10 Aralık 2017 Pazar

MEVLANA VE BİLGİÇLİĞİ BIRAK GÖRENLERDEN OL

Şemseddin-i Mardini anlatmıştır:
Bir gün din adamları arasında şu olayı anlattı:

Bir gün Mevlana’nın medresesinde büyük bir toplantı olmuştu.
Bütün emirler ve büyükler orada idiler.

Hararetli bir sema oluyordu.
Bizim medresemiz de o civarda idi.

Onların her tarafa yayılan bu cuş ve huruşundan (taşıp coşma) rahatsız olmuştum.
Yerimden kalktım adi ve sade bir elbise giydim, halkın ve atların kalabalığı arasından geçerek medreseye girdim.

Halkın arasında bulunan bir köşeye oturup Secde suresini okumakla meşgul oldum.
Secde ayetine geldiğim vakit, Mevlana hemen kalkıp secde etti.

Ben kendi kendime “ Bu, her halde bir tesadüf olsa gerektir” dedim.
Bundan sonra başka bir sure okudum, bu surede hangi secde ayetini okuduysam Mevlana’nın hemen kalkıp secde ettiğini gördüm.

O zaman bende Mevlana’nın mübarek gözlerinin Levh-i Mahfuz’a doğru aşılmış olduğuna kanaat getirdim.

Levh-i Mahfuz da onun anlayış dolu olan iç âlemidir ve (Kalbi gördüğünü yalanlamadı) (Necm suresi 11) işareti de bundan ibarettir.

Ben bu düşünce ve hayret içinde iken Mevlana geldi, yakamdan tutarak çeke-çeke beni yanına götürdü ve

 “ Bu secdeler alelade halkın secdeleri değildir.
Saadet ehlinin secdeleridir.

Sen bundan sonra bilgiçliği bırak, görenlerden olmaya bak.
Artık bundan fazla Tanrı erlerini imtihan etmek haramdır” buyurdular.

 Ben, bu hal karşısında kendimden geçtim, aklım başıma geldiği vakit, elbiselerimi yırtarak kendi kendime “ Ey böyle mana nurlarını görmekte gözü kapalı kalan zavallı Şemscik!

Ne zamana kadar perde altında kalacaksın; defalarca deliller ve hüccetler (ispat eden şeyler) gördün, fakat sen güçsüz olduğun için dünyanın gördüğünü görmemezlikte bulundun” dedim.

Sonra ağlaya-ağlaya yavaşça oradan çıkıp evime geldim.
Bütün talebe ve kalabalığımı topladım, geceleyin Mevlana’nın evine gittim.

Medreseye yaklaştığım vakit, şeyh Muhammed Hadim’in kapıyı açıp bizi karşıladığını gördüm.

Ben ona “ hayır ola”  dedim.
Muhammed Hadim “ Mevlana Hazretleri dostlardan bir gurup geliyor, kapıyı aç, onları karşıla “ buyurdu” dedi.

Ben içeri girince ayakkabıların çıkarıldığı yerde Pay-i macanda (Ayakta, el bağlı, baş kesik vaziyetinde duruş) durup günahımın bağışlanmasını istedim, ileri varıp yüz binlerce yalvardım yakardım, şefaatler diledim, mübarek ayaklarını öptüm, onlara yüzümü gözümü sürdüm ve ona halis bir mürit oldum.

O mübarek ferecesini bana giydirdiği vakit ruhumu bir ferahlık ve neşe kapladı.
                                *
Mevlana Hazretlerinin istiğrakı (iç âlemine dalmak) o derecedeydi ki, yolda giderken pabucu birdenbire bir çamura batıp kalsaydı, onu olduğu yerde bırakır, yalınayak yürüyüp giderdi.

Eğer bütün fakirler bir şey dilenmek üzere onun karşısına çıksalar, sırtından ferecesini, başından sarığını, vücudundan gömleğini, ayağından pabucunu onlara verip yürürdü.

                                          ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***
Neler öğrendik:
1.    Mevlana Hazretlerinin kalbiyle gördüğünü öğrendik.
2.    Bilgiç davranmamız gerektiğini öğrendik.
3.    Görenlerden olmamız gerektiğini öğrendik.
4.    Tanrı erlerinden bir işaret gördüysen onu sınamaya gerek duymadan inanıp kalbimizi bağlamamız gerektiğini öğrendik.
5.    Herkesin gördüğünü görememek körlük olduğunu ve kişinin perdenin altında kaldığını öğrendik.
6.    Bizde üstün kişileri görmezlikten gelirsek yanlış olacağını öğrendik.
7.    Hatanı gördüğün vakit alçak gönüllülükle düzeltme yoluna gitmemiz gerektiğini öğrendik.  

İşte böyle yaren,
Edindiğin bilgi sende görüşe yönelmediyse, kişilik sorunlarından dolayı ilerleyişin tıkanır.

Farkında olarak kendini bilginin görüş oluşturmasına yöneltmen gerekir.
Edindiğin bilgi yaşamın her alanında kullanabilir olması seviyesinde olursa görüş sahibi olabilirsin.

Bilgiyi edindin.
Doğru kaynaktan ve her zaman geçerli olduğuna inancın tamam oldu.

Kendinde uygulamasını yaptın.
Faydalı olduğunu da gördün, inandın.

Bu bilgi ve deneyimini kullanarak mevki, makam ve çıkar sağlamaya yöneldiysen: Gelişmen durmuş, sanılarla ve kişilik problemleriyle yaşarsan geriye doğru dönüş yaparsın.

Edindiğin bilginin daha ileri gerçek oluşunu ve sırrını aramaya devam edersen düşünce kademesine geçersin.

Yani: Bu gerçeklik bütünlük içinde ne ifade ediyor?
Yalnız başına ne ifade ediyor sorusunu kendine sorarak cevap ararsın.

Buradan bütüne doğru gidersin veya bilgi bütün halinde sunulmuşsa Vahiy gibi bütünden gelerek yalnız başına ne ifade ettiğini anlarsın.

Bütüne gidiş ve bütünden gelişlerden sonra parçaları başka bir alana taşıyarak ve bir araya getirerek yeni anlamlar keşfetmeye çalışırsın.

Bu çalışmalar zekânı en üst seviyede kullanmana imkân verir.

Bilgilerin her ne kadar farklı alanlar da olsa da bütünlük içinde birbiri ile ilişki içindedir.

Bu çalışmalar ilahi âlemi anlaman için gereklidir.
İman ve inanç çok kısa zamanda büyük mesafeler kat ettirir.

Başkasının görüşünü taşıyor ve naklediyorsan kendi görüşün oluşmamış demektir.

Dikkat et Mevlana hazretlerinin birkaç sözünden başka sözü meydanlarda dolaşmaz.
Çünkü onun sözleri içseldir.
Yani alır, hazmeder kanına karıştırır sonrada ne aldığını unutursun.
Ezberleyip tekrar etmezsin.

Hazreti Mevlana’nın sözleri böyle olduğundan her yanında olan sözlerini yazarak kalemle kâğıda yazarak sözü hapsetmişler ve günümüze gelmesini sağlamışlardır.

İşte böyle yaren,
Okursun, öğrenirsin.

Ne öğrendiğini sorsam bilmezsin.
Ama gittikçe sana olgunluk veren bilgilerle donatılmaktasın.

Sen başkasına anlatmak zorunda değilsin, görevin de değil.
Olgunlaşabildiğin kadar olgunlaş.

Anlamadıkların bir gün flaş patlaması gibi kendini gösterir.
Mevlana’nın öğrenim metodu kavramlar üzerinden ve beyin kimyanı değiştirerek bilginin kalıcı olması sağlanır.
                        *

RAVLİ

Popüler Yayınlar