beslenen kişilerle gönül birlikteliği sağlayan, onun söylediklerini anlamasa bile doğru kabul eden, yaşamın bu önerilere göre düzenlemeye çalışanların şehit ve gazi onuru verildiği, bunların ölümsüz olduklarını, Tanrı’nın kubbesi altına alındığını, Tanrı’nın sevdiği dostlarının topluluğunda kendisine yer bulduğunu öğrendik.
8.    Bir arada olup da inanç, gönül, kalp birliği etmeyenlerin, inanmadıkları, güvenmedikleri halde inanıyormuş, güveniyormuş gibi yapıp çıkarlarını korumaya çalışanların ikiyüzlü olduklarından cehennemden hiç çıkmayacaklarını öğrendik.
9.    Yüksek kişilerle beraber olmamızın önemini anlamamız gerektiğini öğrendik.
10.                      Müminin kâfir (Allah’ın varlığına birliğine inanmayan) olmadığı için şükretmesi gerektiği öğrendik.
11.                      Kâfirin de münafık (Başkalarını aldatmak için kendini başka göstermediği, ara açmadığı, bozgunculuk yapmadığı için şükretmesi gerektiğini öğrendik.
12.                      Kâfir de olsa ona verilen sözün tutulmasını, verilen güvencenin zarara uğratılmaması gerektiğini öğrendik.  

İşte böyle yaren,
Mevlana Hazretlerinin:
 “ Ya göründüğün gibi ol, ya olduğun gibi görün” buyruğunu hatırlayalım.  

Özetlersek:
Kendi kendimize yaptığımız iki yüzlülükten vazgeçmeliyiz.
Başkalarına ikiyüzlü davranmamalıyız.
Arabozuculuk yapmamalıyız.
Ne olduğumuzu gizlememeliyiz.
Tanrı’nın varlığına ve birliğine delillerle kati olarak inanmalıyız.
Mümin olmaya çalışmalıyız.
Tanrı’nın sevdiği kullarıyla bir şekilde ilişki kurmalıyız.
Verdiğimiz sözü, o kişinin inancına bakmadan yerine getirmeliyiz.

Böylece cehennemden kurtulup Tanrı’nın sevdiği kulları arasına girmeliyiz.


                                     HEVA VE HEVES

Toplumun ihtiyaç gibi gösterdiği, duygu ve hislerine hitap ederek aklını zorladığı,
İstekleri ihtiyaç gibi algılayıp tüm olanaklarınla katılmak demektir.

1. Düşünlüktür.

2. Tiryakiliktir.

3. Boş ve kuru hedeflerdir.

4. Neticesiz arzulardır.

5. 1,2,3,4,her türlü ahlaksızlığa sebeptir, kirlenmene nedendir,
mertlik ve yiğitlikten uzaklaştırır,
kötülük yollarını öğretir ve yapmanı sağlar.

6. Akıl yoğun baskı altına alınır, zorlanır, kumanda edilir hale düşürülür.

7. Şehvete yol açar, bir anlık şehvet uzun üzüntüler getirir.

8. Hesap vermeyi unutturur.

9. Boyun eğdiren durumuna düşürür.

10. İstediğini kolayca alamazsa vazgeçer.
Avcı deyildir.

11. Kolay veya zor seçeneğinden hareket ettirir,
doğru veya yanlış düşünceden uzaklaştırır.

12. Hileli tarafı gizler, çirkini güzel gösterir, zararı kar gibi gösterir.

13. Çirkin şeyleri sevdirerek gözünü kör, kulağını sağır eder.

14. Hep uyanıktır, akıl uyur o uyumaz.

15. Hak ve doğru olanı çekilmez derecede ağır,
sonu kötülükleri ise hafif ve gönül okşayıcı olarak görür.

16. Bakışların çoğu şehvet tohumu eker.
Bir anlık şehvet ise uzun üzüntüler getirir.

17. Kendi nefsimiz istek olarak hayale taşır,
toplum cesaret vererek zorunlu istek haline getirir.

18. Gevezeliği ile sebepsiz düşman çoğaltır.
                                    *
RAVLİ





Popüler Yayınlar