Beni ve başkalarını hayretle süzüyordu.
Başını önüne eğdi, biraz
sonra arka arkaya secde ediyor daha sonra yerlerde yuvarlanıyor, pabucunu
başına vuruyordu.
Ona dedim ki; Temaşa (Seyretme)
ancak Ayı tamam görenlere yaraşır.
Ondan bir parçayı görmek
gerçi sana hayret verdi ama tamamını görmenin zevki derecesinde olamaz.
Sağ kaldığın müddetçe ecel
münadisi (Ölen için sala veren) gelmeden önce çalış,
işitiyor musun bu münadi ne söylüyor?
Minarenin başından şöyle
sesleniyor:
Birini şehirden dışarı
atıyorlar, çabuk dışarı atın, (M. 307) eğer atmazsanız şehir halkı bütün
evlerini bırakıp kaçacaklar.
Musa Peygamber, (Allah'ın
selâmı üzerine olsun) o yüce mertebesi ile Hızır Peygamberden, onun
yoldaşlığından kendi peygamberlik sıfatını olgunlaştırmak için yardım
diliyordu.
Ta ki bununla başka bir güzellik daha elde etsin.
Tövbeler ediyordu.
Gerektir ki, derviş bütün
ömrü boyunca bir kere tövbe etsin ve ettiğine pişman olsun da niçin şu hatalı iş benim yoluma
rastladı diye üzülsün.
Gerektirir ki, içimizdeki hesap soran kuvvet dışarı çıksın.
(Öz eleştiri yapmaya cesaret veren
kuvvet)
Bana perde olacak bir şeyin
karşıma çıkmaması için kendimi nasıl koruyayım?
Haydi, o kuruntuyu içimden
atayım, ama daha fazlası gelir, beni uğraştırır.
Kendimi savunmaya, kendi
işimle uğraşmaya imkân bulamam.
Kedi benden eti kaptıktan
sonra hep onu yakalamakla uğraşır, o saatte et yemekten vaz geçerim.
Ne mutlu Farsça Kuran ve kutlu konuşan, temiz ilâhi ilham!
(Mevlana Hazretleri Sema
ederken durup ilham ile manalı farsça şiir söyleyendir)
Bir aralık bir mahalleden
geçiyordum bir çalgı sesi işittim.
Biri derviş diyordu, öteki
sema diye ısrar ediyordu, iş pek nazik bir duruma girmişti. Saz başlamıştı.
Ansızın ağzımdan şu sözler
fırladı:
Ne gör ne işit. O anda öyle yaptım, onlardan bir tarafa çekildim.
Bu tuhaf bir iştir,
başkalarının yanında keramet ve mucizedir.
Önce fakihlerle (Din e şeriat
ustası) düşüp kalkmaz, hep dervişlerle otururdum.
Din bilgini geçinenler
dervişliğe yabancıdırlar derdim.
Ama dervişliğin ne olduğunu
anladıktan sonra onların nerelerde oturduğunu gördükten sonra şimdi dervişliğe
meylim kalmadı.
Fakihleri bu dervişlerden
daha üstün tutuyordum.
Çünkü fakihler bir kere
zahmet ve meşakkat çekmişlerdir.
Bunlar ise ben dervişim diye
yan çizerler.
Nihayet dervişlik nerede?
Bütün ulu Peygamberler,
dervişlik aşkı ile yanıp yakılmışlardır.
Mtisâ Peygamberde, "Yarabbi beni Muhammed ümmetinden kıl," diye
feryat etmiştir.
Muhammed ümmeti olanlara
göre, her kıssanın, fıkra veya hikâyenin bir özü ve nüktesi vardır.
Hikâye ve fıkra da bu nükte (Herkesin
anlayacağı ince mana) için anlatılır; yoksa büyükler can sıkıntılarını gidermek
için hikâye yolu ile konuşmuş değildir ki maksatlarını o hikâyede belirtsinler.
Bununla beraber, "Susan selamete erdi" derler.
Büyükler yanında da susmak
yaraşır.
Beyit: (M. 308)
Genç delikanlının
aynada gördüğü şeyleri,Tecrübeli Pir, pişmiş tuğlada görür.
Birisiyle konuşmanın manası
şöyle olmalı:
Senin gözünün önünde ve gönlünde sanki bir perde var, ben de onu kaldırayım
düşüncesi ile konuşmalı ve mecliste niyazsız (O kişilerden beklentisi) olmalıdır.
Koca karıların âdetlerini
benimseyin!
Çünkü onlara göre, hepsinden
evvel Fahri Razî ve onun gibi yüzlercesi gerektir ki, kendilerinden bir dilekte
bulunan kadınların başörtülerini düzeltsinler, onlardan öğünerek söz açsınlar.
Ama o başörtüsüne de yazık
olur.
Şeyh Ebu Mansur'un çok
yakışıklı bir çocuğu vardı.
Bir delikanlının gönlü ona
kaymıştı.
Şeyhin bu söylentilerden
haberi yoktu.
Hâlbuki Şeyhlerin gönlü
yalnız dış duygular yolu ile haber almaz, belki vahiy ve ilham yolu ile de
haber alır.
Nasıl ki, "Onun kulağı ve gözü olurum ", “Allah nuru ile görür""Gördüğünü kalbi yalanlamadı" (Necim suresi, 12)
anlamındaki ayetlerde de böyle işaret buyrulmuştur.
Şiir:
Feleğin bütün
hallerini bilirler,Onlar ki gerçeği arayan ve yol gösteren erenlerdir
Fakat güzel huyları
dolayısıyla kimsenin perdesini yırtmazlar.
Sanki zamanenin
gidişini onlar yürütüyor.
Allah huyları ile bezenin:
"Sevgili Peygamberim!
Şüphe yok ki sen en
yüce huylarla bezenmişsin!" (Kalem
suresi, 4)
Beyit:
Geçinme sırasında
halk ile ol, onlarla hoş geçin!Allah'ın yumuşak huyluluğuna özen çirkin şeyleri at!
Seven delikanlı, aşk ateşi
içinde Şeyhin yanına geldi.
Ben mürit olacağım dedi.
Şeyh de kabul etti.
Onu kendi yakınları ve
güvendiği insanlar arasında bıraktı.
Gizlice diyordu ki:
Bu delikanlıda hem büyük bir
cevher var, hem de büyük bir utangaçlık. Ben iki halini de bilmekteyim.
Bunu size de göstereceğim.
Çocuğu içeriye, halvete
çağırmalarını emretti; delikanlıyı gizli bir yerden gözetlediler.
Bir gece çocuğa saldırdı ve
nihayet çocukcağızı öldürdü.
Hemen dışarı çıkmak istedi,
kaçacaktı.
Şeyh dervişleri uyandırdı,
onlara şöyle dedi:
Falan mürit şöyle bir
harekette bulunmuştur, kaçmak istiyor biz onun yolunu kesmişiz kapıyı bulamaz.
(M. 309)
O şimdi her tarafı duvar
görüyor.
Korkulur ki ödü patlasın.
Gidiniz, ona deyiniz ki, Şeyh
seni istiyor, yaptıklarını da biliyor.
Nasıl ki: "Bana her şeyi bilen ve her şeyden haberi olan Ulu Allah
bildirdi", (Tahrim 3) buyrulmuştur.
Dervişler geldiler, kapıyı
açtılar, odayı kan içinde gördüler ama bir türlü feryat etmeye cesaret
edemediler.
Çünkü Şeyhin işaretinden
korkmuşlardı.
Delikanlıyı Şeyhin yanına
getirdiler.
Şeyh gülerek neşeli-neşeli
ileri doğru yürüdü, kolundan tuttu kendi hırkasını sırtından çıkararak ona
giydirdi, getirip kendi makamına oturttu. Ona, senin için zaten şu bir tek perde kalmıştı ki, bu makama erişesin, dedi.
Her insanoğlunda bir benlik vardır, insan sonunun neye varacağını önceden görse idi, hiç benlik davası eder miydi?
Muhakkak ki sakınırdı.
Ama önceden
sonunu göremedi.
İşte Peygamberlerin sultanı
ve sonuncusu olan Hazreti Muhammed'in (S.A.) üstünlüğü buradadır.
Âşık, benliğini sevmek sevdasından kendini kurtarırsa sevilen ve istenilen sevgili de benlik sevdasından vazgeçer.
Şiir:
Her ne derlerse
onun içyüzü budur.Ululuk artık ölmüştür. Dirilik de budur.
Arapça şiir:
Fakat kalbim
ağladı, ağlamaktan öyle coştu ki,O da ağladı, ona dedim ki, üstünlük ilk davranandadır.
Eğer şimdi
ağlayacağıma, çocukluk ve gençlik çağlarımda ağlasaydım.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. Bütünü, tamamını görmeden zevke dalmanın yanlışa
götürdüğünü öğrendik.
2. Ölünceye kadar çalışmamız, arayış içinde olmamız
gerektiğini, çünkü Allah’ın ilminin sınırsız olduğunu öğrendik.
3. Ölen kişiyi kokmadan hemen şehir dışındaki mezara
koyduklarını öğrendik.
4. Allah’ın güzelliklerinin sonsuz olduğunu bilen
peygamberlerin peygamber olma sıfatını yeter bulmadıklarını yeni bir güzelliğe
kavuşmak, olgunlaşmak için arayış içinde olduklarını öğrendik.
5. Öz eleştiri yapmak için içimizdeki kuvveti dışarı
çıkarmamız gerektiğini, bunu da yaptığımız yanlışı görüp pişman olarak tövbe
etmemiz hatta tövbeden de tövbe edecek duruma gelmemiz gerektiğini öğrendik.
6. Kuşkuların, kuruntuların, vehimlerin oluşturduğu
perdeden yani doğruyu olduğu gibi görüp tanımlama yapmaya engel olduğunu, kendi
işimizle uğraşmaya engel olduğunu öğrendik.
7. Tartışma inada girdiyse orada bulunuyorsak etki altına
girip taraf olmamız gerektiğinden oradan uzaklaşmanın doğru olduğunu öğrendik.
8. Hikâye ve fıkralarla herkesin anlayabileceği manaları
anlayışa sunum yaptıklarını öğrendik.
9. Toplum içinde konuşanın o topluluktan bir beklenti
içinde olmadan, gizlenenleri ortaya çıkarıp görünen hale getirmesi gerektiğini
öğrendik.
10.
Güzel huylu
kimselerin başkalarının ayıbını ortaya çıkarmadıklarını, konu etmediklerini
öğrendik.
11.
Bir kişide cevher
ve utangaçlık varsa o kişi korku ile gerçek cevherini ortaya çıkaracağını
öğrendik.
12.
Önceden sonu
görebilmek için benliğimizden kurtulmamız gerektiğini öğrendik.
13.
Biz eğer benlik
davasından vazgeçersek sevdiğimizin de benlik sevdasından vazgeçeceğini,
istenilen ve beğenilen olabileceğimizi öğrendik.
14.
Dirilik gibi
gözüken ölülükten kendimizi kurtarmamız gerektiğini öğrendik.
15.
Üstünlüğün ilk ve
gençlik çağlarında olmasıyla olacağını öğrendik.
Sadece gördüklerimizin olgunlaşmamıza yetmediğini,
bizim doğru görüşümüze engel olan perdelerin kaldırılmasına ömür boyu
çalışmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
Peygamberlerin bile daha yokmu diye güzellikleri
görmek, tanımak, içine almak, bütünleşmek için sayılı bu kişilerin bile uğraşı
içinde olduklarını görüp anladıktan sonra daha bir gayretle çalışmamız
gerekmektedir.
Biliyoruz ki Allah çalışmamızın içine koyarak bizlere
istediğimizi vermektedir.
Allah’ın takdiri elbette ki geçerli ve sebepsizdir.
Ancak kendisine ulaşmaya çalışanlara bağışının
olacağını hiç aklımızdan çıkarmamalıyız.
*
RAVLİ