Pir adında bir Mecusi (ateşe tapan)vardı.
Bu adamın Mecusilikte tam bir gayreti, büyük bir taassubu (taraftarlığı) vardı.
Yolculara canla başla dostluk
edip malından bir köprü yaptırdı.
Din padişahı Sultan Mahmut,
kutlu bir yolculuktan dönerken o köprüyü ulaştı.
Yol üstündeki o güzelim
köprüyü gördü.
Köprü hem güzeldi, hem de
yerindeydi.
Birisine bu yüce bir hayır
dedi, kim böyle bir köprüyü yaptırdı ki?
Dediler ki:
Pir adında bir Mecusi
yaptırdı.
Sultan Mahmut hasedinden (kıskançlığından)
oraya konakladı.
Piri huzura çağırttı,
gelince:
Sen pirsin ama iman ehline
düşmansın.
Gel de bu köprüye ne kadar
altın sarf ettiysen tamamıyla benden al
Çünkü mecusisin.
Kalbinde hamd (Tanrı’ya şükretme) ve minnet (İyilik
yapana karşı gönül borcu duymak) yoktur.
Dinin olmadıkça bu köprüden
ne fayda var sana?
Verdiğim parayı kabul etmez,
aldırmazsan köprü yapmakla benden nasıl kurtulabilirsin?
Mecusi, açıkça dedi ki:
Eğer padişah beni paramparça
etse, ne satarım ne de karşılık olarak para alırım.
Bu köprüyü din uğrunda
yaptırdım dedi.
Padişah onu hapsettirdi, ona
eziyet ettirdi.
Zindanda ona ne ekmek ne de
su verdirdi.
Sonunda eziyet, haddi aşınca
Mecusi’nin gönlü yerlere döşendi, kan kesildi.
Padişaha haber gönderdi.
Kalk ata binip hemen bana
gel.
Kendinle beraber köprüye tam
değer biçmek üzere bir usta getir dedi.
Zamanın padişahı, buna pek
sevindi.
Bir bölük halkla köprüye
gitti.
Padişah, bir çok kişiyle oraya
varınca o uyanık Mecusi, köprü üstünde durdu.
Dedi ki:
Padişahım! Bu köprünün değerini sen, benden dile bakalım!
Kendimi bu köprübaşında yok edeyim de öbür köprübaşında karşılığını sana vereyim.
Ey yüce padişah, bak da gör.
İşte köprünün değeri! Bu sözü söyler söylemez kendisini suya attı.
Su aldı götürdü.
Canıyla başıyla oynadı adeta.
Canına başına kıydı da yine dininden dönmedi.
Bir ateşe tapan, dinine zarar
gelmesin diye kendisini kaldırdı ateşe attı.
Fakat sen Müslümansın ama
Müslümanlıkta öyle bir hale düşmüşsün ki zaten su, seni ebedi olarak kapmış
götürmüş!
Bir Mecusi’de bile bu ateş,
senden fazla olursa artık Müslümanlığı var da bu Mecusi’den öğren.
Âlemde kimin ne haddi var ki
Tanrı’ya ayarı bozuk para götürebilsin!
Kıyamete sağlam para, o
ayarcıya değer akçe götürmek gerek.
Bedeninden can çıkınca
Tanrı’ya putlarla dopdolu bir gönlü, nasıl götürebileceksin?
Bütün bu patları at,
bedeninle beraber onları terk et.
Dosta put haneyle beraber
gidilmez.
Birisinin ayağı uyuştu mu
artık, o minbere nasıl çıkabilir?
Uyuşuk ayak, minbere
çıkamazsa olduğu yerde uyuyup kalmış gönül, elbette Hakka erişemez.
Birisi, bir an olsun uyanırsa
o uyanıklığı bir an bile olsa fazla sayılır.
Fakat sen bütün ömrünü gafletle
geçirdin.
Bir an bile uyanıklık yüzü
görmedin.
Kimin uykusu, böyle faydasız
olursa uyanıklığı, ölüm olur.
Be adam!
Sen kendi gamınla gamlanmaz,
dertlenmezsen senin derdine kim yanacak ki?
Serkeşlik (Baş kaldıran) etme de bari bir işe koyul, elinden
geleni yapmaya giriş.
Çünkü kimse senin derdine
yanmaz, senin için kimse gam yemez.
Bir an bile hiç kimse senin
yükünü çekmez.
***
Yaren, para önemlidir.
Çok
problemini parayla kolay aşarsın.
İhtiyaçlarını kolayca
karşılarsın.
Zor günlerinin dostudur.
Ancak, Allah yanına para
götüremezsin, yaptığın hayırlı işleri yanında götürebilirsin.
Para sevilmeye layık
değildir.
Gönlüne sevgisini
almamalısın.
Gönlün sadece Allah sevgisine
layıktır.
Alın teriyle kazanılan para
değerlidir.
Allah böyle kazandığın paraya
bereket verir.
Dikkat et, kazancına haram para karıştırma ve asla parayı sevme.
PARAYI SEVERSEN, SENİ
KONTROLÜ ALTINA ALIR, ESİRİ OLURSUN.
Parayı kontrol eden sen ol.
*
RAVLİ