Mecnun, Leyla’nın yaşadığı
yeri görünce dayanamaz, koşmaya başlardı.
Yüzünün rengi sararır,
vücudunun bütün tüyleri baştan ayağa kadar mızrak gibi dikilir.
Bütün vücudunu bir titremedir
kaplar, saldıran aslan görmüş tilkiye dönerdi.
Mecnun’a ‘ Leyla yokken hiç
kimse, senden daha yiğit birisi görülmemiştir.
Ne ormandaki aslandan korkar,
ne kaplandan ürkersin.
Çöllerde, dolaşıp durur bütün
âlemden korkmazsın.
Fakat Leyla’nın yurdu
görününce sararır, aksöğüt gibi titremeye başlarsın’ dedi.
Bunu duyunca dertli mecnun
dedi ki; İki âlemden korkmayan, bir bak da gör, aşk aslanını karşısında ne hale
geliyor?
Onun kuvveti ne derecede?
Biz, onun ayakları altına
düşmüş karıncalarız adeta.
Herkesin içinde olan ve
elinde bulunan kuvvet, aşkın kolundaki kuvvete göre bir rüzgârdan ibarettir.
Eğer bu söze mertçesine
inanırsan o vakit o selvi fidanıyla düşüp kalkabilirsin.
Âşık, mihenge vurulmakla
belli olur ve ebedi sevgili, onu satın alır, ona rağbet eder.
***
Sevdiği kişi ile buluşma
belirince o kişide tatlı bir heyecan ve acelecilik başlar.
Sevgilisinin sevgisini,
kaybetmemek için telaşlanır, korkar.
Tün benliğini yok ederek
yaşamını sevdiğinde bulmak aşktır.
Aşk mı?
Cinsellik mi? Çıkar mı?
Sosyal bir istek mi?
Bu isteğin amacı belirlensin ve özveri sınırının nereye kadar olduğu?
Ne zamana kadar gider diye
imtihan edilerek zorlandığı durum yaşanır.( Kız evi naz evi dedikleri, kız
tarafının erkek tarafını zorladıkları durum)
Aşk kuvveti bu kâinatın
yaratılmasına sebep olduğundan ne kadar güçlü olduğunu anlamalısın.
*
İfrit: Şeytan ve cin huylu,
insanın kafasını çevreleyecek şekilde yerleşir. Yerleştiği kişinin yüzüne baktığın zaman tiksinti gelir.
Başındaki gözünle göremezsin.
Ancak kalp gözü açık olanlar
görür.
Etrafı birbirine katan
insanda olur veya o kişiliktekilerin başına yerleşerek onlarla birlikte yaşar.
Mihenk taşı:
Altının hakiki veya sahte
olduğunu anlamaya yarayan sarrafların kullandığı taştır.
Sınanacak altın, bu taş
üzerinde çizik oluşturacak şekilde sürülür. Üstüne asit dökülür.
Çizgi yok olmazsa altın
hakikidir.
*
Leyla ile Mecnun destanı
4718beyit olup Nizami tarafından 1188 yılında yazılmıştır.
Anlatılan bir hikâyeyi manzum
hale getirdi. M.E. G.S. B. Bilim ve kültür dizisi 388 45 Çeviri yapan. Ali
Nihat TARLAN.
*
LEYLA İLE MECNUN
Gerçek bir yaşanmış olaydır.
Asla hayal sanma.
Anlatımda abartma yoktur,
hatta tam anlatılamamıştır.
Halen gönüllerimizde yaşattığımız, aklımızda misafir ettiğimiz bu iki güzel insan bize aşkı saygıdan ayrılmadan yaşanabileceğini ve bu aşkın sonsuz olacağını miras olarak bizlere bıraktılar.
Cinsellik aşk içinde yalnızca
üreme için bir harekettir.
Aşkı cinsellik içine
hapsedemezsin.
Aşk, gönlün diğer bir gönlü
sevmesi ve bütünleşmesidir.
Çevresinde olan kişi ve
olaylar senin iyi anlaman için
*anlatılmıştır. Kafanı
karıştırma.
Gelelim gerçek hikâyeye:
*
Arap mülkünün olduğu yerde Beni
Amir kabilesinin reisi olarak zengin ve iyilikte nam salmış, büyük bir adam
vardı..
Oğlu yoktu.
Kendi neslinden hayata bir
oğul bırakan insan daima diridir sözüne çok önem veriyordu.
Bu dileğinin olması için
fukaralara paralar dağıtıyordu.
Bilmiyordu ki bu gecikmede
bir hikmet var olduğunu.
(Kendi düşüncene göre iyi
veya kötü saydığın şeyler iyice dikkat edersen daima iyidir, dileklerini elde
edip mutlu olanlar görürsün.
Fakat dikkat edersen görürsün
ki onlar bu şekilde mutlu olmasalardı daha iyi olacaklardı.
Bir çok isteklerin ele
geçmemesi insan için hayırlıdır.)
Nihayet bir gün geldi Allah
duasını kabul etti ve dilediği gibi bir evlat verdi.
Adını Kays koydu.
Çok güzeldi.
Üç yaşına kadar oyun oynadı.
On yaşına gelince güzelliği
halk tarafından anlatılır oldu.
Artık okul zamanı gelmişti.
Kays’ı bir hocaya teslim
ettiler.
Okulda birçok çocuklarla
arkadaş oldular.
Çocukların arasında birkaç
kız çocuğu da vardı.
Orada başka bir kabileden
sıhhatli mükemmel güzel bir kız vardı. Akıl gibi iyi şöhrete sahip.
Zarif bir bebek kadar
güzeldi.
Herkesin bakışını üzerine
çeken bir dilberdi. Adı, Leyla idi.
Kays ondaki cazibeye gönül
verdi.
Leyla da Kays’ın sevdasına
düştü.
Aşk geldi; bu birbirine uygun
gence ilk aşk kadehini sundu.
*İlk şarap, ilk sarhoşluk çok
zordur.*
*Hiç sevdayı tatmamış bir
gönlün sevdaya düşmesi çok zordur.
Sevgi gülünü kokladıktan
sonra artık birbirinden ayrılmadılar.
Arkadaşları, ilim öğrenirken
bunlar sevgi peşinde, sevgi teneffüs ediyorlardı.
*Aşk gelince kişi başka sevgilerden gönlünü boşatır.
Birbirine olan sevgi dedikodulara sebep oldu.
*Aşk çıplaktır, üstüne ne
kadar örtsen görünür.
Hâsılı Leyla’yı götürdüler ve
görmeyi Kays’a yasak ettiler.
Kays yerinde duramaz oldu.
Gözünde yaş, gönlünde ıstırap
çarşı Pazar dolaşıp duruyordu.
Mecnun diye lakap taktılar.
Her gün Leyla’nın bulunduğu
yere gider, evin etrafında dolaşır, kapısını öper dönerdi.
*Aşkta sabrın faydası yoktur.
Gönül ateşiyle kim başa
çıkabilir.
Babası Leyla’yı istemeye
gitti.
Leyla’nın babası:
Her ne kadar oğlun sevimli ve
güzel ise de, kutlu ve uğurlu değildir. Delilik alametleri gösteriyor.
Deli bizim ailemize yaraşmaz.
Evvela Cenabı Hakk’a dua et.
O bu illetten kurtulsun sonra
kız iste.
O tamamen iyi akıllanıncaya
kadar bundan artık bahsetmesen iyi olur dedi.
Amir kabilesi bu sözün üstüne
sustular.
Ümitsiz ve incinmiş bir halde
döndüler.
Nasihat ettiler, fakat bu
nasihatler ateşin üstüne çalı çırpı atmaya benziyordu.
( Aşığa nasihat fayda vermez,
nasihat akıl işidir. Aşk aklın üstündedir.)
Ebedi olmayan bir aşk gençlik
şehvetinin bir oyuncağıdır.
*Aşk odur ki, eksilmez ve
ölüme kadar aynı şiddetle devam eder.
* Sonsuzluk bulan hayal değildir..
Babası Kays’ı Kâbe’ye
götürdü.
Baba dedi ki:
Oğlum burası
öyle oyuncak yeri değildir.
Çaresizlerin çare buldukları
yerdir.
Haydi koş.
Kâbe halkasına bir halka gibi
sarıl. Gam halkasından ancak böyle kurtulabilirsin.
Yarabbi, de, beni tutarak bu
manasız işten kurtar; bana acı; beni koru; bu deliliği benden al.
Yarabbi, ben aşka müptelayım,
beni aşk belasından kurtar diye dua et dedi.
Mecnun aşk sözünü duyunca
evvela ağladı, sonra güldü ve
Bir yılan gibi halkalanıp
yerinden sıçradı.
Kâbe’nin halkasına yapıştı.
Göğsüne sıkıca bastırıp dedi
ki:
Bu gün kapında halka gibi
duran benim. Aşk halkasının ortasında canımı istiyorum.
Aşkın kulu olayım.
Bana aşkı terk et, herkesin
hoşuna gidecek
Yaşamanın yolu bu
diyorlar.
Ben gıdamı aşktan alıyorum.
Aşkım ölürse, ben de ölürüm.
Benim hamurum aşkla
yoğrulmuştur. Kaderim aşktan başka bir şey olmasın.
*Aşkı duymayan bir gönlü gam
seli silip süpürür.
Yarabbi, Allah aşkına, sonsuz
ululuğun aşkına beni aşkta öyle bir seviyeye eriştir ki, ölsem dahi o yaşasın.
Bana aşk çeşmesinden nur ver,
bu sürmeyi gözümden uzak etme.
Her ne kadar aşk şarabından
sarhoşum, fakat beni daha fazla âşık et. Leyla’ya aşkımı kuvvetlendir. Dedi.
Babası bu sözleri dinledi.
Sustu bir şey söylemedi.
Anladı ki o,
*Gönlünü esir etmişse ona
çare bulunmaz.Eve ve akrabalarının yanına döndüler.
Babası mecnuna dedi ki:
Güzelliğine kimin nazarı
deydi.Sana kim lanet etti.
Kimin kanına girdin ki böyle
vebali çekiyorsun?
İnsan âşık olur, fakat böyle
hallere düşmez.
İnsan sıkıntı çeker, fakat bu
kadar acısını değil.
Bir evlenmek için perişan
olmak çok ayıptır.
Her ne kadar ayıbın gizli
kalması iyi ise de onu meydana çıkaran hakiki dosttur.
Bu dost aynası ayıbını temizleyesin
diye sana ayıbını gösterir.
Aklın başında olsun, zira
akılsız adam ayaksız bir solucana benzer.
Tilki kurttan daha akıllı
olduğu için onun elinden yiyeceğini alır.
Kılıcı gör, başını koru.
Dostlarınla otur, zevk et.
Birkaç düşmanının inadına
hayatını neşe içinde geçir. Dedi.
Mecnun babasına dedi ki:
*Benim ıstırabımı eksiltmek
isteyen, muhakkak kendi ıstıraba düşer.
*Benim alın yazım beni
buluyor.
Kim kara alın yazısını silip
yıkayabilir
*Dertliliğin nişanı
ağlamaktır.
Yerinde olmayan gülüş ağlamak
bedelidir.
Neyfel, kuvvetli bir bey idi, sazlarla söylenen aşk
ıstırabına ait sözlerden etkilendi. Mecnununu buldu. Leyla ile kavuşturacağını
söz vererek mecnunu çadırına getirdi.
Güzelce baktı, besledi.
Gücüne güvenen Neyfel,
Leyla’nın kavmine haber yolladı.
Leyla’yı verin, iki aşığı
kavuşturacağım diye.
Edebe uygun olmayınca
reddedildi.
Savaş yapıldı sonunda sulh
oldu.
Savaş sırasında dolaşan
mecnuna birisi dedi ki:
Ey delikanlı, sen uzaktan
dolaşıyorsun.
Biz senin için canımızı
veriyoruz; sen.
Niçin düşman tarafını
tutuyorsun.
Mecnun dedi ki:
*Düşman benim sevgilim
olduktan sonra kılıçla ne işim var?Düşmanla kanlı harpler yapılır.
*Sevgili ile nasıl savaş
edilebilir.
*İnsan sevgilisinin tarafını
hor, hakir olduğunu ister mi?
*Seven gönlüm nerede ise
canım oradadır.
*Sevgilinin önünde ölmek
şarttır.
Can almak ondan, vermek
benden.
Ben kendi canımı böyle
verdikten sonra sizin canınıza acır mıyım?
Mecnun Neyfel’in sulh
yapmasından sonra dedi ki:
Sözünü yerine getiremedin.
Benim işimi bozdun, sanki iş
yaptın.
*Birçok önemli dostluklar
ufak bir sebeple mahvolmuştur
Çok defa çobanın attığı ok, kurt yerine köpeğe
isabet etmiştir.
Büyüklüğün ne olursa olsun
verdiğin sözü yerine getirilmesi gerekir.
Bu sözler üzerine Neyfel
asker toplayarak ikinci savaşa girişti.
Neyfel’in ordusu Leyla’nın
kabilesini yendi.
Leyla’nın babası huzura
getirildi.
Leyla istendi.
Baba:
Evladımı bir ifrite vermem. Divane nikâh bağından ziyade zincire layıktır.
Ateş ile saman bir arada
bulunur mu?
Bu benim adımı şerefimi
mahveder.
Korku ile yaşayan adam,
şerefsiz yaşayan insandan daha bahtiyardır.
*İnsan sözünün açtığı yarayı
iyileştirecek ilaç bulamazsın. Dedi.
Nevfel babanın bu sözlerine
hak verdi.
Mademki vermek istemiyorsun
sen bilirsin.
Zorla alacak değilim.
*Zorla alınan bir kadın
kurumuş ekmeğe ve tuzlu helvaya benzer.
Bu işten el çekmek daha
hayırlı olur dedi.
Leyla’dan vazgeçerek askeri
ile geri döndü.
Gönlü kırık mecnun Nevfel’e:
Vaadini yerine getiremedin.
Eline gelen avı kaçırdın.
Kaçıracaktın neden elde
ettin?
Beni susamış bir halde Fırat
kenarına kadar getirdin bir damla su içirmedin.
Donatılmış sofraya oturttun,
sonra sinek gibi kovdun.
İpin sonuna düğüm
atmayacaksan o ipi neden eğirdin.
Dedi ve süratle ondan ayrılıp
çöle girdi ve izini kaybettirdi.
Hayvanlarla dost oldu.
Dertlerini onlarla paylaştı.
Kargaya hitaben:
Göz kör olunca sürme işe
yaramaz.
Kurt kuzuyu kaptıktan sonra
çobanın feryadı fayda etmez.
Sel evin temelini yıktıktan
sonra, ister kerpiçten, ister çelikten olsun.
Ağaç kuruduktan sonra ister
su ver, ister verme, meyve alamazsın.
Leyla’yı İbn-i Selam istedi.
Verildi.
Nikâh kıyıldı. Fakat Leyla’ya elini süremedi.
Mecnunun şiirlerini toplayan
Ebubekir Valabi mecnunu buldu ve Leyla’nın evlendiğini söyleyerek dedi ki:
Muhakkak her kadın
vefasızdır, ahde vefa (İyiliğe iyilikle karşılık vermek) iyi veya kötü olduğunu yazdıklarında
Kadınların ismine gelince
kalem kırılmıştır.
Kadın senden başka sevecek
bulamadığı müddetçe sever, bir başkasını buldu mu seni göresi dahi gelmez.
Kadın erkekten fazla sever,
fakat bu sevgisinde bencildir.
Kadın yalancı ve hilekârdır.
Kadının cefasını çekenler
çoktu.
Fakat ondan vefa gören
yoktur.
Kadın, bütün akılsızlığına
rağmen kendisinden vefa bekleyen erkekten daha akıllıdır.
Kadın bir hile kabıdır.
Evlilik hayatı dış görünüş
olarak sakin ve mutluluk gösterir, aslında gizli bir savaştır.
Kadın, düşman olursa can için
bir afettir, dost olursa canı öldürür.
Yap dersin, dinlemez; yapma
dediğine dört elle sarılır.
Sen kederli isen o sevinir,
sevinçli isen kederinden ölür.
Bunlar doğru kadınların
işidir, kötülere gelince anlatımı uzundur. Dedi.
Bu sözler üzerine mecnun
kendini parçalamaya başladı.
Biraz sakinleşince haberi
veren:
Ben yalan söyledim, beni
affet, Leyla senin sevginle yaşıyor.
Kocası bir gece yanına
yatmamıştır.
Başkası ile nikâhlıdır ama
sana verdiği sözü tutmaktadır. Dedi.
Mecnun buna da inanmadı, fakat bir parça
teselli buldu.
Mecnunu babası aradı mecnunu
perişan bir halde buldu.
Getirdiği elbiseyi giydirdi.
Nasihat etti:
Kendi yerinde yurdunda bir
köpek olmak böyle gurbette dolaşmaktan iyidir.Ecel yakana yapışınca yaptıklarını önüne getirirler.
O zaman kadın dokuduğunu
giyer, erkek ektiğini biçer. Bu gün çalış ki yârin yararlan.
*Ölümün pençesinden ancak
ölmeden önce ölenler kurtulmuştur.
*Fena hareketlerinden dolayı
kendini cezalandıran, kendinden utanan kişi daima alnı yukarıda gezer.
* Keyifli ve neşeli kişi,
kendini ahret yolculuğuna hazırlamış kişidir.
Beni bu gün istemeyip terk
edersen yarın istediğin halde bulamazsın. Dedi.
Mecnun babasına:
Senin nasihatin can
aydınlatan bir meşaledir.
Nasihatini dinlemiyorsam emin
ol ki bu ıstırabımdandır.
*Vahşi hayvanlarla arkadaşlık
eden onların huyunu kapar.
Aklım harap olduğu için yerim
de harabe olmalıdır.
*Düzelmek, iyileşmek
istemeyeni ve kuvveti olmayandan bir şey isteme, bekleme. Dedi.
Baba:
Para iyi ve kötü hallerde
insan için değerli bir şeydir.Vücut gemisine fazla yüklenirsen onu batırırsın.
Kuyu gibi daima alma ve
aldığını sıkı tutup vermezlik etme.
Değirmen taşı gibi ol, bir
taraftan al, bir taraftan ver.
Dünyanın şenliği alma verme
sayesindedir.
BÜYÜKLER, DİNDARLAR GİTTİLER.
SÖZ AYAK
TAKIMINA DÜŞTÜ.
ANCAK İYİ İNSAN OLMAK
ŞARTIYLA O BÜYÜKLERİN
DERECESİNE ERİŞEBİLİRSİN.
İYİLİK ET, KÖTÜLÜKTEN KAÇIN.
İYİLİK DAİMA İYİLİK GETİRİR.
Sana kötülük eden sana
etmemiştir, muhakkak kendine etmiştir.
İYİLİK ET KUYUYA AT.
Kuyudan çıkıp yine seni
bulur.
İyilik, bağışlamak, insan
canını kale gibi korur.
Sofranda oturan halife de
olsa mademki senin yemeğini yiyor senin kölendir.
HER SESTE OLAN İYİLİK VEYA
KÖTÜLÜK BU ÂLEM
KUBBESİNDE YANKILANARAK
YANKILANIR. İŞİTTİĞİNİ
AYNEN TEKRAR EDER.
Bu nasihatleri söyledi ve çok
sevdiği oğlundan üzülerek ayrıldı.
Bir zaman sonra babasının
öldüğü haberini aldı.
Bir zaman daha sonra
annesinin de öldüğü haberini aldı.
Leyla ile mektuplaştı.
Leyla’nın kocası vefat etti.
Yine bir zaman sonra Leyla
ölüyor.
Leyla’nın mezarının üstünde
Mecnun ölüyor.
*
RAVLİ