27 Aralık 2012 Perşembe

ŞEMSİ TEBRİZİ 28

Üstünlük ilk davranandadır, sözündeki ilk davranan ile geç kalanın anlamı şudur:

Sevgili için ilk azığı hazırlayıp saklayan ilk davranan demektir.
Geç kalsa bile yine önceden davranmış sayılır.

Parmağında yüzüğünü çevirirken Peygambere şöyle hitap olundu. "Bizim sizi boş yere yarattığımızı mı sanıyorsunuz?" (K. 23/115)

Bana, bir yabancı yüz kere de vursa, hiç bir şey demem, ama o biricik sevgiliden bir kıl ucu yakalayayım o rahmet ve şefkattir.

Nasıl ki Hallacı Mansur vaka’sında başkaları gökten buz yağdığından bahsetmişlerdir.

Hal ehli olan bir kişiden nakledilen bu hikâye ise daha hoştur.

Derler ki:
Hallacı astıkları zaman şeriat ulularının fermanı şöyle idi:
Hallaç darağacına çekilince Bağdat halkından her biri ona bir taş atacaktır.

Herkes bir kaç mancınık taşı atmakla beraber (M. 310) dostlarını da bu işe zorladı.
Çaresiz herkes buna katıldı.

Arada taş yerine bir gül demeti de atılmıştı.
Hallaç derin bir inilti çıkardı feryada geldi.

Bu hali seyredenlerden biri hayretle ondan sordu:
Niçin o taş yağmurundan hiç bir ses çıkarmadın da bir gül demeti atılınca inledin?

Bilmiyor musunuz ki, dedi, sevgilinin cefası çok çetindir.

Adamın biri yıllardan beri kendine bir mürşit (Öğretecek, yol gösterecek öğretmen) arıyordu.

Her kimi işitse koşardı ama hiç bir kapı açılmıyordu.
Bir gün başını bir tuğla üstüne koyarak uyudu.

Aradığını düşünde görmüştü.
Uyanınca hemen tuğlayı öpmeğe başladı; koltuğuna kıstırarak her nereye gitse asla yanından ayırmaz, o olmadan namaz kılmaz, misafirliğe onsuz gitmez, baş sağlığına, düğüne hatta uyumaya hep tuğla ile beraber giderdi.

Hastalıkta bile dışarı çıkarken tuğlasız durmazdı.
Biri gelse de kendisini övmek istese derdi ki:

Bunu önce benim şu tuğlama, şu cevherime söyle!
Yanına bir ziyaretçi gelse de el sıkmak istese, önce elini şu tuğlaya sür, derdi.

Bu nedir?
Diyenlere, bulunmaz bir şeydir, ancak iyi kişilerde bulunur, fena kişilerde bulunmaz; otuz sene idi ki bir şeyi kaybetmiştim, dün gece başımı bu tuğlanın üzerine koyunca onu tekrar elde ettim, derdi.

Şiir:
Ey sevgili! Ey can! Gönlüm buna nasıl inanır ki,
Sana kavuşmayı asla ummazdım!

Gamdan uzaktım, felek bu halimi beğenmedi, hâlbuki
Bana seninle geçmeyen zaman daha hoştu.

Ne kadar uzak, ne kadar uzak!
Sana sonsuz ömür mü versinler?

Ben görüyorum ki ölüm yabancılıkla dolu bir âlemdir.
Bütün dostlarıma sonsuz ömürler diliyorum:

Ondan başka dua etmiyorum.
Hele sana ki, bizim hem dışımızı hem içimizi besledin, yetiştirdin; senden bize binlerce faydalar ulaştı.

Ama benim bu haberimden hayret ettinse ben hakkın sıfatıyım, benim sıfatım da onun sıfatı demektir. (M, 311)

Benim bilgim onun bilgisi ve onun sıfatıdır.

Derler ki; Allah'ın yumuşak huyluluğu ve sabrı vardır.
Her sabrı yüz yıl, bin yıl sürer.

R ü b a î:
Ey ay parçası, doğdun ve parladın,
Kendi feleğinin çevresinde salınarak gezdin!

Bilirsin ki, can ile beraberdin,
Ansızın battın ve görünmez oldun.

Arapça beyit:
Vaki’e (Koruyan, saklayan Allah’a) beni korumamasından şikâyet ettim,
O da günahları terk edeyim diye beni uyardı.

Herkesin kendine göre bir günahı vardır.
Birinin günahı sarhoşluk, yaramazlıktır, onun haline uygun düşer.

Ötekinin günahı da Allah’tan uzak kalmaktır.
Bir öfke vardır ki, zaman-zaman ayaklanır, bazen da gizlenir.

Onun işi gizli kalmaktır.
Ama canlı olan bir mahlûk suç işlemekten nasıl kendini korur?

Çünkü burası onun yeri olduğunu bilmektedir.

Mısra:
Nihayet kedi delik başlarından ayrılmaz.

Bir genç Kuran öğrenmek istiyordu.
Çok zahmet çekmiş, Kuran'ı ezberlemişti.

Ama hâlâ arzusu vardı.
En iyi Kuran okuyan öğretmen kimdir?

Diye soruyor ve Allah'a yalvararak Kuran uzmanı ve Allah adamı has kullardan bir öğretmenle tanıştırmasını diliyordu.

Ansızın Bağdat'ta bir öğretmen haber aldı ve derhal yanına gitti. Ezberindeki her ayeti ona tekrar ediyor o da şöyle oku böyle oku diye düzeltiyordu.

Kuran öğrencisi baktı ki ömrünü boşuna harcamış, işe yeniden başlamak gerekli.

Ne olursa olsun dedi, öğrenci, öğretmene karşı şu şartı ileri sürdü: benim babamın âdeti her sahife için bir altın vermektir.

Öğretmen, peki, dedi.
Genç öğrenciye Kuran'ın sırlarını öğretiyor, o da, altınları gönül hoşluğu ile veriyordu.

Ama bir gün geldi ki verecek altını kalmadı.
Baba üzülüyordu.

O sırada bir ihtiyara rastladı, üzüntüsünün sebebini sordu, ahvali anlatınca ihtiyar güldü.

Onu evine götürdü, misafir etti.
Baba (M. 312) canının sıkıntısından yemek yemiyordu.

İhtiyar sizin o öğretmeniniz benim oğlumdur dedi, senin verdiğin altınlar da şu halının altındadır.

Oğlumun altına ihtiyacı yoktur.
Hazret!

Peygamber, "Kuran'ı güzel ses ve ahenk ile okumayan bizden değildir," buyurmuştur.

Bizim altınımız Kuran'dır, mülkümüz, kuvvetimiz ve varlığımız Kuran'dır.
Biz Kuran'ı böyle öğrenmedik ki ondan başka bir şeye muhtaç olalım. Bu ancak seni sınamak içindir, işte bak bütün paraların buradadır al dedi ve oradan ayrıldı.

Eğer o hatırayı kendinden uzaklaştırmamış olsaydın öğüde muhtaç olmazdın ve zahirde senden köprü geçmez bir merkep sıpası istememize bile lüzum kalmazdı.

Onu sürersin, gölgeden kaçar, köprü üzerinde ayakları titrer, dünyayı canına bağlar, gerektir ki biraz yük taşısın.

Onu burada sınayın.
Eğer köprü geçerse ne iyi, yoksa hemen geri göndermeli.

Çünkü o bir aralık seni yol ortasına kadar götürür, ama arkadaşları köprüyü geçtikleri halde o geçmez.

Geri dönmeye imkân yok, ileri gitmeye imkân yok.
İşte onu burada tecrübe et ki anlayasın.

Nasıl ki Kuran'da "Her şeyi bilici olan Allah onların imanlarını sınar," (K.60/10) buyrulmuştur.

                 ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Sevgili için hazırlık yapmamız gerektiğini öğrendik.

2.   Sevgilinin yaptıkları, verdiği zahmetlerin zor gelmeyeceğini, memnuniyetle kabul edileceğini öğrendik.

3.   Sevgilinin verdiği eziyetin çok çetin olduğunu öğrendik.

4.   Sevgiliyi bulduran, gösteren her ne ise o uğurludur, kutludur.

5.   Allah’ın sabrı olduğunu, kulun kendisine gelmesini beklediğini öğrendik.

6.   Belalardan korunmak ve saklanmak istiyorsak günahları terk etmemiz gerektiğini öğrendik.

7.   Canını cananına verenin gözlere görünmez olacağını öğrendik.

8.   Allah’tan uzak durmanın da günah olduğunu öğrendik.

9.   Dünyanın suç yeri olduğunu öğrendik.

10.           Kuranı güzel ve ahenkli okumak yerine manasını anlayıp yaşama geçirmenin beğenilen bir davranış olduğunu öğrendik.


İşte böyle yaren,

Sevgili ile aşk oyunu oynamak için onun huyunu bilmek ve ondan gelecek sıkıntılara gönül hoşluğuyla katlanmak gerekiyor.

Hoşa giden göstermelik davranışlar yerine özü anlayıp kavrayıp yaşamımıza bir düzen vermek ve gideceğimiz yolu bilerek ve isteyerek gitmek gerekir.

Bir şey istiyorsak ve bekliyorsak bunu elde etmemiz için o konuda istenilen çalışmayı yapmamız gerekmektedir.

Sadece dua ederek büyük beklenti içinde olmamızın yetersiz bir davranış olduğunu, bu beklentimiz için uğraşıya girmemiz gerektiğini öğrendik.

                                         *
RAVLİ

                               

Popüler Yayınlar