Bir gün Mevlana’nın
sohbetinde bulunan müritler:
“Zamanının büyükleri ve
emirleri şehrin şeyhlerine sık-sık gidiyorlar.
Fakat sizin ziyaretinize az
geliyorlar.
Acaba bunun sebebi nedir?
Yoksa bunlar sendeki bu
büyüklüğü görmüyorlar mı?
Bu sırlara karşı gözleri
kapalı mıdır” dediler.
Mevlana” Siz onların yalnız
gelmemesini görüyor, öte taraftan gönderilmemelerini görmüyorsunuz.
Çünkü eğer onlara da bizim
tarafımıza yol vermiş olsak sohbetimize susamış olan dostlarımıza yer kalmaz”
buyurdular.
Bunun üzerine sabah olunca
Sahib Fahreddin, Muineddin Pervane, Celaleddin Mustevfi, Emineddin Mikail,
Taceddin Mutezi, Evlad-ı Hatir, Melik-üs-Sevahil Bahaeddin, Caca’nın oğlu
Nureddin, Mecdeddin Atabek Vs. (Tanrı onların
topraklarını iyi etsin) gibi şehrin bütün emirleri hep birden
Mevlana’nın ziyaretine geldiler.
Medresenin sofası ve odaları
öyle doldu ki, müritlere yer kalmadı, hepsi dışarı çıkmaya mecbur oldular.
Mevlana o gün bunlara o kadar
ilahi bilgiler, latif ve zarif şeyler nakletti ki, sahifelere sığmaz.
Bunların susuzluklarını öyle
giderdi ki hepsi Tanrı’nın şarabından mest oldular.
O gün müritlerine hiç iltifat
etmedi.
Bundan dolayı dostlar tarif
olunamaz derecede incindiler.
Emirler gittikten sonra
dostlar feryat ederek Mevlana’nın ayaklarına kapandılar ve
“Biz bu gün bilgi ve hakikat
rızkından mahrum kaldık” diye şikâyette bulundular.
Mevlana merhamet buyurup
onların gönüllerini aldıktan ve teskin (sakinleştirdikten) ettikten sonra
“Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak ancak,
Yoksullara,
Düşkünlere,
(zekât
toplayan) memurlara,
Gönülleri (İslam’a) ısındıracak olanlara,
Kölelere,
Borçlulara,
Allah yolunda çalışıp cihad
edenlere,
Yolcuya mahsustur.
Allah pekiyi bilendir, hikmet
sahibidir)
(Tevbe suresi 60)
Okudu ve” Koyunun sütü nasıl
yavrusunun hakkı ise, bizim sırlarımız ve bilgilerimiz de hakikatte bizim
dostlarımızın hakkı olmakla beraber başkalarını da bunun feyiz (artan, çoğalan) ve bereketinden faydalanabilirler.
Bu bizim dostlarımızın,
emirlerin ziyaret etmemelerini hoş görmemelerinden oldu.
Eğer emirler de bizim
ziyaretimize sık-sık gelseler dostlarımızın buna dayanamaz ve razı olmazlardı.
Binaenaleyh bize lazım olan,
onların halkın işleriyle meşgul olmaları ve dervişlere zahmet vermemeleri için
da etmektir.
Ta ki, bu manevi helal rızk
ve Tanrı’nı yücelik ve ululuk nuru yalnız bizim dostlarımızın hakkı olarak
kalsın” dedi.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B.
YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
1.
Ziyaret işleri
aksatmayacak şekilde olmalıdır.
2.
Sevdiğin
bağlandığın tamamen senin malın gibi düşünmemelisin, onun özeline saygı
duymalısın.
3.
Saygı ve sevgi
duyarken sanki kıymetli bir şey sahibi gibi kıskançlık yapmamalısın.
4.
Verici olan
birinin hep sana vermesini beklememelisin.
5.
Verici olanın
taksim etmesine razı olmalısın.
6.
Hak edişi istemek
doğrudur ama verilene de razı olmak gerekir.
7.
En kıymetli olan manevi
helal rızık ve Tanrı’nın yücelik ve ululuk nurunu en değerli olarak bilmeliyiz,
verilene razı olmalıyız.
8.
Bazı şeyler
azar-azar verildiğinde fayda sağlandığını bilmeliyiz.
9.
Tanrı’nı hisse
olarak ayırdığının bize er geç geleceğini bilip acele etmemeliyiz.
*
RAVLİ