10 Aralık 2017 Pazar

MEVLANA VE FAKİRLİĞİN SÜNNETİ

Şeyh Mahmud-u Neccar anlatmıştır:
Mevlana Hüdavendiğar Hazretleri daima şeyh Muhammed Hadim hazretlerinden “ Bu gün evde bir şey var mı?” diye sorardı.

Eğer şeyh Muhammed “ Hiçbir şey yok” derse sevinir, şükürler ederdi ve “ Tanrı’ya hamdolsun bu gün evimiz peygamberimizin evine benziyor” derdi.

Eğer Muhammed Hadim “ mutfak hazır ve eksik bir şey yok deseydi, Mevlana kızar ve “ bu evden Firavun kokusu geliyor” derdi.

Derler ki, onların hizmetinde asla mum yanmazdı.
Işık olarak yalnız çerağ vardı;
Çünkü bunlardan mum, kıralar için, çerağ ise fakirler içindir.

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Neler öğrendik:                                     
1.    Peygamber efendimizin fakir yaşamına uyarak ruhsal bütünlük sağlamamız gerektiğini öğrendik.
2.    Tanrı’nın sevgilisinin fakirliği neden seçtiğini anlamaya çalışmak için benzer bir yaşamı yaşamalıyız ve hatırdan çıkarmamız gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,
Fakirliği sevmemiz ve uyum sağlamamızla daha iyi anlayabiliriz.

Fakirliği sever ve benimsersen:
Nefsinin hükmünden kurtulursun.
Benlik duygusundan kurtulursun.
Malına, parana bekçilik ve hizmet etmekten kurtulursun.
Sahip olduğundan oluşan gururdan kurtulursun.

Yaren burada bizlere öğretilmeye çalışılan şudur:
Fakirliği sever ve benimsersen bakacaksın ki hiçbir şeyin sahibi biz değilmişiz gerçeğine ulaşmamız içindir.
Her şeyin gerçek sahibinin Allah olduğunu anlamamız ve kavramamız içindir.
Biz Allah’a muhtacız, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir gerçeğini iyi anlamamız içindir.

“ Ey insanlar!
Allah’a muhtaç olan sizsiniz.
Zengin ve övülmeye layık olan ancak odur”
(Fatır suresi, 15)

Bu ayetin hakikatini anlamak için fakirliği sevmek gereklidir.
 Peygamber efendimizin “ Ben fakirlikle öğünürüm” diye buyurmasıyla bize fakirliği sevmemizi ve ne anlama geldiğini bilmemiz gerektiğini işaret etmiştir.

Yaren bu konuyu iyi anlayalım ki yanlışa düşmeyelim:

İnsana layık olan, ihtiyacı oranında dünyaya çalışmak, Tanrı hazinesinden zenginlik verilirse de şükretmektir.

Cenab-ı Hak herkese layık olduğunu verir.

Zenginliğe layık olana fakirlik verse, o kişi yolu kaybeder.
Fakirliğe layık olana zenginlik verse o kişi de azar.

Aslında dünya çalışmasını ve kazanımına karşı olmak değil, dünyanın sevgisini gönlünden çıkartmak gerekiyor.

Yani dünyalık elde edişin azlığı çokluğu önemli değil.
Bir elinden gelir öbür elinden gider.

Peygamberimiz “ İyi adam için iyi mal ne iyidir” buyurmuştur.

Fakirin ilacı sabır ve kanaat, zenginin ilacı ise şükürdür.

Fakirliğin en kötüsü aç gözlü olmaktır ki bunların gözünü ancak toprak doldurur.

Diğer bir anlatımla sınır koyamazlar, nerde duracaklarını bilemezler, ihtiyaç ile isteği birbirinden ayıramazlar.

Şu misal verilir:
“ Geminin içindeki su geminin batmasına, geminin altındaki su ise yüzmesine sebep olur”

Yani, paran, pulun, malın mülkün senin altında ve hizmetinde olmalıdır, onlar çoğalmak için seni ayakları altına almamalıdır.

Farkında olarak kontrol eder durumunu korumalısın.

Sabrı anlamayı ve sabrı yaşamayı öğrenerek böylece mantığına varmalısın.

                                     *

RAVLİ

Popüler Yayınlar