Bir gün kendinden daha önce
yola çıkmış olan bir yolcuya rastladı. Ona bakınca yürüyüşü hoşuna gitti.
Kendi kendine acaba bu adamla
yoldaşlık yapayım mı? diye düşündü; hiç olmazsa şu yalnız yürümek âdetini terk
ederim".
Çünkü çok hoş bir arkadaşa benziyor.
Şu iyi arkadaşla Hak rızası
için dost olayım.
Sonra görüyorum ki öyle bir
arkadaşın yoldaşlığı, yalnız başına yolculuk yapmaktan daha zevkli olacaktır,
işte böylece hangi tarafı seçeyim diye kendi kendine hayal kurarken, baktı ki o
adam yüzünü geri çevirdi.
Önce, bak gör ki, ben seni
arkadaşlığa kabul ediyor muyum? Dedi ve başını önüne eğdi.
Gönlünden geçen gizli
düşünceleri anlatan o şahıs acele ile oradan uzaklaştı.
Harzemşah'a dediler ki:
Halk ekmek pahalılığından,
kıtlıktan feryat ediyor.Niçin? Dedi.
Bir okka arpa ekmeği iki
akçeye satılıyor.
Bu kadar para kimde var,
dediler.
İki akçe nedir ki dedi.
İki akçe şu kadar para eder,
dediler.
Şah cevap verdi:
Vah-vah bu ne cimriliktir,
utanmıyorlar mı bunlar
Ona göre ucuzdu, ona göre bir
açın karnını doyurmak için senin bütün mülkünü veririz demek çok ağır
gelecekti.
O bundan korkuyordu, bir kere
bütün karınları doyurursam bu kadar mülkü nereden bulayım, uzun ömür gerek ki
bunu bir daha elde edeyim, diyordu.
Şimdi din bahsinde de böyle
olur.
Bir sıfat, bir makam halka
korku verir.
Ama ona göre kolaydır her
şey.
Onun yayını semalar bile
çekemez.
Nasıl ki Kuran'da "Biz emaneti yerlere ve göklere gösterdik, onu yüklenmekten
kaçındılar, insan yüklendi," (Azhab suresi 72) buyrulmuştur.
Bu ilâhî işarete göre, yerler
ve gökler bile, bu emaneti taşımak bizim işimiz değildir, dediler.
Çünkü onların (M.293) gözleri
başarı kazanmakta değildir.
Bunlar deselerdi ki:
Eğer yay sert ise onu biz
nasıl elimize alabiliriz.
Bizim ardımızda biri vardır
ki, bunu ancak o çekebilir, işte o görüş ve Hakka
dayanma kuvveti, ancak Hazreti Muhammed'e ve ona uyanlarda olabilir.
Şimdi bu insan Muhammed'in
veya İsa'nın sıfatını anlatıyor.
Yahut büyüklerden birinin
vasıflarından bahsediyor, onların halinden, sırlarından söz açıyordu.
Birine coşkunluk geldi, keşke
dedi onu göreydik.
Öteki, ey ahmak! Dedi.
Onların vasıflarından
bahseden bu zatı niçin görmüyorsun?
Belki de bu odur, ama yüzünü
kapamıştır.
İbrahim Peygamber yüzünü öyle
bir şeye çevirmişti ki, Hak yolu değildi.
Ama bizim ilk görüşümüz onu
nasıl geçebilir?
Her kimin sıfatı ilk defa
gözümüze ilişse o bir şey söylemese bile biz cefa yönünden kendi kendimize o
neye yarar, deriz.
Yüzünü rıza yönüne çevirse, henüz rıza mertebesine
erişmemiştir. Yüzünü Allaha çevirse henüz Allahın halkasına ulaşamamıştır.
Ama yüzü o tarafa çevirmekle,
ulaşmak aynı şeydir.
Halka karşı yavaş-yavaş
yabancı ol!
Çünkü Hakkın halk ile hiç bir
yoldaşlığı ve ilgisi yoktur.
Bilmem ki onlardan ne elde
edebilir?
Bir kimseyi neden kurtarır
veya neye yaklaştırabilirler?
Nihayet sen peygamberlerin
yolunu tutmuşsun, onların ardından yürüyorsun.
Peygamberler halk
ile pek az düşüp kalktılar, onlar Hak ile ilgilendiler.
Gerçi görünüşte halk onların
çevresinde toplanmıştı.
Peygamber sözlerinin
yorumlamaları, açıklamaları vardır.
Olur ki, git derler ama o git
işareti, gerçekte gitme manasındadır.
Eğer biri bir din adamına
Âli’cik dese bu küfürdür, o halde dervişçik diyenler hakkında ne söylersin!
Bunlar, "Yoksulluğum benim kıvancımdır," sözündeki
hikmetten bir koku almamış olanlardır.
Yoksa nasıl olur da, fakircik
dervişçik diye onları küçümserler.
Ne küfürdür bu!
Sonra cehennemin, "Geç ey mümin! Şüphesiz senin nurun benim ateşimi
söndürecek," demesi ne kadar ibret vericidir.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. Kendimizin kabul etmesi yeterli olmadığını,
karşımızdaki kişinin de bu isteğimizi kabul etmesinin gerektiğini öğrendik.
2. Kimine göre ucuz olanın kimine göre de çok pahalı
geleceğini öğrendik.
3. Hakka dayanma kuvvetinin iman kuvveti olduğunu, şüphe
duymadan kalbiyle inanarak ve güvenerek Allah’tan yardım alacağına inanan
insana verdiği eminlikten oluşan kuvvet ve cesaret olduğunu öğrendik.
4. Hakka dayanana korkudan emin olduklarını, cesaretle
doğru kararlar vererek uyguladıklarını, Allah’tan da yardım geldiği defalarca
görüldüğünü öğrendik.
5. Büyüklerin özelliklerinden bahsedenin de büyük
olabileceğini, kendini gizlemiş olabileceğini, bunu fark etmemiz gerektiğini
öğrendik.
6. Rıza’nın
kaderin acı tecellileri karşısında kabul ederek kalbin huzur ve sükûn halinde
bulunması demek olduğunu öğrendik.
7. Yüzünü rıza yönüne çevirenin Allah’ın halkasına
ulaşmış olmadığını ancak her an ulaşacak yakınlıkta olduğunu öğrendik.
8. Halk ile en az düzeyde ilgilenmek gerektiğini
öğrendik.
9. Alicik, dervişçik, fakircik gibi hitap edilmenin ve o
kişiler için söylenmesinin kendini büyük saymak diğerlerini küçük görmek
olduğunu öğrendik.
10.
Müminin nurunun
cehennem ateşinde daha güçlü olduğunu, cehennem ateşini söndürecek güçte
olduklarını öğrendik.
Tanrı
inancı olmayanlar veya inancı zayıf olanlar başlarına istemedikleri,
beklemedikleri bir fenalık geldiği zaman o olayın acısı ve kargaşası halinden
kendilerini kurtaramaz, durumu daha da bulandırarak çok daha fazla zarar
görecekleri durum yaratırlar.
Tanrı
inancı olanlar bu fenalık gibi gözükenin aslında daha güzel bir hediyenin
ambalajı olduğunu, içinden çıkacak hediyenin ne olduğunu merak ederek bu
hediyenin görünür olmasına kadar beklerler.
Yaren
kabul et ve sonra ne yapılması gerekiyorsa onları düşün ve gereğini yapmalısın.
Neden
benim başıma geldi?
Neden
ben?
Ne
yaptım ki cezalandırıldım?
Başkasının
günahını ben niye çekeyim? Benim hatam yok ki?
Diye
sorgulamaya, yargılamaya başlarsan senin aklın ve bilgin buna yetmez bunalıma
girer yanlış işler yaparsın, çok daha fazla zarara uğrarsın.
Her
şeyin Allah tarafından yapılması emredildiğinden, biz kullara çok az bir seçme
ve seçtiğimizi uygulama yetkisi verildiğini ve bu yetkiyi kullanmaktan dolayı
hesap vereceğimizi bilirsek, kabul eder, rahat eder, daha fazla zarara
girmeyiz.
Büyüklerimiz rıza yolunda olanların yani
Nedeni, sebebi belli olmayan veya anlayamadığımız olayları sabırla bir müddet
beklersek faydalar ve müjdeler olduğunu göreceğimizi öğrendik, anladık.
*
RAVLİ