16 Aralık 2012 Pazar

HACI ALİ DEDE

Babası DEDE OĞULLARI ailesinden DEMİRCİ ESAT ZADE oğlu olarak 1836 yılında doğdu.

Afyon'nun alınmasından beri aile Afyon’da kırk merdivenlerin üst tarafında ikamet ediyorken (halen ev yıkılmış bahçe halindedir) Osmanlının zayıf olduğu zamanda henüz çok küçük 4 yaşında tahmini 1840 yılında Hacı. Bakıoğlu tarafından önce tehdit edilerek sonra annesi ve babası gözü önünde öldürülerek öksüz bırakılmış bir çuval dolusu tapu gasp edilmiştir.

Hacı Ali Dede'ye akrabaları sahip çıkmamış.
Komşuları yazın yiyecek vermişler.

Bu zamanlarda Hacı Ali dede bu zaman oturarak üstüne örtü çekerek uyurmuş.
Kış gelince yalnız çocuk evde donar diye komşuları Mevlevi dergâhına getirmişler.

Şeyh Nazif Efendi buluğ çağına kadar kendi evinde büyütmüş.

Buluğ çağına girince derviş odasına yerleşmiş 1001 gün (seneye yakın) çileye girerek dede olmuş Tekkede ölünceye kadar hizmet etmiştir.

Dervişlerin arasında vahdet yoluna girmiştir.
Delikanlı zamanında türbede babasını öldürenleri söylemek istemişlerse de 

Öldürenler her kimse söylemeyin, ben yolumu buldum’ demiş ve öğrenmeden vefat etmiştir.

Zamanla bu olay oğulları ve torunları tarafından duyulmuştur.
Hiç bir zaman intikam alma yoluna gidilmemiştir.
Yargılanmaları Allah’a bırakılmıştır.

Haci Ali Dede âlimlik ve olgunluk yolunda mesafe almıştır.
Çok içli ney çaldığı söylenir.

Şeyh Nazif efendiyle beraber geziye çıkmış.
Gelibolu’ya Mısır'a ve hacca yayan olarak gitmişlerdir.

Zaman-zaman kıyafetlerini değiştirirler biri şeyh diğeri derviş olarak kendi haklarında söylenenleri bizzat dinlerlermiş, öyle cami ve tekkelerde misafir olurlarmış.
Misafir olduğu yerde şeyh vaaz ve nasihat eder, Haci Ali Dede misafir olduğu yerdeki caminin yazılarını onarır, düzeltirmiş

Şeyh Nazif Efendi ile Gelibolu’da güreş seyretmeye gittiklerinde pehlivanlardan biri ‘ Burası er meydanı tekkede kaşık sallamaya benzemez ‘deyince şeyh benimle güreş demiş.

Hac, Ali’Dedeye kafamı sallarsam yenerim, sallamazsam sen gereğini yap demiş.
İlk güreşçiyi yeniyor.
Ali dede" yemekle içmekle pehlivan olunmaz, pehlivanlıkta iman gücü gerekir" diye söylemiş.

Daha iyi güreşçi benimle güreş diyor onu da yeniyor.
Bu ara Gelibolu’ya haber gidiyor ‘Bir derviş önüne geleni yeniyor’ diye.

Gelibolu’dan güreş yapılan yere en iyi güreşçi geliyor.
Şeyh Nazif Efendi bu sefer kafa sallamayınca Hacı Ali dede "Şeyhim namaz vaktidir" diye yenilmekten kurtarıyor.

Bu hadise uzun müddet dervişlerin güreş yaptıklarını anlatılıyor.

Türbeden Sultan DİVANE’NİN kılıcı kayboluyor.
O zamanın türbe Şeyh’i Ali Dede çalmıştır imasında bulunuyor.

Ali Dede bu imayı duyunca Sultan Divane’nin karşısında secde ediyor.
Bir müddet orda o şekilde kaldıktan sonra kalktığında türbeden birisi soruyor.

Cevaben:
Yıllarca büyüğüm diye belledim.
Kılıcını almadığımı biliyorsun.
Kendi kılıcına sahip çık da beni bu sorumluluktan kurtar dedim’ diyor.

Bir hafta sonra kılıç ikiye ayrılmış durumda sınırdan kaçırılırken yakalanıyor ve haber veriliyor.

Kılıç şu anda İstanbul da tarihi eserler müzesinde.
Ali dede İstanbul’da iken vaktin kutbu da İstanbul da olduğunu öğreniyor, görmek istiyor.

Vaktin kutubu fırında çalışıyormuş.
Ali dede ile göz göze geliyorlar ama bir şey konuşmuyorlar.

Fırından ayrıldıktan sonra kayıkla karşı kıyıya geçerken kalbinden ‘Kutup olsa kıyıda karşıma çıkar’ diye düşünmüş.

Kıyıya ulaştıklarında kutup karşısına çıkıp ‘Kutup olduğuma inandın mı, benim kim olduğuma bakacağına benim gibi olmak için çalış demiş, demiş ve halkın arasına karışarak kaybolmuş.

Şeyh Nazif Efendi teravi bitiminde ‘Ali işimiz var gitme 'diyor.

Cemaat dağılınca Ali’ye kazma kürek ve sohbet odasındaki bohçayı (Kefen malzemesi olan) getirmesini ve aş hanedeki su kazanının altını yakmasını istiyor.

Ali dede bunların ne manaya geldiğini anlayınca ağlamaya başlıyor.
Semahanenin solundaki namaz yerine mezar kazılıyor.

Çevreden ses duyanlar türbe soyuluyor diye geliyorlar.
Ali Dede tamirat var merak etmeyin diye halkı gönderiyor.

Şeyh, bu işler tamam olunca L şeklinde oturuyor.
Ali Dede yanına oturup ayağını toplayarak sırtına destek oluyor ve bir koluyla kucaklıyor.

Şeyh ‘Ne dersem diyeyim sen kelimeyi şahadet getirmeye devam et’ diyor.
Helalleşiyor.
Ruhunu teslim ediyor.

Ali Dede yıkıyor abdestini aldırıyor, kefenliyor, tabuta koyuyor, musalla taşına bırakıyor.
Sabah ezanından önce şeyhinin evine gidiyor.
Kapıyı çalıyor.

Şeyhin hanımına Şeyhim Allah’ın rahmetine kavuştu gerekenleri yaptım diyor ve ayrılıyor.

Vasiyeti üzerine sabah namazından sonra mezarına konuyor, üstü kapatılıyor.

Şeyh Celal efendiyi ve müftü Hüseyin BAYIK’I ve birçok dervişi pişiriyor (Tarikat yolunda yetiştirme).

Şeyhlik hilafeti verilip Kayseri’ye gönderilmek isteniyor.
Ali dede mevcut hizmetini Afyon Mevlevi hanesinde devam ettirmek istiyor.

Ali Dede 70 yaşına kadar evlenmemiş.
70 yaşında iken eşi ölmüş kısır kadın diye bundan sonrasını beraber yaşarım diye uzaktan akraba 40 yaşındaki Fadime (Fatma Hanım) ile evlenmeye razı olmuş.

71 yaşında iken Mehmet Bayraşa, 75 yaşında iken de Fehmi Bayraşa (müftü)doğmuş 77 yaşında iken sene 1911 de vefat etmiştir.    

Mehmet BAYRAŞA’ dan Zeki, Ulvi, Selçuk isimde oğulları Lamia, Halise iki kızı olmuştur.

Fehmi BAYRAŞA’dan Ferruh, Fahrettin, Ferhunde olmuştur.
Fahrettin'den ve eşi Rahime Bayraşa'dan Levent Bayraşa, Melek Bayraşa (GİRGİN), Ali Emre Bayraşa olmuştur.

Fehmi çok küçük yaşta öksüz kalmış, annesi Fadime (Fatma Hanım) ile hayata devam etmiş.

Hacı Ali dede Mevlevi dergahının tüm mal varlığı elinde olmasına rağmen kendisine hiçbir almamış olduğundan Fehmi Bayraşa ve annesi çok zor günler geçirmiş.

Dini eğitime devamederek ve berabeder müezzinlik etmiş
İstanbul’a gitmiş yatılı sanat okulunu bitirmiş.

Şehremini camisinde fahri imamlık yapmış.
Medreseye gitmiş, Medresenin ilk sınıfına giderken medreseler kapanmış, hukuk veya ilahiyat fakültesini seç demişler.

İlahiyat fakültesini seçmiş ve mezun olmuştur.
Afyon müftülüğünde müsevidlik (Müftü yardımcılığı) yapmıştır.

Daha sonra, Mahmudiye, Emirdağ, Bilecik, Afyon, Tufanbeyli’de müftülük yapmıştır.

Müsevidlik yaptığı zaman hocalara Akait ders vermiş, her türlü sorulara cevap vermiştir.

Büyük babaları gibi Sultan Divane hazretlerine ve türbeye hizmet etmişler ve Hazreti Mevlana'dan aşılanarak hamlıktan kurtulmuşlar ve bu çizgiyi kaybetmemiştir.

                                            *
RAVLİ

Popüler Yayınlar