23 Kasım 2011 Çarşamba

ÇELİMSİZ ŞEHZADE HİKÂYESİ


Çelimsiz, süklüm, püklüm bir şehzade vardı.

Kardeşleri uzun boylu, güzel yüzlüydüler.

Bir keresinde babası ona tiksinen ve hor gören bir tavırla baktı.

Çocuk, anlayışıyla bunu kavradı:

“ Baba, boylu bir cahilden çelimsiz bir akıllı daha iyidir.

Boyca büyük olan her nesnenin değerce üstün olması gerekmez.

Koyun küçüktür ama temizdir.

Fil büyüktür ama pistir” dedi.

“ Yeryüzünde en küçük dağı Tur’dur, ama Tanrı katında değeri en yüce olan da odur”

“ Bir gün, bilgili bir zayıfın şişman bir ahmağa, - Arap atı zayıf da olsa bu haliyle bir tavla dolusu eşekten iyidir-   dediğini duydun mu?”

Babası güldü, orada bulunan vezirler bu sözleri beğendiler.

Kardeşleri içten içe incindiler.
                                                           ***
O sıralarda çetin bir düşman, padişaha baş kaldırmıştı.

İki ordu karşılaştığı zaman meydanda en önce atını oynatan, o şehzade oldu.

Şehzade diyordu ki:

“ Ben o kimse olamam ki savaş günü sırtımı göresin.

Toprak ve kan içinde bir baş görürsen işte ben oyum.!

Zira meydan gününde dövüşen, kendi kanıyla, kaçansa ordunun kanıyla uğrar”

Bunu söyledi ve düşman askerlerine saldırdı.

Yetişkin savaşçılardan birkaç tanesini yere attı.

Babasının huzuruna gelince yer öpüp dedi ki:

“ Ey benim sahsımı hakir gören, sakın iriliği meziyet sanma.

Meydan gününde ince belli at işe yarar, besili öküz değil”

Anlattıklarına göre düşmanın askeri sayısızdı; bunlarsa az idiler.

Aralarından bir kısmı kaçmağa niyet etti. Şehzade:

“ Ey yiğitler, gayret edin ki kadın kılığına girmeyesiniz!” diye haykırdı.

Onun sözü üzerine süvarilerin cesareti arttı ve hep birden hamle ettiler.

Hemen o gün düşmana galip geldiler.

Padişah, şehzadenin yüzünü gözünü öptü.

Onu bağrına bastı.

Günden güne de saygısı arttı.

Nihayet onu kendi yerine geçmesi için vekil tayin etti.
                                                         
                                              ***

Kardeşleri şehzadeyi kıskandılar ve yemeğine zehir koydular.

Kız kardeşi, durumu yukarı odadan görüp pencerenin kanatlarını birbirine çarptı.

Şehzade işi anladı, yemekten elini çekti:

“ İmkânı yok! Hünerli kişiler ölsünler de onların yerini hünersizler kaplasın” dedi.

“ Dünyada hiç kimse uğursuz birine sığınmaz”

Olup biteni padişaha duyurdular.

Padişah şehzadenin kardeşlerini çağırdı ve lazım geldiği gibi kulaklarını çekti.

Sonra her biri için memleketin köşelerinden, razı olacakları miktarda, hisseler ayırdı.

Fitne yatıştı, kavga ve çekişme ortadan kalktı.

“On tane derviş bir kilimde uyur da iki padişah bir ülkeye sığmaz”

“ Allah adamı ekmeğin bir yarımını yerse öbür yarısını yoksullara verir.

Padişah, yedi ülkeyi alsa bile, başka bir ülkeyi almak için planlar yapar”

                                         ***
İslam Klasikleri GÜLİSTAN Sadi M.E.B. 2119 Çeviren Hikmet İLAYDIN
                                            *
RAVLİ

Popüler Yayınlar