23 Aralık 2011 Cuma

HÜSAMEDDİN ÇELEBİ VE REBAB

Mesnevi Han ve mana bilen, Mevlana Sıraceddin Hazretleri (Tanrı’nın rahmeti üzerine olsun) anlatmıştır ki:

Mevlana Hazretleri, bu aldatıcı âlemden, neşe ve sevinç âlemine göçtüğü vakit kibirli ve kötülükte bulunan kimselerin büyükleri kıskançlık ve inkârları (Veliliğinin) yüzünden Kadı Sıraceddin’in (Tanrı rahmet etsin) mahkemesinde büyük bir toplantı yaptılar.

Çelebi Hüsameddin Hazretlerini de oraya çağırdılar ve hep birden ondan yüz çevirip:
“ Rebab çalmak haramdır.
Sema etmek caiz değildir” diye itirazda bulundular.

Kadıların kadısı((Kadi’l- Kudat) Sıraceddin de:
“ Evet, din imamları ve İslam bilginlerinin dediği doğrudur.” Buyurdu.

Sonra Çelebi Hazretlerine dönerek:
“ Bu hususta sen ne diyorsun? Diye sordular.

Çelebi:
“ Ben de sizden soruyorum.
Sizin gözleriniz Musa’nın asasını bir değnek mi, yoksa bir ejderha olarak mı görüyor? Dedi.

Orada bulunanlar bu soruya hiç cevap veremediler.

Sonra kendisi:
“ Bizim rebabımız da nihayet yüzüne bakılmayan ve bir köşeye atılan bir tahta parçası idi.
Mustafa’nın sırlarının mazharı ve zamanın Musa’sı olan Mevlana’mız bu tahta parçasını seçti.

 Ona nihayet nazarı ile baktı.
Bu rebap, onun elinde ejderha oldu.

Bütün hilekârların hayal iplerini yuttu.
Binaenaleyh böyle korkunç bir ejderhanın önünde cüret etmek, ulu orta ilerlemek ve cesaret göstermek uğursuzluktur.

Olmaya ki günün birinde birdenbire kükreyip sizin bütün akli ilimlerinizi, hükümlerinizi bir nefeste yutsun.

Bu hiç kimseye aman vermez.
İnsanı helak eder” dedi ve şu beyiti okudu:

“ Onun sureti (Görüneni) asa, batını (Görünmeyeni) ejderha gibidir.
O ejderhanın boynunu, yağlı bir av gibi yakalar”

Onun nazarının iksirinden, haramlığı helale tebdil (Başka bir hale geldi) oldu.
Rebab da kabul ehlinin makbulü oldu.

ŞİİR:
“ İlletli (Hastalıklı) bir adamın tuttuğu, illet (Hastalık) olur.
Ermiş bir kişi ise, küfrü tutsa, şeriat (Dini kural) olur.”

Bunun üzerine halk arasında bir feryat koptu.
Hepsi onun bu sözlerine aferinler de bulundular ve onunla çekişmek için hazırlananlar tövbe ve istiğfar ettiler.

Az bir zamanda o topluluklardan bir kişi kalmadı.
Hepsinin adları şanları kayboldu.

Bu hal gittikçe kuvvetlenip her tarafa yayıldı.

ŞİİR:
“ Bütün topluluklar bu yüzden ziyan olup gittikleri halde, bu topluluk daha da ateşlidir.
Lâmekân (mekânsızlık âlemi) da öyle bir sıcaklık madeni vardır ki,
Yedi cehennem, onun kıvılcımı yanında bir duman gibidir.

                                        ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ Şark İslam Klasikleri 29
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Neler öğrendik:
1.    Mevlana Hazretlerinin dostlarının kuvvetli olduklarını, bırakılan manevi mirasa sahip çıktıklarını, düşmanlık edeceklere kendilerine ezdirmediklerini öğrendik.
2.     Hüsameddin Çelebi Hazretlerinin mantık ve muhakeme ve ikna etmekte üstün olduğunu öğrendik.
3.    Görünmeyen bir âlem olduğunu (Gayb) ve bu âlemin dünyaya etki edince aklın almayacağı işler yaptığını öğrendik.
4.    Sadece akıl yönünden gören bilginlerin gizli kuvvetleri göremediğini, bilemediğini, değerlendiremediğini, yararlanamadığını öğrendik.
5.    Tanrı dostlarına düşmanlık yapmamamız gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Görünmeyen âlemle ilgilenmeyenler doğal olarak yok hükmünde davranırlar, akıl erdiremedikleri için de gaybı Tanrı bilir, başkası bilemez diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışırlar.

GAYB

İnsanın baş gözüyle görmediği ve duygularıyla duyamadığı şeye denir.

İki türlü gayb vardır.
Birincisi:
Tanrı tarafından bilinen ve insan tarafından bilinmesi mümkün olmayan gayb.(Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez.)
(EN’AM Suresi 59)

İkincisi:
(O iman edenler ki görmediklerine ‘gayb da olanlara’ inanırlar)
(BAKARA Suresi, 3)

Ayetinde buyrulduğu gibi görülüp duyulmayan ve fakat akıl ve bilgi yolu ile varlığına delil bulunan, Tanrı’nın zatı sıfatı ve ahretin durumu gibi olan gayb.
                                   *
RAVLİ

Popüler Yayınlar