Behlül, elinde bir sopa,
mezarlıkta geziyor, her mezara, o mezarı kırıp dökecek kadar vuruyordu.
Dediler ki:
A deli herif! Neden mezarları döversin?
Dedi ki:
Bunlar gittiler ama sayıya
sığmaz yalanlar söyleyip yattılar, uyudular.Gâh bu, benim sarayım dedi, köşküm dedi.
Gâh o, malım dedi, altınım
dedi.
Gâh bu, işte tarlam, asmam
dedi.
Gâh o, işte bağım çardağım
dedi.
Derken Tanrı da dedi ki:
Bu davaların hepsi de yersiz.
Çünkü onlar, bana miras
kalacak, size değil.
Onların hepsi, kendilerine
ait olanları söylediler ama sonunda öldüler, canlarını terk edip gittiler.
Ben de yemeyi, içmeyi,
uykuyu, rahatı terk etmiş, bunları dövüyorsun işte.
Çünkü bunların hepsi de bir
avuç yalancıdan ibaret.
Herkesin sonu yokluk olduğuna
göre ondan kar etmeyi nerden de umdular?
Sonunda darmadağın bir halde
hepsini de terk edip gidecek olduktan sonra adam, neden bu kadar şeyi derler
toplar.
Nihayet toprağından kerpiç
dökecek bir dünyaya ne diye gönül bağlarsın?(kabirde baş altına konan)
*Dünya, bir kervansaraya
benzer, iki kapısı vardır.
Bu kapıdan öbür kapıya kadar
olan yol da tıpkı Sırat gibidir.
Bu yolda uyanık yürümezsen
Cehenneme baş aşağı düştün gitti.
Yeryüzüne bazı bir gölge
düşerse Ayı karartır, karanlıklarda gizler.
Ayın cismi, adamakıllı
aydındır ama önünde kara bulutlar varsa ne yaparsın.
Yeryüzü, Aya bile bunu
yaparsa artık yerlere batmış adama neler yapmaz?
Bir anda öyle bir nuru karattıktan
sonra ömrün içinde seni de mahvetmeyi bilir.
Mahveder, mahvolursun da
tekrar iyileşmene ümit de kalmaz.
Çünkü buna imkân yoktur.
**Geçmişe nispetle baş aşağı
gelmen, daha artıktır.
Çünkü canına gelen afetlerin
hepsi de sendendir, sebebi sensin.
***
İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR M.E.B. YAY.
392
*
Yaren, sana verilmek istene
mesaj şu: Mal, mülk, par Vb. hırsa girme.
Yani doymazlık hastalığına tutulma.
Sana gereken ihtiyacını
karşılamak ve sorumluluklarını yerine getirmek için çalışacaksın,
biriktireceksin, ihtiyaçlarına harcayacaksın. Ancak BENİM demeyeceksin.
Sen emanetçisin.
Sana emanet edilenlerin
hakkını vererek görev ve sorumluluklarını yerine getireceksin.
Sende şu düşünce oluşmasın.
Kazanımlarını bırak, nasıl
olsa ölüm var boş ver.
Ahrette hesap var.
Soracaklar:
Ömrünü ne yaptın?
Gençliğini yani kuvvetli olduğun
zaman ne yaptın?
Zamanı nasıl değerlendirdin?
Verilen mal, mülk, parayı
nereye, nasıl harcadın?
Yakınlarına nasıl baktın? Diye.
Netice olarak verilen ne
varsa doğru kullanıp kullanmadığımızdan hesap sorup sonucunda uygun bir yere
koyacaklar.
Yani başıboş değilsin, ben
yaptım oldu, benim yaptığım doğru, gibi kıvırmalarla hesaptan kaçmak mümkün
değil.
Her an hesap verebilir
durumda olmalısın.
Doğru yaşamayı öğrenmek
zorundayız, doğru yaşamaya çalışmalıyız. Sevinç, doğru yaşamanın getirdiği
ödüldür.
*
BEHLÜL DİVANE
Harun Reşit’in kardeşidir.
Sarayda kalmayıp fakir bir
hayatı tercih etmiştir.
Kalbinden geçeni korkmadan
çekinmeden söyleyendir.
Bağdat’ta surun dışında 40
yıl ot yiyerek yaşadı.
Yüzü yeşil olmuştu.
Bağdat halifesi kardeşinden
gelen altınları fakirlere dağıtırmış.
Giyinişine hiç önem
vermediğinden, halk arasında Behlül divane derler.
Hak âşıklarındandır.
*
RAVLİ