Kerametleri arasında bir nur
gördüm ki hiç bir dille tasvir ve tavsif edilemez.
Yukarı baktım, evin tavanını
göremedim, bana o sırada babam ah ey oğul!
Dedi ve gözlerinden iki ırmak
gibi kanlı yaşlar boşandı.
O hal içinde başka bir şey de
söylemek istedi, ama ağzı kilitlendi. Dudakları uçukladı, oradan gitti.
Onun aş evinde çuvallarla tuz
sarf olunurdu.
Artık üst tarafını hesap et.
Ama bu saltanata rağmen
zembil (Örme sepet) satar, toprak üstünde otururdu.
Bir kaç yoksulu yanına alarak
onlarla birlikte yerdi.
Yarabbi!
Derdi, ben yoksulum
yoksullarla düşer kalkarım, iş o iştir ama herkes bu cinsten olsaydı!
Ben şöyleyim
ben böyleyim diye benlik davasına kalkışanlar beyinsiz kişilerdir.
Bu yermelerden, sert
sözlerden maksadım şudur ki:
O sertlik ve kabalık onların
içlerinden dışlarına çıksın da onlara bir ziyanı dokunmasa daima incinen ve hiç incitmeyen biri varsa o da ancak eşektir,
derler.
Onda katlanma ve hoş görme
son kertesindedir (Sınırında).
Benim için de incinmenin hiç
yeri yoktur.
Çünkü varlığım kalmamıştır,
incinme varlıktan olur.
Benim bedenim ise hoş
duygularla doludur.
Niçin dış sıkıntılarını
kendime mal edeyim.
Karşılık verme, sövüp sayma,
kınama gibi duyguları atar, içimden kovarım,
Nasıl ki Hazreti Peygamber
(S.A.) savaş dönüşünde "Artık küçük savaştan
döndük, büyük savaşa başladık," buyurmuşlardır.
Büyük savaş nedir?
Oruç değildir, namaz değildir.
Bu topluluğun büyük savaşı, toplu geçinmektir.
Köpeklere birer kemik atarsın
uğraşsın dursunlar.
Yani senin konuşman boştur, sen yemeğini ye.(M. 325)
Biri geldi, ah! Dedi:
Tatar akıncıları yetişti, ne
fena olay! Utanmıyor musun? Dedim.
Bu kadar zamandır kurbağalık
davası güdüyorsun.
Tufan'dan niçin bu kadar
titriyorsun? Ördek olabildinse keyfine bak!
Üç oğlu olan o Padişah,
onlara, aman sakının, olmaya ki, falan kaleden gecesiniz!
Diye öğüt vermişti.
Eğer o öğüdü vermeseydi
onların da oraya uğramak hatırlarından bile geçmeyecekti.
Şehzadeler gittiler.
Orada anlatılması imkânsız
olan bir dilber sureti gördüler.
Altında falan Padişahın kızı
diye adı yazılı.
Biri geldi, ondan kızı
istedi.
Padişah benim kızım yoktur
dedi.
Hem kim onu ister de ondan
bir nişan getirmezse kafasını uçururum, iki şah zade bu yolda başlarını
verdiler.
Kızı isteyenlerin başları bir
hendeğe atılmış, bu hendek tamamıyla dolmuştu, iki şehzadenin başı da aynı
hendeğe atıldı, ötekilerine karıştı.
Bütün bu hikâyelerle
huzurunuzu bozmayayım.
Yoksa bu nükte ilgili ayetler
de vardır.
Bunların açıklanmasında ve
Peygamber sözlerinin anlatılmasında, hele, altın öküz heykeli, dadı ile kız ve
nihayet nişan göstermek gibi fıkralarda, şu anlamdaki ayette buyrulan,
"Sen sevdiğini doğru yola yöneltemezsin. Ancak Allah dilediğini hidayete
eriştirir."
(Kasas suresi, 56)
anlamındaki hitapta da bir işaret vardır.
O bir bahane buluyor ve
istemiyor?
"Fakat birçokları bilmezler." (K. 63/7) anlamındaki ayete göre
de o Müslüman’dır. Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1.
Yoksullarla
birlikte olmanın değerini ancak olgun kişiliğe ulaşmış olanların
anlayabileceğini öğrendik.
2.
Ben ve
ben merkezli davrananların kendine özgü
düşünce ve görüşle gerçek düşünceden gittikçe uzaklaşan, sersemlemiş, doğruyu
düşünemez olduklarını, düzgün düşünemeyen kişiler haline geldiklerini öğrendik.
3.
Dış sıkıntılardan
kurtulmak için karşılık vermemek, sövüp saymamak, kınama gibi duyguları
içimizden atıp kovmamız gerektiğini öğrendik.
4.
Büyük savaşın
toplu geçinmek olduğunu, ahlaklıların bir araya gelip iyi toplumu
oluşturabileceğini öğrendik.
5.
Genel konularda
konuşmanın dinlenmeyeceğini, değer verilmeyeceğinin bilincinde olarak
konuşmalarımızın boş olacağını, kendimizi geliştirmek için uğraşmamız
gerektiğini öğrendik.
6.
Doğru yola ancak
Allah’ın yöneltebileceğini öğrendik.
7.
Tehlikeler ve
problemler karşısında boğulup gitmeyecek kadar kendimizi hazırlayıp güçlü
olmamız gerektiğini öğrendik.
8.
Sevdiğimizi doğru
yola yöneltemeyeceğimizi, dua ederek doğru yola gelmesi için Allah’tan yardım
istememiz gerektiğini öğrendik.
9.
Aklı az olanın
tehlikeye doğru inatla gittiğini öğrendik.
10.
Önerilen doğru
yola gidenlerin ancak Müslüman olanların olduğunu, diğerlerinin bir bahane
bularak öğüdü dinlemediklerini öğrendik.
11.
Ördek olmanın hem
uçabilir hem de su üstünde kalabilir olmak olduğunu öğrendik.
12.
Kurbağanın yalnız
su altına ve az bir mesafe inebildiğini öğrendik.
13.
Kendi emeği ile
rızkını kazanmanın doğru, beğenilen ve övülen bir davranış olduğunu öğrendik.
14.
Alçak gönüllü
olanları olgun kişilerin beğendiğini öğrendik.
15.
Dünya mal ve para
çokluğuna bağlamış olanların bunları kaybetme korkusuyla sinirlendiklerini, sakin
bir yaşayıştan elde edecekleri güzellikleri kaçırdıklarını öğrendik.
16.
İncinme, incitme,
katlatma ve hoşgörü davranışları ile karşılaşmanın hayatın bir parçası olduğunu
öğrendik.
17.
Tanrı’nın
bilmeyenler gurubunda tuttuğu insana her
ne kadar uyarsan, inceliğiyle anlatsak o kişinin yine aynı hataya düşeceğini
öğrendik.
İşte böyle yaren,
Gelişmen, yücelmen,
olgunlaşman, iyi bir hedefe ulaşman sevdiğin ve bağlandığına bağlı olarak
kuvvet bulur.
Eğer uyarılara ve önerilere
dikkat edip tercihini düzeltmiyorsan hatta inatla yanlış tercihinde ısrar
ediyorsan sen bilirsin, sonuçlarına sen katlanacaksın.
Peygamberimiz bile zorlama
yakmamış uyarı ve yönlendirme ile bize yol gösterip yolumuzu aydınlatmıştır.
Yaklaş kulum hitabını almayanlar
elbette ki nasipsizdirler.
Yaklaş kulum hitabını alanlar
bu rahmetin neresinde olursa olsunlar bir şekilde denize ulaşırlar.
Bu satırları okuduysan ey
yaren senin de nasibin var demektir.
Aman bu yoldan ve bu yoldan
gidenlerden ayrılma.
Bu yolun zorluğunu duyarsın
ama bu zorlukları sevgiyle çok kolay ve hızla aşarak kendine yeni bir kimlik ve
kişilik kazandırırsın.
Halka kendini beğendirmek
için uğraşmak boş bir davranıştır.
Allah’ın beğenisini
kazanırsan seni halk da sever beğenir.
*
RAVLİ