Din padişahı Gazi sultan
Mahmut, günün birinde ordusuyla hızla at sürüp geçiyordu.
Yol üstünde bir yerde dul bir
kocakarı gördü.
Sopaya bir kâğıt parçası bağlamış,
Zalimlerin elinden feryat
etmede, o feryada erişen padişahtan adalet istemekteydi.
Yüce padişah, kocakarıyı
gördü, fakat aldırış etmeyip geçip gitti.
O gece rüyasında, kendisini
derin bir kuyuya düşmüş gördü.
Kocakarı görünüyor, sopasını
kuyuya uzatıyor,
Padişaha, yapış sopama
padişahım da çık bu girdaptan, kurtul bu kuyudan diyordu.
Padişah, kocakarının sopasına
yapıştı.
O bela kuyusundan kolaylıkla
çıktı, kurtuldu.
Ertesi günü padişah tahtına
oturdu ama geceki rüya yüzünden gönlü pek daralmıştı.
Derken bir de baktı ki kocakarı, adalet istemek üzere uzaktan göründü.
Elinde sopası, beli bükülmüş, gözleri ağlamaktan ıslanmıştı.
Padişah, yerinden kalkıp onu
çağırdı, yanına oturttu.
Oradaki askere ve hükümet
adamlarına dedi ki:
Eğer dün gece kocakarı
olmasaydı ölüm timsahı, canımı kaptı gittiydi.
Sopasına yapıştım da beni
girdaptan da kurtardı, kuyudan da kurtardı.
*Siz de bugün Tanrıdan ebedi
bir kutluluk istiyorsanız,
Hep birden bu kadının
sopasına yapışın.
Sığınacağınız şey, bu
sopadır.
Oradakiler, birden saldırıp o
sopaya sıkıca yapıştılar.
Her an, her yandan bir bölük
halk gelip sopaya yapışmaktaydı.
Kocakarı, padişahla beraber
taht üstünde oturuyor, sopasını elinde tutuyordu.
Elindeki sopayı halka bir
destek, bir sığınak haline getirmişti.
Onun yüzünden nice pazarlar
kızışmış, nice alışverişler tava gelmişti.
Musa gibi asa yüzünden beli
doğruldu.
Din yolunda, o sopayı,
Musa’nın asasına benzetti adeta.
Padişah, ey yoksul kocakarı
dedi.
Sen çok kuvvetsizsin, bunca
da halk var.
Bu acizlikle beraber bir
tahta parçasıyla bunca halka ne yapabilirsin sen?
Birçok kimse, senin sopana
yapıştı.
Bunca adamı nasıl
kurtarabileceksin ki?
Kocakarı dile gelip dedi ki:
Padişahım!
Mahmut’u kuyudan çıkaran,
herkesi çekip kurtarabilir. Senden bu sözü duymamalıydım.
Kuyudan bir fili kurtaran,
bir avuç sivrisinekten aciz mi kalır?
*O âlemde mevki ve makam
bağışlayanlar, burada kendilerini aşağı gören varlıksız kişilerdir, hâlbuki
onların hepsi de, zamane padişahına bile yardım edecek kudrettedirler.
Artık neden buna
gururlanmalı, niçin böyle bir bilinmez şeyle şöhret bulmaya çalışmalı?
Her aşağılık kişiden feryat
etmek, her şomdan (uğursuz) bir ziyana uğramak neden?
Başkasından nasıl feryat
edersin ki?
Senden başka bahsedilecek
kimse yok hâlbuki.
Ben, her aşağılık kişiden
hayırlıyım dersin ama hiç de değil!
Önünde ne var?
Bilmezsin de o yüzden
gölgenden bile ürker, çekinirsin.
Başına taç takmadan önce,
hizmet etmek daha iyidir.
Başına taktığın tacı önene
koyup taptığın put yaparsın.
Ansızın kefene sarıp,
koyulacağın tabuttan haberin yok galiba.
Başın sevda konağı oldukça,
sen böyle havalanıp durdukça tabutunun başına taç takılması daha güzel olur.
Başına ipek sarmada ne fayda
var ki?
Sonunda seni kefene
salıverecekler ya!
Sen dünyada bağdaş kur, yan
gel, otur bakalım.
Mum makası nasıl mumun başını
keserse ateşten bir makas da senin cezanı verir.
Neden mevki ve mal
sahiplerine yakınsın, neden onlar, son nefesine kadar sıkı fıkı arkadaşın
senin?
Mademki hiçbir şey senin malın olmayacak,
neden kefen gibi kendi kendine bürünüp kalmazsın ki?
*
Haksızlığa karşı, yetkili ve etkili olandan adalet istemelisin.
Yönetici olanlar ahret
azabından kurtulmak istiyorlarsa, bu dünyada haksızlığa engel olmalıdır.
Şimdi kılıçla temsil edilen
eskiden sopa ile simgelenirdi.
Hakkın yerine getirilmesi,
konması, verilmesi anlamındadır.
Otorite sahibi olanlar, evden
başlayan ülke ve insanlığa kadar giden kararlarında haksızlık yapmamaya çok
dikkat etmelidir.
Haksızlığa uğradım diyenin
derdiyle uğraşıp hakkı sağlanmalıdır.
Hak kelimesinden Tanrı
kastedildiği gibi, doğruluk, insaf, hakikate uygunluk kastedilir.
Hakkınca davranılırsa
alış-veriş çok olur.
Anlaşmalar sağlam olur.
Dünyada varlığa önem
vermemişleri zavallı sanma.
Bunlar yokluk
âlemini(Görünmeyen âlem) bilen kişilerdir.
Padişahlara bile yardım
edecek güç ve yetkidedirler.
Yaren, kendi iç dünyana dön.
Sana fayda vermeyecek
işlerden elini çek.
Sorumlulukların sana yeter.
Başkalarının işine karışma.
Sorumlulukların ne hizmet
bekliyorsa gönül huzuru içinde yap, tatlı yaşa.
Başkasının seni alkışlaması
için uğraşmana değmez.
Ebedi kalıcı olanın peşinden
git.
*
RAVLİ