15 Aralık 2017 Cuma

MEVLANA VE TOPRAK GİBİ OL

Bir gün Mevlana hazretleri
Yokluk (görünmeyen âlem),
 İnkisar (beddua) ve
Tevazu (alçak gönüllülük) hakkında vaazda bulunuyor, akli, nakli ve keşfi deliller getiriyordu.

Şöyle ki:
Çam fıstığı, servi, şimşir ve kavak gibi meyvesiz ağaçların başları daima yukarıdadır.
Bunların dalları da yukarıya doğru uzar.

Meyveli ağaçların, meyveli oldukları vakit bütün dalları aşağı doğru sarkar, alçakgönüllü ve zelil olurlar.

Bu yüzden Peygamberimiz (selam ve saygı onun üzerine olsun) son derece alçakgönüllü idi.
Çünkü onun vücudunun ağacı eskiler ve yenilerin meyvesini toplamıştı.

Hiç şüphesiz Peygamberler ve velilerden daha alçak gönüllü, hâki (hikâye eden), fakir ve sabırlı idi.

Nitekim o, “Ben halka boyun eğmek ve onlara iyi davranmakla emredildim.
Hiçbir Peygamber benim kadar eziyete maruz kalmamıştır” buyurmuştur.

Mübarek başını yardıkları ve mübarek dişlerini kırdıkları vakit sonsuz olan keremi yüzünden
“ Ey Tanrım, kavmime doğru yolu göster.
 Çünkü onlar hakikati görmüyorlar.” Buyurdu.

Diğer peygamberler de her zaman kendi topluluklarına lanetler ettiler.
Peygamberimizden daha çok hiç kimse insanların selametini istememiştir.

Çünkü selamet dilemekle Tanrı’nın elçisini hiç kimse geçmemiştir.

Şiir:
“İnsanoğullarının hamuru topraktandır.
Eğer insan toprak gibi alçakgönüllü olmazlarsa insanoğlu değildir.

                                      ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Alçak gönüllü:
Daha aşağı olanları kendisiyle eşit tutan ya da kendi değerini olduğundan aşağı gösteren kişi davranışıdır.
Kibirsiz.
Gösterişsiz.

Neler öğrendik:

1.    Alçak gönüllü olanlar meyveleri toplar.
2.    Sunuş hareketi yukarıdan aşağı doğru yönündedir.
3.    Olgunlaşama süreci aşağıdan yukarı olur, olgunlaşma tamamlanınca kişi başkasına sunacağı meyveler vermeye başlayınca aşağı doğru eğilir ki faydalanmak isteyenler ulaşabilsin diye.
4.    Herkes olgunlaşmış olanı alır, ham olanı olgunlaşsın diye kendi haline bırakır.
5.    Halkın gerçeği, doğru yolu göremediğini anladık.
6.    Halka doğru yolu sabırla göstermek gerektiğini öğrendik.
7.    Gerçeği görmek için Tanrı’nın yardım istemenin gerektiğini öğrendik.
8.    Tanrı yardımı gelmesi için de kendimizi alçak gönüllü olmaya hazırlamamız gerektiğini öğrendik.
9.    Peygamber efendimize alçak gönüllü olmasını Tanrı emrettiğini ve bu güzel huyla bizlere örnek olduğunu öğrendik.
10.                      Halktan gelen eziyete katlanmamızı ve iyilikle cevap vermemiz gerektiğini ve Tanrı’dan yardım istememiz gerektiğini, bu yardımın gelmesi için de sabırla beklememiz gerektiğini öğrendik.
                               *

Hatıra:
Antalya Oyak sitesi yanında küçük bakkal dükkânı işletirken.
İki mezarlık görevlisi geldi.
Yüzleri hayretler içindeydi.
“ Hayırdır ne oldu da böyle oldunuz” diye sordum.

“17 Ağustos 1999 depreminde ölen iki kişi geldi.
Ailesinden çok az kişi olduğu halde mezara indirmek işi bize düştü.

Tabut açıldığında dayanılmaz bir koku başladı.
Cenazenin başında hiç kimse kalmadı, kokudan dolayı uzaklaştılar.

Kusmak için kendimizi zor tutuyorduk.
Bir de dar bir alan olan mezarda o kokunun yoğunlaşmasıyla kusarız da cenazenin temizlenip tekrar kefenlenmesi gerekeceğinden işin uzatılmasını da istemiyorduk.

Cenazeyi mezara indirir indirmez toprağa koyduk ki o fena koku kalmadı.
Nasıl olur da bu kokuyu toprak anında etkisiz hale getirir diye anlamaya çalışıyoruz” dediler.

İşte böyle rağmen kokusundan kimsenin yanına yaklaşamadığı cesedi toprak, fena kokusundan kurtarıp hemen onu kendi varlığına, özüne kattığını görüyor, anlıyoruz.

İşte böyle yaren,
Bunu iyi anlamalıyız.
Yakın akrabalarının bile uzaklaştığı durumlarda toprak gibi onu kötülüklerden arındırarak yeniden bünyene katmalısın.

Yani kaçmak, uzaklaşmak, yok saymak gibi olan bir durumda korkakça davranma, bana bulaşmasın, ismim kirlenmesin, adım bu kişiyle anılmasın demek yerine özüne katarak senden olan biri yapmalısın.

Yanlışlar içindeki bir kişiye neden doğru yolu göstermiyorsun?
Neden, fenalıklara bulaşmış, yalnızlık ve çaresizlik kalmış birisini kurtarmıyorsun?

Yaren bu yaklaşımında çok dikkatli olmalısın, sen doğruları öğretirken, özünden bir şeyler verirken fenalığın tesirinde kalıp yolunu kaybetmeyesin!  

Düzelmek isteyeni düzeltebilirsin.
Doğru yolu arayana doğru yolu gösterebilirsin

Kendi yanlışlığını doğru zannedene kontrol edebileceğin, sana zarar veremeyecek bir mesafeden izleyip ona hissettirmeden doğru olanı göztermelisin.          
                                   *
Babam Müftü Fehmi Bayraşa’nın dedem Hacı Ali Dede ile ilgili anlatılan hatırası (Her ikisi de nur içinde olsunlar)

1: Hikâye.

Afyonkarahisar Mevlevi tekkesine bir genç gelir.
Tekkenin Aşçıbaşısı (Şeyhten sonra ki adamdır, tekkenin bütün işlerini yapar, dervişliğe kabul eder ve yetiştirir) Hacı Ali Dede’ye derviş olmak istediğini bildirir.
Genç “Beş vakit namazımı kılarım, orucumu tutarım, Allah’ın emrettiklerini yaparım, onun için derviş olmak istiyorum” der.

Hacı Ali Dede de “ Sen ibadetine ve işine devam et, ara sıra da sohbetimize gel” diyerek dervişliğe kabul etmez.

2. Hikâye:

Afyonkarahisar Mevlevi Tekkesine bir orta yaşlı gelir.
Hacı Ali Dede’ye “ Ben eşkıyalık yaptım, tövbe etmeye ve doğru yol tutmaya geldim” der.
Dede bir tokat vurur.
Eşkıya hiç tepki vermeden saygıyla verilecek hükmü bekler.
Sonra dede sen derviş olursun, biz de sana yardım ederiz der ve sarılır, çileye alır.

(Çile: 1001 gün uf bile kendi kendine demeden tekkede hizmet etmektir, uf derse veya pişmanlık veya sevgisiz bir şey yaparsa sıfır kabul edilerek o kişi yeni baştan 1001 gün hizmete tekrar başlar.)
                                    *

RAVLİ                                                 

Popüler Yayınlar