10 Aralık 2011 Cumartesi

ŞEYH SELAHADDİN VE OK YAYDAN ÇIKTI

Ulu arkadaşlar ve kerem sahibi halifeler (Tanrı onları cennete yerleştirsin) şöyle anlatmışlardır:

Seyyid Ahmet Rufai’nin oğlu Seyyid Taceddin (Tanrı’nın rahmeti onun üzerine olsun), dervişler çelenk giyenler ve kendisini ilahlaştıranlardan bir gurupla birlikte Konya’ya geldiler.

Emirler, şehrin ileri gelenleri, halk grubu ve fütüvvet (Soyu temiz olanlar) erbabı onları karşılayıp Celaleddin-i Karatayi’nin medresesine misafir ettiler.

Halkın çoğu, bu cemaatin delisi olup onlara pek fazla iltifat gösterdi.
Çünkü bunlar kor üzerinde yürümek, kızgın demiri yalamak, şeker yapmak, mumu laden (Bir cins çalı) haline getirmek, kamçıdan kan akıtmak, merkep yavrusuna binmek ve daha bunlar gibi hileli oyunlar yapıyorlardı.

Konya halkı bu gibi şeyleri pek az görmüşlerdi.
Bunlar, onlara çok tuhaf ve garip görünüyordu.

Aşağı tabakadan insanlar, bunları keramet (Velilerin gerektiği zaman yaptığı olağan üstü hareket) zannediyorlardı.

Hâlbuki hal sahipleri ve olgun kişiler için böyle olağanüstü şeyler yapmak, kerametler göstermek zarafetten başka bir şey değildir.

Eğer bu, gayb âleminde vaki olan işaret üzerine hakka davet etmek için olursa o başka mesele.

Derler ki:
Peygamberin belaya tutulup ve cezalandırmaları ise keramet göstermededir.

Bazı arifler, bu gibi hokkabazlara, dervişlerin yemek kırıntıları (Futat) ve şeyhlerin artıkları (Rufat) derler.

Bu da öğütülmüş talk(Talk pudrası)  üzüm suyunun yağı, kirpi ve kara kurbağasının iç yağı kullanıldığı, altın ve gümüşün faydalarını celp (kendine çekme) hususunda mefluç (Felç olmuş) istimal (kullanma) bir vakitte olur.

( Bu malzemelerden beyaz renkli iksir yapılır ve işlem yapılacak yere sürülerek orası felç edilir ve acıyı durdururlar, kişi trans haline sokularak korkusu giderilip cesaretlendirilir ve gösteri yapılır)

Bunu haber alan Konya hatunları, toplanıp Mevlana’nın eşi Kira Hatun’a geldiler.

Ondan, dervişlerin bu marifetlerini seyretmek için kendileriyle Karatayi medresesine gelmelerini rica ettiler.

Kira Hatun da bunların bu ısrarına dayanamadı ve Mevlana Hazretlerinden izin almadan, onlarla birlikte gitti.

Tesadüfen o gün de Mevlana bütün dostlar ile Meram Mescidine gitmişti.
Akşamüzeri dönüp geldiği vakit, (bunu duydu).

Fena halde kızarak Kira Hatunun yüzüne sert-sert baktı ve:
“ Ne de soğuk”  dedi.
Bunun üzerine Kira Hatun yere düşüp bayıldı.

Bir müddet böyle yerde kaldıktan sonra kendine geldi, titreyerek kalktı.
Ağlayarak Şeyh Selahaddin’in ayaklarına kapandı ve feryat ederek:
“ Ben hiç gitmek istemiyordum.
Fakat Konya hatunları (Rica ve ısrarıyla) beni utandırdılar.

Allah aşkına bana şefaat (Aracılık) et.
Hüdavendiğarım gazabından beni kurtar” diye yalvardı.      

ŞİİR:
“ Ey akıllıların ve vehimlerinin ötesinde olan (Tanrı)!
Anlayışsızlığımızdaki kusuru affet.

“ Ey bizim Rabbimiz!
Biz nefsimize zulmettik.
Zulüm oldu.
Senin merhametin çoktur, bize acı.

Şeyh Selahaddin hemen başını açtı.
Mevlana’nın ayaklarına kapandı, şefaatte (Aracılık) bulunmak üzere pay maçan (Elleri bağlamış, başını öne eğmiş, sağ ayağı başparmağı ile sol başparmağının üstüne koyup kapatmış) vaziyette karşısında durdu.

Mevlana:
“ Ok yaydan çıkmıştır.
Yalnız öteki dünyanın zahmetlerinden selamette kalabilir ve Tanrı’nın rahmetine kavuşanların rahmetinden mahrum kalmaz “ buyurdu.

Bunun üzerine Kira Hatun’un mübarek vücuduna bir hastalık geldi ve bir üşüme arız (Tesadüfen gelen) oldu.
O kadar titredi ve inledi ki, anlatılamaz.

Yaşadığı müddetçe de vücudu asla ısınmadı.
Bütün doktorlar onu iyi etmekten, hastalığına bir ilaç bulmaktan aciz kaldılar.

Temmuz ayında bile,  Bartas şehrinden gelme kürkünü giyer, başını ibrişimden bir başörtü örter, daima evde oturur ve önünden mangalı eksik etmezdi.
Gündüzleri de mum yakardı.

O halde kendisinden birçok kerametler zahir olur (Görünür), herkesin içindeki sırları söylerdi.
Şehrin ulu kişileri ve hatunları ona inanıp müridi olmuşlardı.

Son nefesine kadar oturduğu köşeden ayrılmamıştı.
Yalnız geceleri hamama giderdi.
Herkes çeşitli hizmetlerde bulunurdu.

Sultan Veled ve Hüsameddin Çelebi (Tanrı ikisinin de ruhunu kutlasın) ona çok saygı gösterip analık hakkını yerine getirirlerdi.

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Neler öğrendik:
1.                Kerametle-trans halinde hilelerle karışık gösteriyi birbirine karıştırmamamız gerektiğini öğrendik.
2.                Kadının kocasından izinsiz, kocasının uygun olmayan yere gitmesinden aralarına soğukluk girdiğini öğrendik.
3.                Mevlevilerin ve ariflerin gösteriş içeren hareketlerden kaçındığını öğrendik.
4.                Velinin ağzından çıkan bir sözün yerine geldiğini, geri dönüş olmadığını öğrendik.
5.                Bir hatanın hayatımızı etkileyen sonuçlar doğurduğunu öğrendik.
6.               
İşte böyle yaren,

Hindistan da yaşayan ve Talk kayasına tapan, birtakım iksirler yapan kişilerin ayinle acıyı durdurabilen insanları Rufailer kendi aralarına katmışlardır ve zikir yaparken aralarındaki bu adamların gösteri yapmasını sağlayarak saygı ve ilgi kazanmışlardır.

İçine iksir ve hile katıldığından Mevleviler bu zikre sıcak bakmazlar.

Keramet gayb âleminden oluşarak kendini dünyada gösterir ve etki eder.

Mevlana Hazretlerinin “ Ne soğuk” sözü ile mübarek eşi kendinden soğukluğu giderememiştir.

Herhalde farkı anlamışsınızdır.
Bunda ne hile vardır, nede iksir.
                                 *
RAVLİ

Popüler Yayınlar