Konya şehrinde Emire adında
itibarlı ve mutekit (dini bütün) bir asilzade
vardı.
Mevlana Hazretlerinin
âşıklarından, candan dostlarından ve muhiplerindendi (sevgi
besleyen dost).
Yüce Kâbe’yi ziyaret etmek maksadıyla
Mevlana’dan müsaade ve yardım dileyip hareket etti.
Bu asilzade hikâye etti ki:
Ulaştığım her konakta, her
yerde ve her şehirde Mevlana Hazretlerini tecessüm (Cisimlenerek
görünme) etmiş görüp şaştım.
Şam’a ulaştığım vakit büyük
mescidin damında dolaştığını ve bana işaret ettiğini gördüm.
Ben bu halin heybetinden
kendimden geçtim.
İkindi namazına kadar
uyumuşum.
Kendime geldiğimiz vakit,
kimseyi görmedim.
Şaşkın ve delirmiş bir halde
yüce Kâbe’ye doğru hareket ettim.
Kâbe’yi tavafla müşerref olduğum
vakit Mevlana Hazretlerinin de tavaf ettiğini ve ayrıca Arafat dağında
münacatta (Allah’a dua etmek ve yalvarmak)
bulunduğunu gördüm.
Konya şehrine ulaştığım vakit
daha üzerimden yol tozlarını gidermeden, durmaksızın elini öpmek şerefine nail
olmak üzere Mevlana’ya gittim.
Dostlardan bir gurubun
oturmuş olduğunu gördüm.
Mevlana “ Evet Hacı Emire,
bil ki Tanrı erleri kudret denizinde bir balık gibi daima dolaşırlar ve
istedikleri yerden başlarını çıkarıp yüzlerini gösterirler.
Muhipleri (sevgi besleyen dostları) nerede isterlerse, onları
bulurlar” buyurdu.
Bunun üzerine ben baş koydum
ve mübarek ayağını öpüp durumu arkadaşlara anlattım.
Mevlana Hazretleri tekrar “ Temiz
itikadı ve tam bir doğruluğu olan her mürit, hiç şüphesiz iki dünyada da külli
ve cüzi her muradına erer ve itikat ettiği kimse onun önünde suret bağlar,
maksadı da ondan hâsıl olur” buyurdu ve bu hususta hoş bir hikâye anlattı:
Geçmiş zamanlarda namuslu ve
temiz itikatlı bir genç vardı.
Onun insan şeklinde yapılmış
çok güzel mermer heykeli vardı.
O genç, bu taştan heykele âşık
olmuştu, ona tapıyordu.
Bu heykelden her istediği
oluyordu.
Genç, heykelin bu hoşluğu
yüzünden ona bir köşe ayırmıştı.
Heykelin azığını hazırlardı,
ona hizmette bulunurdu.
Gencin akranlarından bir
gurup onu kıskandı ve “ Bu genç, hiçbir geliri olmadığı halde hadden aşırı
masrafta bulunuyor, gelen gideni iyi karşılıyor ve hepsine iltifat gösteriyor.
Bütün insanlar da ondan
memnundurlar.
Bu yardım ona nereden? “ Dediler
ve söz birliği ettiler ki, her biri bu genci imtihan etmek için bir toplantı ve
sema tertip etsin.
Toplantı sırası bu gence
geldiği vakit, bu genç tam bir doğrulukla sevgilisi olan mermer heykelin önünde
baş koydu ve “ Ey kardeşim, ey sultanım!
Bir cemaat beni imtihan etmek
ve küçük düşürmek için misafirim olmak istiyor.
İnayet vakti ve yardım
zamanıdır “ dedi.
Onun bu tam itikat (gönülden tasdik ederek inanma) ve niyazı (kendini küçülterek sevdiğini büyütmek) karşısında taş
hemen yarıldı ve anlatılamayacak derecede içinden altın döküldü.
Büyük bir ziyafet verdi.
O cemaat bu hali ondan
sordular.
Genç hikâyeyi anlattı, hepsi
insafa geldiler ve onu kendilerine başbuğ ve kardeş yaptılar.
Şimdi itikat (gönülden tasdik ederek inanma) ve doğruluk sayesinde
bir donmuş nesneden, bir taştan ve bir puttan istenilen bir şey elde edilirse
Artık samimiyet, hakiki ve
temiz itikadın (gönülden tasdik ederek inanmanın)
Tanrı erinden neler vereceğini ve neleri elde etmeği kolaylaştıracağını ve onun
bereketiyle, istenilen şeylerin gözükeceğini düşünün.
ŞİİR:
“ Belki o gıdasını taş puttan
çıkarır.
Bütün küfrüyle beraber sen
onu ibadetten say “
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B.
YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
1. Kâbe’ye giderken Tanrı erinden izin ve yardım almamız
gerektiğini öğrendik.
2. Yardım istediğin Tanrı eri her nereye gidersek gidelim
bize yardım etmek için yakınımızda olduğunu ve kendini belli ettiğini öğrendik.
3. Tanrı erlerine sevgiyle bağlanıp dost olanı nerede
olursa olsun bulduğunu öğrendik.
4. Sevdiğimizi gönülden tam bir doğrulukla tasdik ederek
inanırsak ve kendinizi küçülterek sevdiğimizi büyültürsek yardım alacağımızı
öğrendik.
5. Bir heykelden bunlar geldiğine göre Tanrı erine tam
bir doğrulukla bağlanıp dost olursan sana nasıl yardım edeceğini tahmin
etmelisin.
İşte böyle yaren,
Aşk ile sevip bağlanmanın
kazanımları için fikir veren bir hikâye okuduk.
Cansız bir varlıktan aşkla ve
tam bir doğrulukla yalvararak ve kâfir olarak istediğin zaman bile elde
ediyorsun.
Tanrı erinden isteyişini,
Tanrı bende istiyorum diye meydana getirir.
Tanrı erinden isteyiş şirk
değildir.
Tanrı eri kendini Tanrı’da
yok etmiştir.
O Tanrı erinin adını
söylersin ama o Tanrı ile beraber olduğundan dileğin isteğin Tanrı katından
cevaplanır.
Tanrı yalvarış ahlakı
bahşederse, taşa, toprağa, insana nihayetinde yalvarışın kendine döneceğini
bildiğinden bu huylu doğru kişinin yalvarışını ibadetten sayacağını öğrendik
anladık.
*
RAVLİ