27 Aralık 2012 Perşembe

ŞEMSİ TEBRİZİ 29

Şeyh ayva yer; vah şeyhim, vah müridim!
Dersin ama o senin müridin değil sen onun müridi oldun.

O sana Yasin okuyor.
Sen ona ne yapayım diyorsun!

O teslim damarı kayboldu ama altın damarı yerinde duruyor.
Sen kayboluyorsun, altın damarına kayıp diyorsun.

Toprak vardır ki, içinden altın çıkarırlar ama o yetim incinin ocağı, madeni belli değildir.
Kuvvetli ihtimale göre su içindedir.

Bezirgânın (Tüccarın) biri bütün malını harcadı elli defa memleketinden dışarıya sefer yaptı.

Öteki bezirgânlar da onun parası ile etrafı dolaşır, ticaret ederlerdi.
Ancak başkalarının parası ile ticaret edenlere falanın sofrası seferdedir, derler.

Bunlar paralarını dalgıçlara yedirirler, bir yetim inci çıkarmak umudu ile durmadan para harcarlar, dalgıçlar da batıp çıkmaktan aciz kalırlar, sedefleri dışarı çıkarırlar, ancak içinden bir şey çıkaramazlar.

Beyit: (M. 313)
Bana senin akik gibi dudağın gerek, şekerin ne faydası var?
Bana senin cemalin lâzım, kamerin ne yeri var?

Dalgıç nihayet işin sonuna bakar, hiç olmazsa ayağımda bir pabuç kaldı, der.

Hele bir kere daha dal, ola ki o yüz binlerce para değerinde olan sedefi yakalayabilirsin.

Hazineden anlayamayan yalnız onun sözünü işiten ve gören kimse için hazine ancak bir armağandır.

Hatıra gelen bir şeyi yapmamak veya geciktirmek nedir?
Gecikme, ancak eşeğin köprüden geçmediği zaman olur.
O zaman onu kovarsın!

Derler ki:
Ayakyolunda Allah adını söylemek gerekmez: yavaş da olsa Kuran okumak yaraşmaz.

Ama bugün kendimden ayıramadığım içimdeki pislikleri ne yapayım? Şah bu attan aşağı inmek istemiyor, askerini toplamış, şeytan onu önüne katmış, yardımcı gibi kullanıyor.

Şah ise, o muhakkak Allah’dır diyor.
Çünkü şeytan, Allah kılığında da görünür ki, kendisini kabul etsinler.

O adama dedim ki:
şeytan nasıl Allah kılığına girebilir?

Onun kitabından yüz Bayezid'in künyesi okunur.
Yenini aşağı sarkıtsa yüz Ebusaid (Ebülhayır) dökülür.

Onda hem ruhani, hem de cismanî kudretler vardır.
Şehvet nereden geliyor?

Ancak bir kimsenin yüzünü kapayan şu zümrenin zihnini bulandırır ve der ki:

Kendini göster de hatırından şu düşünceler çıksın.
Şimdi bunların hizmetini ancak anasından ve babasından görmüş olanlar yerine getirebilirler.

Beyit:
Ana ve baba, evlâtlarını incitmezler ama
Akıl ve ruh velilerdedir.

Şiir:
Ey sabah rüzgârı, elinden gelirse bir gececik onun yurdundan geç!
Gönlün isterse, benden onun tarafına bir selâm götür.

Gönlümü orada görürsen, de ki, vuslat sana haram olsun!
Ben böylece senden uzakta, sen ise hep onunla diz dizesin.

Eğer oraya yetişebilirsen aheste git, yavaş yürü!
Ta ki, zülüflerinin kıvrımları dağılıp da birbirine karışmasın!

Rubai: (M. 314)
Yel esti, gül yapraklan mey tiryakilerinin başlarına saçıldı.
Yâr geldi meyler dostların kadehlerine boşandı.

O sümbül (saçlarla) gül (yanaklar) atlarların neşesini kaçırdı.
O mest nergis (mavi gözler) ayıkların kanını döktü.

Rubai:
Aşk, bizim ölçümüze göre başımızda değil
İşin garibi bizim yükümüz bineğimizin yükünden daha ağır

Dilberlerimizin cemali, güzelliği söz konusu olunca,
Biz ona lâyık değiliz, o da bizim dengimiz değil.

Rubaî:
Gönül ararsam, senin semtinde görürüm,
Can istersem, saçlarının kıvrımlarında bulurum.

Çok susuz kalırda su içersem,
Kâsede yüzünün hayalini görürüm.

Rubaî:
Bundan daha perişan gönül hali olur mu?
Yahut bundan daha başsız, sonsuz bir olay var mı?

Âlemde hangi mihnete uğramış zavallı var ki,
Bundan daha başı dönmüş, bundan daha şaşkın olsun.

Beyit:
Ey cihanın canı, ölmek ne hoştur,
Hele kılıç senden, gerdan da benden olursa!

Âlemin güzelliklerine değer biçmişler her biri için şu kadar değer vermişler.
Ey sevgili can, acaba bu hoşa gitmeyen çirkinin değeri nedir?

Şiir:
Diyorsun ki, benim mahmurluğumdan yüzlerce küp parçalanır,
Acaba bir koku almadın mı ki, bu derece sarhoş oldun?

Rubai: (M. 315)
Ey gönül git sonunu düşünenlerden ol!
Yabancılık âleminde yakinlerden ol!

Sabah rüzgârına binip dolaşmak istersen,
Dervişlerin bineklerine ayak toprağı ol!

"Göklerim ve yeryüzü beni kapsayamadı.
Ama ben bir imanlı kulumun Gönlüne sığdım", anlamındaki kutsal hadis malumdur.

                 ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
 ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Kötü durumda olan Şeyhe bağlanan öğrencinin istediğini elde edemeyeceğini, amacına ulaşamayacağını öğrendik.

2.   Öğrencinin içindeki madeni dışarı çıkaran onun gönlündeki inciyi dışarı çıkaracak öğreticin, yol gösterenin olması gerektiğini öğrendik.

3.   Hazinenin nerede olduğunu bilmeyen, hazineden anlamayan kişiyi kendine kılavuz seçenlerin hayal kırıklığı ile karşılaştıklarını öğrendik.

4.   İçimizde pislik varken Allah dememizle tuvalette Allah dememizin aynı şey olduğunu ve yanlış bir davranış olduğunu öğrendik.

5.   Şeytanın her şekilde kendini göstererek bizim onu kabul etmemizi sağladığını öğrendik.

6.   Şeytanın Kutsal kişilerin kılığına giremeyeceğini öğrendik.

7.   Allah’ı arayanların dervişlerin gönüllerinde araması gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Allah’ın sığdığı gönülü dervişlerin gönlünde ara, bul, gör.
Yabancı olma, sonunu düşünenler baştan görüş sahibi olurlar.

Dervişlere hizmet et ki gönüllerinde yer bul.
Dervişlerin sarhoşluğuna istekli ol.

Dervişler yolunda öl ki ebedi sağ kalasın.
Dervişler yolunda öl ki aradığını içtiğin su kâsesinde bile gören ol.

Ey yaren,
Bu işlerde sadece akıl yeterli olmaz aynı zamanda ruh olmalısın, canını sevgiliye armağan etmelisin.

                                *
RAVLİ

Popüler Yayınlar