Bir gün Mevlana Hazretleri;
“ Bizim makbulümüz olan her
söz bizim sözümüzdür.
Nitekim yüce Tanrı Mecit (Şan
şeref sahibi) olan Kelamında (Yani Kuran’da) “ Ben sizin yüce Rabbinizim”
(Nazi’at suresi 24)
buyurmuştur.
Her ne kadar bu söz
Firavun’dan naklen söylenmiş ve bir mahlûkun sözünün namazı bozmaması lazım
gelirse de, Yüce Tanrı onu zikretmiş ve Kuran’ı Mecit’te söylenmiş olduğu için
bu söz namazı bozmaz.
Çünkü o, Tanrı’ya
mütealliktir (Tanrıya bağlı, asılı, ilgili olan).
Binaenaleyh (bundan dolayı) bundan
açıkça anlaşılıyor ki, ulu Tanrı Hazretlerinin beğendiği, hoş ve makbul gördüğü
her şey ona mütealliktir.
Böylece mahlûkun Tanrı
tarafından nakledilen sözü namazı bozmaz, Tanrı’ya ait olan bir sözü
Peygamberlerden veya velilerden beşeri bir mahlûk (değersiz bir insan) söylemiş
olsa, o söz yine Tanrı’nın sözü sayılır.
Nitekim buyurmuştur.
ŞİİR:
“ Kuran Peygamberlerin dudağından
çıkmışsa da, her kim onu Tanrı söylemedi derse kâfirdir. “
“ Abdullah’ın boğazından çıkmış olsa da o ses Tanrı’dandır.”
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
Mevlana’nın beğendiği her
sözü sahiplendiğini öğrendik.
Namaz kılarken ayette geçen
mahlûk, firavun, iblis vb. sözler namazı bozmayacağını öğrendik.
Söz kime aitse kim söylerse
söylesin ilk sahibine aittir.
İşte böyle yaren,
Sözün sahibi değerliyse o söz
de değerlidir e değerli olan sözünü ebediyen sahip çıkar.
Sözün sahibinin adını
söylediğin zaman sana hırsız denmez.
Yok, eğer, sözü bilerek ve
isteyerek ufak değişiklerle sahip olmaya kalkıyorsan hırsızlar topluluğundan
olursun.
Ama ilim her nerde bulursan
almamızı, müminin yitik malı olduğunu Peygamberimizden öğrendik.
Burada dikkat etmemiz
gerekenin sözlerden faydalanmak olduğunu ama sahiplenmemizin yanlış olduğunu
öğrendik, anladık.
*
RAVLİ