8 Aralık 2011 Perşembe

ŞEYH SELAHADDİN VE NUR ÇEŞMELERİ

Sultan Veled Hazretlerinden nakledilmiştir ki:
Bir gün, Şeyh Selahaddin, baban hazretlerine:

Benim içimde örtülü nur çeşmeleri vardı, fakat benim ondan haberim yoktu.
Sen benim gözümü öyle açtın ki, bütün o nurlar gözümün önünde deniz gibi coştular “ dedi.

                                           
                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Neler öğrendik:
1.    İnsanın içinde örtülü nur çeşmeleri olduğunu, çok kişinin bundan haberi olmadığını öğrendik.
2.    Bir büyüğün bu örtüyü (Perdeyi) kaldırıp, (Kalb gözünün görmeye başlaması) görmemizi sağlaması gerektiğini öğrendik.
3.    Kendisini hazırlayanın örtüsünün kaldırıldığını öğrendik.

İşte böyle yaren,
İçindeki pınarın görünür olması ve doğru kullanılması için bir büyüğün seninle ilgilenip yardım etmesi gerekir.

Bu nur pınarı içinden çıkan nur, kendimizi buna uygun ve doğru bir kap yapar hazırlarsak akmaya devam eder ve etrafımızda gölleşir.

Gerekli özeni göstermezsek nur kendini gösterir kaybolur.
Ben gördüydüm, ben bildiydim, ben duyduydum diye aynı şeyi yıllarca söylersin.

Oysa o pınar akmaya, coşmaya, göllenmeye, çeşitliliğe hazırdır.
İlgilenmezsen, uğraşmazsan içinden gelir tekrar geldiği yere gider.

Yaren,
Yüzeysel bir açıklama yapabiliyoruz.

Ancak verileri birbiriyle irtibatlarsan (Bir haline geliştirirsen) (Tevhid) bu nur çeşmesini akıl ve düşüncende şekillendirip görebilirsin.

Buna kavuşmak için acele etmemeliyiz, konuları okumaya devam ederek kimyamızın damla-damla değişmesini sağladıktan sonra olur.

Hazreti Mevlana’nın havuz misalini hatırlamalıyız:
Öğrendiklerimizi ezberlemeye ve akılda tutmaya uğraşmadan daha çok bilgi edinerek o havuza atmalıyız.

Çoğu kez ne olduğunu tam anlamayız, akıl erdireniyiz fakat bir müddet sonra “ FAŞ” dediğimiz bir parlamayla her şeyin hakikatini olduğu gibi görmeye başlarız.

Gönlümüzü bir büyüğümüze bağlayarak onun maneviyatından ve yardımından yararlanmayı unutmamalıyız.
Kendi çabamız hazırlık seviyesindedir.

Bir büyüğe bağlı olmazsan akıl ve düşüncence oluşturduğunu gerçek gibi algılayarak yoldan çıkar kendini ve onca uğraşını mavf edersin.

Bu yol; hakikati arama, bulma, fayda sağlama ile kendi varlığını Tanrı varlığında yok etmektir.

İnşallah nasip olur, kolay olur.

KALP

Çevirme,
Döndürme,
Bir halden bir hale sokma,

Gönül,
Dil,
İlahi hitabın duyulma yeri ve muhatabı,
Marifetin kaynağı,(Allah’ı bilmek ve sevgisini kazanmak)
İrfanın kaynağı,(Kâinatın sırlarını bilme, anlama)

Keşif yeri,(Açma, meydana çıkarma, gizli olanı ortaya çıkarma, anlama, bir şeyin olacağını önceden bilme)
İlham bölgesi,(Allah tarafından insanın gönlüne bir şey doğması)

Allah’ın evi,
Yere ve göğe sığmayan Allah’ın içine sığdığı yer,
Görünmeyenin aynası,
Görünmeyeni gören göz,
İlahi isim ve sıfatların en mükemmel şekilde kendini gösterdiği yer,
                        *
Tanrı, Ruha mensup olan kalp ile nefse ait olan vücudu birleştirdi.
Kalp, vatanı olan Ulvi âleme gitmek ister.
Nefs, Süfli âlemin hazları ister.

Sol memenin altında büyük kozalağa benzeyen bir et parçasına yürek denir.
Yüreğin sivri ucunda buğday tanesine benzeyen siyah bir nokta vardır.

Bu nokta, iç alemin güneşi, cihanın ruhu ve insan aleminin arşıdır ki adı  “Cinan” dır.

İnsan ruhunun başlangıcı bedenin sultanı ve külli aklın (bütün akıl) halifesidir (yerine iş yapan).
Bu noktanın şanı görünüşünde değil, sırrındadır.

Onun sırrına eren insanlıktan çıkıp Meleküt âlemine (Ruhlar ve melekler âlemine) yükselmiştir.
Gözlerin göremeyeceğini görüp ilahi topluluğa dâhil olmuştur.

Bu nokta, ilk akıl ve mükemmel ruh olan en büyük noktanın karşısında kâmil insanın aynasıdır.

İlahi nur ışığının müminin kalbine aksettiricisidir.

Hayvani ruh uyurken o çalışıp görür ve bedenin diğer organlarının hayat ve canını teşkil eder.

Yürekteki bu siyah noktanın akıl almaz sırrı insanın hakikati ve ruhi revanisidir (Değerli yeridir) ki Allah’ın bir emridir bu.

Kalp bir et parçası ise de, içi ilahidir, Allah’ı bilme ve sevme makamıdır.

Büyüklük ve şerefi bu özelliğindendir.
Kalp aynası cilalı (Dünya ve ahiret isteklerinden arındırılmış) olursa onda ilahi nur ve sırlar belirir.

Bu cila:
Gerçek ilim,
Şeraitle (Dini kurallar) uygulama ve
İffet (namuslu ve şerefli),
Takva (Allah’ın cezalandırmasından korkmak),
Zikir (Allah’ı anma) ve
Murakabedir (İç âlemine yönelip düşünceye dalma).
Böylece cilalanıp temizlenen kalp ise Allah’ın evidir.

Kalp nurani bir cevher olup iki yüzü vardır.
Biri ruhlar âlemine bakar.
Diğeri cisimler âlemine bakar.

Ruhlar âleminden aldığı firuzatı (Sevinci, mutluluğu, ferahlığı, uğurluluğu, iyi bahtı) cisimler âlemine nakleder.

Cenab-ı Hakka yönelme ve masivadan (Allah’tan başka her şeyden) uzaklaşmakla cilalanmış olur.

Kalbin faziletleri:

Cenab-ı Hak kalbe bakar.

Bütün beden his ve kuvvetler ve azaların reisidir.

Akıl, marifet, ilim, niyet, iman, hikmet ve güzel ahlakların kasa ve kalesidir.

Bütün hatıraların kaynağı ve hedefidir.

Yaralanan kalbin tedavisi güçtür.

Gözle görülmeyen hastalığı çoktur.

İmanın sıhhati,
Müminle Münafıkın farkı,
İbadetlerin kabulü, 
İnsanların insaniyeti kalple meydana çıkar.

Kalp havatır (Hatıralar, fikirler, düşünceler) ve hallerin kubbesi olup, ilahi, meleki, şeytani ve nefsanî bütün hatıra ve haller bu kalp kubbesine akseder.

Yağmur gibi yağan ve oklar gibi atılan bütün hatırat kalbe hücum eder.
Kalp ibadet ve malumat aynasıdır.

Bütün aza ile yapılan ibadetler ve bütün özelliklerle bilinen bilgiler kalpte bulunur ve kalp aynasında görülür.

Kalp insan hassalarına ait nehirler gibidir.
Kalp Cenabı Hakkın tecelli yeri ve cilalı aynasıdır.

Kalbin sürçüp kayması kasvet (Katılık, sertlik, merhametsizlik, acımasızlık, sıkıntı, gönül darlığı), kalp hastalığı ve küfürdür.

Kalbin halleri de:
Arzuları kısmak,
Teenni (Yavaş gitme, yavaş hareket etme, ilerisini düşünerek acelesiz dikkatli davranma),
Nasihat,
Huşu (Tanrıyı övme kendini aciz ve aşağı sayma) ve
Tevazudur( Alçak gönüllü).

Kalbin tabakaları da şunlardır:
1.    İslam mahallidir.
2.    İman merkezidir.
3.    Muhabbet yeridir.
4.    Cenab-ı hakkı rüyet (Görme, bakma, görülme) merkezidir.
5.    İlmi ledünni (Tanrı sırlarına ait manevi bilgi) yeridir.
6.    Cenab-i Hakkın cilve yeridir.

Kalbin düzelmesi, iyileşmesi, iyilik yapması, rahat olması, barış içinde olması, dine olan bağlılığın artması için:
1.    Kuran okumak (Adabına uygun olarak)
2.    Ölçülü bir açlık.
3.    Geceleri ibadet etmek.
4.    Seher vakti Cenab-ı Hakka yalvarmak.
5.    İyi ve Salih (Dinin emirlerine uygun hareket eden) kimselerle düşüp kalkmak.
6.    Helal yemek.

Kalbin ölümü de şu on şeyledir ki bunlar duanın da kabul olmamasının sebepleridir:

1.    Cenab-ı Hakkı bilip, emirlerini yapmamak.
2.    Kuran okumak, önerilerini hayatına katmamak.
3.    Şeytanın etkili düşman olduğunu bilip, istekleriyle dost olmak
4.    Peygamberi sevdiğini söyleyip, önerilerini yapmamak.
5.    Cenneti isteyip, giriş koşullarını yapmamak.
6.    Cehennemden korkup, günahları önemsememek.
7.    Ölüm ve sonrası hayatı bilip, hazırlık yapmamak.
8.    Kendi ayıplarını bilip, halkın ayıplarıyla uğraşmak.
9.    Tanrının verdiklerini kullanıp, şükretmemek.
10.                      Ölümleri görüp, kendisinin de öleceğini önemsememek.

Kalp vücut azalarına kuvvetle, güçle, niyetle, fikirle, yetkiyle, özellileriyle, hisle, yetenekle yapmasını emreder.

Bu işlerin yapılması için tembihler ve nasihatler yapar.
Onlarda emredileni yapıp kalbe bildirirler.

Kalbin hastalığı:
Küfür (Allah’a ve dine şeylere inanmamak),
Şirk (Tanrıdan başka şeyleri sevip değer vermek),
Nifaktır (Bozgunculuk).

Bu hastalıklara düşmeden yaşayabilmek gerekir.
Hastalığa yakalanmış ise tedavisini yapmak gerekir.

Bunların tedavisini kişi bu hastalığın farkında olarak düzeltilmesini istemesi ve mürşide başvurması (Kendini Allah’a adamış ve Allah için konuşan doğru yolu gösteren kişi) ile şifa bulur.

Mürşit kalp ve gönül hastalıklarının doktorudurlar.
Allah onlara kalp halini bildirmiş ve tedavi ile düzeltme çarelerini onlara vermiştir.

Ey yaren beynimiz 5 duyunun çalışması yeridir.
Diğer işlemler kalpte olur.

Bu böyledir.
İlle yabancı bir doktorun açıklamasıyla inanıyorsan ömrün yeterse ispatlarlar inanırsın.
Açık olan gerçeği ancak aklı az olan için ispatlamaya çalışırlar.
                                    *
RAVLİ

Popüler Yayınlar