14 Aralık 2012 Cuma

BEHLÜL DİVANE

Behlül ve mezarlık 75

Behlül, elinde bir sopa, mezarlıkta geziyor, her mezara, o mezarı kırıp dökecek kadar vuruyordu.

Dediler ki:
A deli herif!
Neden mezarları döversin?

Dedi ki:
Bunlar gittiler ama sayıya sığmaz yalanlar söyleyip yattılar, uyudular.
Gâh bu, benim sarayım dedi, köşküm dedi.

Gâh o, malım dedi, altınım dedi.
Gâh bu, işte tarlam, asmam dedi.

Gâh o, işte bağım çardağım dedi.
Derken Tanrı da dedi ki:

Bu davaların hepsi de yersiz.
Çünkü onlar, bana miras kalacak, size değil.

Onların hepsi, kendilerine ait olanları söylediler ama sonunda öldüler, canlarını terk edip gittiler.

Ben de yemeyi, içmeyi, uykuyu, rahatı terk etmiş, bunları dövüyorsun işte.
Çünkü bunların hepsi de bir avuç yalancıdan ibaret.

Herkesin sonu yokluk olduğuna göre ondan kar etmeyi nerden de umdular?

Sonunda darmadağın bir halde hepsini de terk edip gidecek olduktan sonra adam, neden bu kadar şeyi derler toplar.

Nihayet toprağından kerpiç dökecek bir dünyaya ne diye gönül bağlarsın?(kabirde baş altına konan)

*Dünya, bir kervansaraya benzer, iki kapısı vardır.
Bu kapıdan öbür kapıya kadar olan yol da tıpkı Sırat gibidir.

Bu yolda uyanık yürümezsen Cehenneme baş aşağı düştün gitti.
Yeryüzüne bazı bir gölge düşerse Ayı karartır, karanlıklarda gizler.

Ayın cismi, adamakıllı aydındır ama önünde kara bulutlar varsa ne yaparsın.
Yeryüzü, Aya bile bunu yaparsa artık yerlere batmış adama neler yapmaz?

Bir anda öyle bir nuru karattıktan sonra ömrün içinde seni de mahvetmeyi bilir.

Mahveder, mahvolursun da tekrar iyileşmene ümit de kalmaz.
Çünkü buna imkân yoktur.

**Geçmişe nispetle baş aşağı gelmen, daha artıktır.
Çünkü canına gelen afetlerin hepsi de sendendir, sebebi sensin.

 **O yüzden uğradığın bu çeşit şeyleri, kendi elinle kendin hazırladın. Bu, meydanda olan bir şeydir.

                                          ***
İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR M.E.B. YAY. 392
                                          *
Yaren, sana verilmek istene mesaj şu:
Mal, mülk, par Vb. hırsa girme.
Yani doymazlık hastalığına tutulma.

Sana gereken ihtiyacını karşılamak ve sorumluluklarını yerine getirmek için çalışacaksın, biriktireceksin, ihtiyaçlarına harcayacaksın. Ancak BENİM demeyeceksin.

Sen emanetçisin.
Sana emanet edilenlerin hakkını vererek görev ve sorumluluklarını yerine getireceksin.

Sende şu düşünce oluşmasın.
Kazanımlarını bırak, nasıl olsa ölüm var boş ver.

Ahrette hesap var.
Soracaklar:

Ömrünü ne yaptın?
Gençliğini yani kuvvetli olduğun zaman ne yaptın?

Zamanı nasıl değerlendirdin?
Verilen mal, mülk, parayı nereye, nasıl harcadın?

Yakınlarına nasıl baktın? Diye.

Netice olarak verilen ne varsa doğru kullanıp kullanmadığımızdan hesap sorup sonucunda uygun bir yere koyacaklar.

Yani başıboş değilsin, ben yaptım oldu, benim yaptığım doğru, gibi kıvırmalarla hesaptan kaçmak mümkün değil.

Her an hesap verebilir durumda olmalısın.

Doğru yaşamayı öğrenmek zorundayız, doğru yaşamaya çalışmalıyız. Sevinç, doğru yaşamanın getirdiği ödüldür.

                                            *
 BEHLÜL DİVANE

Harun Reşit’in kardeşidir.
Sarayda kalmayıp fakir bir hayatı tercih etmiştir.

Kalbinden geçeni korkmadan çekinmeden söyleyendir.
Bağdat’ta surun dışında 40 yıl ot yiyerek yaşadı.

Yüzü yeşil olmuştu.
Bağdat halifesi kardeşinden gelen altınları fakirlere dağıtırmış.

Giyinişine hiç önem vermediğinden, halk arasında Behlül divane derler.
Hak âşıklarındandır.

                                      *
RAVLİ

 

Popüler Yayınlar